En büyük eğlencemiz, arkadaşımızla yaptığımız maç geyikleriydi.
2002 Dünya Kupası oynandığında tüm Türkiye kenetlenmişti. Okullar, maç saatinde derslere ara veriyor, sınıflara televizyon getirip maç heyecanını öğrenci ve öğretmenler birlikte yaşıyordu.
Şimdi sorsan, Hasan Şaş’ın Brezilya’ya attığı golü unutan yoktur ya da İlhan Mansız’ın Senegal’e attığı Altın Gol...
Gollerdeki sevinçlerimizi ya da üzüntülerimizi geçtim, Ümit Davala’nın tıraşı, Fenomen Ronaldo’nun akıllara hayretlik veren saç kesimi ve Alman forvet Jancker’in, Davala va Ronaldo’ya nazire yaparcasına kestiği saçları.. Kim unutabildi bunları ?
Futbol Küresel bir güç haline geldiğinden beri özünü kaybetti.
Sevinçler, üzüntüler bile profesyonelleşti.
Bir futbolcu golünü attıktan sonra armayı öptü mü diye merak ederiz, çünkü hasret kaldığımız o amatör sevginin izlerini ararız.
Birkaç örnek verelim…
Ricardo Quaresma, Beşiktaş’a ilk geldiğinde 'bu takım için gerekirse kanımı veririm' dediğinde Beşiktaşlılar sevinçten gözyaşları döktü. Oysa söze gerek yoktu Beşiktaşlılar, Baba Hakkı’nın ‘sert mizacını’ benimsemiş, Süleyman Seba’nın ‘adaletini’ yol bilmiş, Vedat Okyar’ın da ‘isyanını’ kendisine örnek almıştı…
Robin Van Persie, Fenerbahçe taraftarlarında büyük bir heyecan yaratmıştı. Ayağım kırılsa da sonuna kadar Fenerbahçe için oynayacağım diyen Persie, Fenerbahçe taraftarlarının duygularını sömürmüştü. Ayağı kırılmadı ama sahada gören de olmadı Persie’yi.
Brezilya’nın yetiştirdiği en önemli stoperlerden Cris’i herkes bilir. Fransa’nın Lyon takımda üst üste şampiyonluklar kazanan Cris, dünyaca önemli bir yıldızdı. Galatasaray’a ilk geldiğinde yer yerinden oynamıştı. Sonuç yine aynı.
Küreselleşmek futbolun varolan bütün duygularını sömürdü.
Lucescu Fiyaskoları
Fatih Terim’den boşalan koltuğa belki de en uygun aday olan Lucescu getirildi.
İlk geldiğinde bu takım Dünya Kupasına katılacak diyen Lucescu her maçtan sonra söylemlerini değiştirdi.
Yabancı sınırlaması için söylediği söylemler çok konuşuldu. Birileri Lucescu’ye kendisinin de yabancı olduğunu hatırlatmaya çekindi herhalde.
Arda Turan-Bilal Meşe olayı tasvip etmediğim karşısında durduğum bir olaydır. Olay, Bilal Meşe’nin Milli takım kampında yaşanan olayları yazmakla başladı. Bunun üstüne Arda Turan, Bilal Meşe’ye saldırmıştı. Birileri bu sefer de Arda Turan’a Bilal Meşe’nin gazeteci olduğunu hatırlatmayı unuttu. Bu kadar absürt bi durum içerisinde Lucescu’nun, İspanya’ya gidip Arda’yı takıma çağırmasını nedense herkes normal karşılamıştı. O dönem Şampiyon takım Beşiktaş’ın vazgeçilmez oyuncusu Oğuzhan Özyakup’u aday kadroya çağırmayan Lucescu medya baskısıyla Oğuzhan’ı sonradan kadroya çağırmıştı. Bütün bu fiyaskolar ortadayken Lucescu’nun artık yaşlandığını ve bütün emeklerinden dolayı teşekkür edip, yola da Türkiye’nin yapısını bilen ve Türk futbolunun bütün inceliklerini anlayan biriyle devam edilmeli. Kötü sonuçlarla karşılaşmamak için önceden önlem almak gerekir.