Sanıyorum ki çağımızın en büyük problemlerinden bir tanesi bencillik...
Modern çağın bize sunduğu aygıtları kullanırken insanın ne kadar kalabalıklaştığını, kalabalıklaşan insanın da bir o kadar yalnızlaştığını fark edemiyoruz.
Hepimize sunulan ve olması gerekenmiş gibi bize gösterilen hedeflerin peşinde koşarken bireysel bir tatmin duygusunun peşinde harcanan yılların kıymetini çok sonra anlayacak olsak ta hepimiz bu döngünün içinde debelenip duruyoruz.
Artık her olgunun bir gölgesi oluşmaya başladı toplumda...
Kapitalist sistem o kadar kurnazca insanın ayarlarını bozdu ki,kendini gerçek manada keşfetmek isteyen insanın önüne yine aynı olguları kullanarak aynı malzemeden setler çekmeyi başarabildi.
Kendini tanıma ve kişisel gelişim adı altında bireyin özgür hissetmesini sağlayacak argumanları yine bireyin tam da bilincinin ortasına yerleştirdi.
Bunu yapan ve bundan para kazanan bir sektör de oluşturdu.
Bu sektör de bireye kendini güya özgür hissettirerek gerçek özgürlüğün ne olduğunu bireyin sorgulamasının önüne geçti.
Gerçek özgürlüğün sadece ben olmaktan ve bencil olmaktan geçtiğine bireyi inandıran bir işleyişin ta kendisiydi bu.
Aslında kendisini bir şeylere adayan insanın bu adanmışlığın aynadan geri dönen yansımasıyla mutlu olabileceği manası bireye hiç bir zaman anlatılmadı.
Cem Yılmazın bir sikeçi hemen aklıma geliyor.
Sevgi İçimizde,Barış içimizde..
Çağın her şeye hemen ve zahmetsizce ulaşmaya alışmış insanı da kendini gerçek anlamda tanımak yerine kişisel gelişimi de adeta bir sağlık kürü programı gibi satın almaya başladı...
Oysa ki insan, bencileştikçe ve önce sen mutlu olacaksın ki önce kendini düşüneceksin ki demeye başladığında kaybetti aslında hayatı.
Sistemin çarkları her gün yeni bir dişli üretiyor.
Esas ve zor olan bu çarkların ve dişlilerin de üzerine çıkıp bu enerji ve hayat emdiğini düşündüğüm makineyi izlemek...
Makineyi iyi izlerseniz, makinenin dişlilerini uzaktan da olsa hemen görmeye başlıyorsunuz.
İrili ufaklı dişliler bunlar... Kimisi şeffaf gibi,kimisi özgürlükçü,kimisi varoluşcu...Ama sonunda hepsinin tipolojisinde en büyük çarkın dönmesini sağlayacak dişler var...
Bir söz vardır çok fazla sistemin içindeysen er geç bir gün sistemin parçası olursun.
Önemli olan sistemin dişlilerinin farkında olup sisteme giriş çıkışlar yapabilmek.
Sistemden bir iki günlüğüne uzaklaşıp sistemin içine tekrar girmek değil...
Bu da tabiidir ki insana nasıl bir yalnızlık getirmesin...
Sistemin dışında kalmayı dişlilerinden kurtulmak olarak görüyorum ben...
Yalnızlık dediğin şey zaten sisteme en büyük başkaldırı değil midir...
Eğer bu serzenişten beslenmiyorsa yalnızlık o da bir bencilliktir aslında...
Beni kimse anlamıyor çok yalnızım söylemlerinden beslenen bir yalnızlıktan bahsetmiyorum...
Kendi özünü ortaya çıkarabildiğin üretken bir yalnızlıktan bahsediyorum...
Yoksa çağımızda kalabalıklaşmaktan daha kolay bir şey var mı ?