Nasıl da önümden gelip geçiyorlar, milletin ayağına oturmak kolaydır, şık pantoonları daha da şık göstermek, kısa boyluları daha uzun göstermek kolaydır, sabah bağlanmış daha bağcıklarınız, haydi bakalım gezin sokaklarda akşam evinize dönene kadar, sonrada sahibiniz sizi alıp atıversin akşam ayakkabılığa, bir gün beni de sahibim aldığında gösteririm size, ben sizin gibi herkesin ayağına gireceğime vitrinim de bekler önümden gelip geçenleri seyrederim daha iyi ,elbet beni de bir gün gelip sahibim alacak ve beni öyle birisi alacak ki sizler gibi şehrin arka sokaklarında dolaşmayacağım, çamurlu tozlu yollarda yürümeyeceğim, ben sahibimle birlikte en şık ve en temiz zeminlere basacağım, ayrıca beni alan kişinin bir sürü ayakkabısı olduğundan sizler kadar yıpranmayacağım, sizi gidi kendini özgür zanneden ayakkabı müsfetteleri sizi, bakmayın şimdi beni vitrine sabitlediklerine, bir gün görürsünüz beni ,en şık davetlerin en ihtişamlı buluşmaların yapıldığı yerlerin ayakkabısıyım ben, ne işim olur sizin gibilerle, hem sizin malzemeniz de kötü, baksanıza şu derime nasıl da parlıyor, dokunduğunuzda parmaklarınız bir anda kaymıyor mu üzerimden...
Benden öyle fazla yapmazlar, sizi herkes giyer beni bazıları, ben ihtişamın temsiliyim ,benden az vardır sizden çok, sizi herkes alabilir ancak beni bazıları, aramızdaki fark bu işte anladınız mı beni ?
“Birden akşam oldu, ayakkabı dükkanı kapandı, ancak ışıklar açık bırakıldı, kepenkler indirildi...Akşam geceye doğru akarken sokak yalnızlaştı ve gelip geçen kimse kalmadı”
Ne kadar da yalnızım, sabah önümden gelip geçen dostlarım neredeler, ne yapacağım ben şimdi, burada vitrinin bir köşesinde kalakaldım, tamam sevmiyordum onları, belki kıskanıyordum ama yine de korkuyorum şimdi, dükkanın sahibi ne zaman gelir acaba, hey neredesiniz dostlarım, neredesiniz sokak iyice karanlık korkuyorum...
“Bu sırada şangır diye bir ses duyuldu, bir adam demir bir levye ile ayakkabı dükkanının camını kırdı”
Hey ne oluyor, yapmayın almayın beni vitrinimden hayır, hayır...
Neredeyim ben şimdi, hiç bir şey göremiyorum, nedir bu beni içine koydukları, dışarıdan ışıklar sızıyor ama hiç bir şey göremiyorum, sanırım bir çuvala koydular beni, beni çaldılar dükkandan, hey bırakın beni lütfen bırakın...
“Şakk diye bir ses geldi, çuvalı eski bir depoya fırlattılar, dışarıdan kahkahalar geliyordu, arada temiz iş oldu diye konuşmalar duyuluyordu, haydi getirin şu ayakkabıları da önce bir kaçını kendimize alalım”
Dur dur napıyorsun, sen de kimsin bırak beni, bu üstün başınla beni giyemezsin, sana yakışmam, ben parlak bir ayakkabıyım ve ancak takım elbisenin altına giyilebilirim, hayır lütfen bırak beni napıyorsunuz, durun anlatamıyorum heralde...
Adam ayakkabıyı alıp ayağına geçiriverdi, çek çek kullanmadan parmağıyla topuk tarafını genişleterek iyice ayağına oturttu...
Hah güzel oldu, ben bu parlak ayakkabıları severim, ayakkabının en güzeli en parlağıdır bu parlak olan benim hahahahahaha....
Ah sırtım, naptın sırtıma, beni çekçekle giymeliydin, şimdiden kırıştırdın derimi, Allahım ben nasıl bir yere düştüm, sabah ne diyordum, şimdi neredeyim...
Sabah olmuştu, Adam ayakkabılarını giyerek, kendisinin de bu ayakkabıyla gereğinden fazla şık olduğunu düşünerek mahallenin sokaklarında yürümeye başladı...
Kahveye geldi bir çay söyledi, bir de keyif attı ve kahvedekilere ayakkabılarını gösterircesine havalara girdi...
Ben neredeyim üstüm başım toz oldu, köselem irili ufaklı taşlardan delik deşik, Allahım ben neredeyim, nedir bu çektiğim, benim ne işim var burda...
Ooo ayakkabılar yakıyor, nereden aldın ?
Geçen pazarda gördüm aldım...
Yalancı herif söylesene beni çaldığını, benim pazarda ne işim var...Ben en elit insanların ayakkabısıyım benim senin ayağında ne işim var...
Akşam maça geliyor musun ?
Gelirim yine toprak sahada mı?
Evet...
Tamamdır neyine ?
Bir tepsi böreğine...
Akşam maç saati geldi, adam ayakkabılarla top oynamaya gitti...
Golllll...Golll...
Ahhh başım, nasıl vurdun beni topa artık gücüm kalmadı...
Golllll...
Köselem delindi, napıyorsun lütfen çıkar beni...
Golll....
Arkadaşlar ben çıktım, ayakkabı yırtıldı...Eve gidip geliyorum...
Ayağından ayakkabıyı çıkarıp bir diğerini giydi, parlak ayakkabıyı ökçelerinden iki parmağına geçirdi, çöp kutusunun yanından geçerken elinden fırlattı ve çöpün kapağını kapattı...
Bu ne biçim koku böyle, neredeyim ben...
Çöp kamyonu geldi, çöpü aldı, daha sonra çöpleri ayırmaya başladılar, diğer atılan ayakkabılarla beraber geri dönüşüm olabilecek ayakkabıları bir kenara ayırdılar...
Dostum sen nereden emekli oldun, ben memur ayakkabısıydım sağolsun sahibim bana çok iyi baktı, defalarca tamir gördüm en sonunda dikiş tutmayınca buradayım işte, ya sen ?
Ben spordan emekliyim sıkılıp bıraktı sporu burayı boyladık işte, ya sen dostum bizlerden çok farklısın,
senin ne işin var burada...Sana diyorum parlak dostum sana...
Ne siz sorun ne de ben söyleyeyim dostlarım...
Benimkisi kaderin bana bir oyunu...