Afrikada bir çocuğa muz almıştım, oradaki muzlar buradaki gibi büyük değil, küçük küçük muzlar var, aldım çocuğa vereyim dedim, sonra başıma onlarca çocuk toplandı, bir tane daha verdim, baktım bana da banada diye bir sürü çocuk çıkıp geliyor, yok diyorum anlamıyorlar, ellerini açmış hepsi benden bir tane küçücük muz bekliyor...
İşte o gün biraz daha anladım bu dünyanın ne kadar adaletsiz bir yapı üzerine kurulduğunu, sıkıldım deyip yemediğimiz,yeri geldiğinde bir sürü yemeği çöpe attığımız, bu güzel değil deyip giymediğimiz yani hayatımızda beğenmediğimiz ne varsa ,aslında dünyanın bir yerlerinde o beğenmediğimiz şeylere birilerinin çok fazla ihtiyacı var...
Coğrafi keşifler başta olmak üzere ve sonrasında Sanayi devriminden sonra iyice hatsafaya ulaşan hammadde ihtiyacından dolayı bir çok ülke kendi coğrafyalarında bulamadığı hammaddeyi dünyanın başka coğrafyalarında arar olmuş...
Hiç birşeyden habersiz bir sürü insan ülkelerinde bulunan hammaddeyi almaya gelen insanların kendilerini bu kadar kötü niyetle sömüreceğini bilmeden iyi niyetle teslim olmuş herşeye...
Hammaddeyi bırakın bir dönem insan gücünü hammadde olarak görüp, insanı insana köle etmişler...
Köle olan insanlar da, Köle olmak yerine hammaddelerinin alınmasını tercih etmişler...
Günden güne daha büyük sömürüler gelmiş, günden güne yokluk ve kıtlık gelmiş...
Bazen Avustralyada ya da Tanzanyada hiç birşeyden habersiz yaşayan kabileleri modern insandan daha özgür buluyorum...
Yine Afrikada kayıklarla köylerine dönmek için bekleyen, yöresel kıyafetli bir grup kadının fotoğrafını çekmek isterken, anlamadığım bir dilde bana tepki gösterip, git burdan çekme, istemiyoruz git şeklinde yaptıkları işaretlerden dolayı bana kızdıklarını anlayıp, gerisin geri uzaklaşmıştım...
Evet istemiyorlar fotoğraf çekilmek, turizmin girmediği bölgelerde yaşayan insanlar belki de beyaz adamın bugüne kadar yaptıklarını kuşaktan kuşağa anlatıyor ve sahip oldukları doğanın, dokunun,yaşamın bozulmasını istemiyorlar...
Bunların hepsi bana olaylara bakarken bakış açımı değiştirmem gerektiğini öğretmiş ve bir olguyu ele alırken sadece yaşadığım coğrafyanın dinamikleriyle olayları değerlendirmemem konusunda bana yardımcı olmuştur..
En basitinden Afrikada bir çocuğu küçük bir muz mutlu ederken, kendi coğrafyamdaki mutluluk olgusunu ele almamı sağlamıştır...
Mutluluk dediğimiz şey bir hap, bir sıvı ya da bir yemek değildir diye düşünürüm...
Sürekli mutlu olmak diye de bir şey yok derim...
Mutluluğu duygulardan sadece bir tanesi olarak görürüm, hüzün, üzüntü, acı bunlar da insana has duygulardır...
Ancak bazen gözlemliyorum, mutlu olmak için deliren bir insanoğlu profiliyle karşı karşıyayız, öyle bir mutlu olmak istiyoruz ki mutluluğumuz hiç bitmesin,yüzyıllar boyunca devam etsin istiyoruz, sürekli mutluluğu paylaşırken hüznü, acıyı bir kenara itiyoruz...
Bu da bir takım çelişkilere yerini bırakıyor, artık mutluluğu bir madde olarak görüp satın almaya çalışıyor insanoğlu...
Hatta giderek çok mutsuzum lütfen beni mutlu et, sana para ödeyeyim ve karşılığında sürekli mutlu olayım, mutsuz olduğum hiç bir şey olmasın etrafımda bana mutluluk ver şekline giren bir takım isteklere bürünüyoruz...
İnsanoğlunun atladığı bir şey var, peri masalındaki sihirli değneğin dokunuşu gibi bir şey yok aslında gerçek dünyada...
Bedel ödemeden mutlu olmak geçici bir takım tatminden başka bir yere varmıyor, kendini bir süreliğine mutlu sanan insanoğlu, ertelediği yüzleşmelerle yine aynı duvara toslamaktan ileriye gidemiyor aslında...
Koskoca bir hiçliğin içinde dönerken dünya, hesaplanamayan koskoca uzayın, bilmediğimiz galaksilerin ve gezegenlerin tümünü kapsayan evrenin bizim mutluluğumuzla çok ilgilendiğini düşünmüyorum...
Evrenden istemek ve anda kalma söylemleri bu yüzden tatmin etmiyor beni...
Bunları bencilleşmiş insanın sürekli mutluluk arayışının bir takım izdüşümleri olarak yorumluyorum...
Dünya insanoğlunun bencilliği bu şekilde devam ettiği sürece mutlak mutluluğu hiç bir zaman bulamayacak...
Kişisel mutluluğumuza dönersek, paylaşmanın, her sabah kalktığımızda bu dünya için ne yapabilirim sorusuyla uyanmanın insana verdiği haz modern insanı ne kadar tatmin eder bilmiyorum ama ;lüksümüzden ve hırslarımızdan kurtulamadığımız sürece ne yaparsak yapalım mutluluk çıtası sürekli bizim önümüzde giden ve ulaşılması gereken bir hedef olmaktan ileriye gitmeyecek...
Nereye baksam anlamlı sözler görüyorum artık ve yaşamlarına bakınca bu sözlerden uzak ,dünyevi hırsları aşamayıp bir olana ulaşma gayesinden habersiz bir insanoğlu...
İşimize gelen kısmını mutlak mutluluğumuz için kullandığımız geri kalanını hayatımıza uygulamadığımız bir sürü söz ve tanımadığımız öğreti içerisinde kalan bir insanoğlu...
Küçük yaşayıp büyük düşünmeyi unutmuş, paylaşmayan, sürekli daha iyiyi daha güzeli daha büyüğü isteyen bir insanoğlu...
Sırf bu yüzden;
Bir daha Afrikaya gidersem yanımda bir ağaç dolusu muz götüreceğim...