Hatırlıyor musun bilmiyorum...
Hatırlıyorsundur...
Baba üzülme bir gün senin bu serzenişlerin, senin bıraktıkların, girdiğin gönüller, attığın kahkahalar hiç kaybolmayacak demiştim...
Her ne kadar erken olsa da ayrılığımız, o gece baya bir dertleşmiştik, ben neye üzülüyorum biliyor musun Baba demiştim...
Bir gün mezarına geleceğim, sonra sana dua edeceğim...
Yani bu aklıma gelince dayanamıyorum...Bu beni çıldırtan bir duygu, aklıma geldikçe böyle bir şey yakıyor içimi demiştim...
Sabaha karşıydı...Kimselerin bilmediği, gece tam da sabaha dönerken, çalmıştım kapını...
Korkma oğlum ben ölmem daha demiştin...Hemen kahve yapmıştın....
Ben de bir şeyler yapmaya çalışıyorum demiştim...
Türk Sanat Müziği olmayabilir bu, belki edebiyat olur, belki yine müzik olur, arkeoloji olur, ya da başka bir şey olur, belki de hiç bir şey olmaz, bilmiyorum demiştim...
Zaten Arkeolog olduktan sonra benim bütün düşüncelerim de değişti, hatta öğrenciliğimde başlamıştı da,
İlk o Geç Hitit Mezarında 6 yaşında dünyaya veda eden çocuk iskeletiyle karşılaştığımda değişmeye başlamıştı bir çok şey...
Böyle tersten bakmaya başladım Dünya’ya...
Hesaplar, kitaplar...
Başarılı olanlar ve olamayanlar diye ayrılırken insanlar dünyada...
Bambaşka bir şeyin en büyük güç olabileceğini keşfetmiştim...
Zaman...
Zaman çok kuvvetli bir şey Baba....
Ne yaparsan yap, ne olursan ol...Kim olursan ol...
Ezip geçiyor herşeyi...
100 yıl sonra, 200 yıl sonra, 500 yıl sonra kim kimi hatırlayacak...
Bugünün parmakla gösterilenleri, bugün alkışlananlar, bugün en başarılı görünenler...
Koskoca bir telaş yığının içinden bize kalan ne olacak bunu çok düşündüm...
Allah aşkına hangi soyluluk, hangi asillik, hangi büyüklük...Kime göre ve neye göre...
Sahip olmaya çalışmalar...Komik sınıf atlama çabaları,
Neydi ki bu telaş, bu var olma çabası...
Kendimi de kazmaya başlamıştım aslında, hala da devam ediyorum...
Beynimdeki höyük bir türlü bitmiyor...
Sen kız arkadaşımla tanıştığında Onur’un düşünceleri biraz uçuktur demiştin ya hani...
Değişik bir adamdır Onur demiştin...
Evet değişiktim...
Çünkü insana verilen ufacık zamanda, insanın zorlandığı o kadar olması gerekeni arasında, insanlar senden bir şey olmanı beklerken, ben sahip olduğum hiç bir şeyin benim olmadığını biliyordum...
Yani bir de neden tek bir şey olmalıydı insan...
Bir doktor neden iyi bir keman sanatçısı olamazdı...
Ya da bir terzinin oğlu neden Millet Vekili olamıyordu...
Ya da hem fotoğraf çekip, hem resim yapıp hem de neden edebiyatla uğraşılamıyordu bu ülkede...
Buna karar veren kimdi..
İnsan neyden keyif alıyorsa, nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşamalıydı...
Ya da kadın ve erkeğe biçilmiş kıyafetler...
Bu şöyle olmalı, bu böyle olmalı...
Sanıyorum ki, insanın insana yaptığı ötekileştirmeyi başka hiç bir canlı türü yapmıyor...
Meis adasına çok sık gider oldum...
Seviyorum o adayı...Çok rahat hissediyorum orada...
Çok kıymetli dostlarım oldu, Yorgo, Stavros Amca, Dimitri zaten kadim dostum...Hep yazışıyoruz...
Bir gün adayı boylu boyuna yürürken, mezarlıklarını ziyaret ettim, ellerimi açıp bildiğim dualarımı okudum... Dua ediş şekillerimiz farklı olsa da, dua ettim hepsine...
Çok büyük bir mezarlık değil...Ama mezar mimarileri çok güzel, kandiller yanıyor, hep resimleri var ve tertemiz...
Hepsine tek tek dua ettim...Tam diyorum çıkayım artık, yok diyorum şu mezara da gideyim...
Bir teyze görmüş beni...Tam çıkarken su içer misin dedi...Baktım ağlıyor...Ben de ağlamaya başladım, sarıldık başladık ağlamaya beraber...Dillerimizi ve dinlerimizi bilmiyoruz, ne fark eder sarıldık ve ağladık işte...Bir dil oluştu aramızda...Evrensel bir dil...
Sonra bana zeytinle ekmek yedirdi...
İçimde garip fırtınalar devam ediyor...Bu fırtınalarımın neye dönüşeceğini ya da ortaya ne çıkacağını bilmiyorum...
Buna fırtına demek ne kadar doğru onu da bilmiyorum ancak yaşadıklarımın gelenek olarak bir takım insanları korkuttuğunu ve bana yaklaşmak istemediklerini de biliyorum...
Garip bir yalnızlık içerisindeyim...
İşin kötü tarafı bu yalnızlık bana keyif veren bir halde almaya başladı zamanla...
Onun dışında çelişkilerimi doğal karşılamaya başladım...
Bu sanıyorum beni ben yapan doğal sorular...
Bazen diyorum hiç girmeseydim bu işlerin içerisine...
Böyle sorular nereden aklıma geliyor, gelmeseydi...Öyle yaşayıp ölsem, kimin umrunda olurdu...
Ama öyle olamadı işte...
Bu uğurda kırdıklarım, kırgınlıklarım, öfkelerim, hayır demelerim olabilir...
Yani başarılı olamazsam başarılı olamamış olurum... Başarılı olursam da bu bir başarı sayılmaz...
Ancak o sevgi varya o sevgi...
O hep konuştuğumuz sevgi...
İşte o ölmeyen tek şey...
Sevmekten, sevgiden daha büyük bir başarı yok bu dünyada...
Bizi zaman çarkı içerisinde biraz daha ölümsüz yapan şey sevgi...
Sonra yine yazarım...
Seni seviyorum...