Kaç gündür evin karşısındaki ağaca takılıp kalmış,kalp şeklindeki kırmızı uçan balona bakıyorum...
Muhtemelen bir sevgiliye alınmış bir hediyeydi ve hediye edildikten bir kaç saat sonra elden kaçırılıp özgürlüğüne tam da kavuşuyorken ağacın dalına takılıverdi...
Ne kadar da ihtişamlı bir sevgi gösterme aracıyken şimdi kaç gündür ağacın dallarına takılmış, rüzgarla bir oraya bir buraya sürükleniyor...
Oysa sevginin tam da özgürlükle olan ilişkisine benzeyen masmavi bir göğe yükselecekken, aniden bir ağaç dalı bitiriverdi tüm hayallerini...
Evet özgürlük ve sevgi aslında ne kadar iç içe geçmiş kelimeler...
Balonu izlerken düşündüm...
Nedir acaba sevgi...
Sevdiğin insanı seviyorsun diye belirli bir alana kapatıp, onun tüm yaşam alanlarını sadece kendine çevirmek mi ?
Balığı seviyorum deyip de sonra balığı yemek mi ?
Gerçekten böyle bir şey midir sevgi...?
Ya da bir beklenti oyunumudur...?
Beynimizin bir köşesinde, hayallerini kurduğumuz refah ve lüks içerisindeki yaşamları, karşı tarafın bize sağlama ihtimaline göre şekillenen, beklentilerimizin sinsice duygularımızı yönlendirmesine göz yummamız demek midir...?
Karşımızdaki insanın hayallerini, beynimize kazıdığımız ve yerine getirilmesi gereken görevlerden daha az değerli bulmamız mıdır ?
Sahi nedir sevgi ?
Bin bir türlü stratejiyle sevdiğimiz insanı ,kafamızda olması gereken insana dönüştürme çabası mıdır ?
Ya da ağaca takılan Uçan balon gibi, sürekli önüne engeller koymamız mıdır ?
İlişki sürerken plastik ve samimiyetsiz gülüşlere maruz kalıp, bittikten sonra zaten biz biliyordukcuların suratına, ne siz beni sevdiniz, ne de ben sizi tarzında bir gülüş mü fırlatmaktır...
Ya da sadece sevgiliye mi duyulmalıdır sevgi...
Denizi sevemez mi mesela insan ya da müziği...
Bir çocuğu okutmayı sevemez mi, her gün doğan güneşi sevemez mi, ya da ayı ve yıldızları...
Esen rüzgarın teninde bıraktığı hissiyatı sevemez mi...
Kendinden kilometrelerce uzak ülkelerde yaşayan insanları sevemez mi mesela...
En iyi şartlarda üremek ve en iyi soyu bırakmak adına sahneye konan bir insan tiyatrosununun 3 perdeden oluşan doğum, yaşam, ölüm bölümlerinde toplumun yüklediği klasik rolü en iyi şekilde oynayıp, daha sonra aynı tiyatronun seyircileri tarafından en iyi erkek ya da kadın oyuncu ödülünü alarak, ayakta alkışlanmak mıdır sevgi...
İnsanın düşüncelerinin ve hayata bakışının değişebilme ihtimalini sürekli yargılayıp, birlikteliği kutsayıp ayrılığı yerin dibine sokmak mıdır...
Neden birlikteler sorusu yerine, neden ayrılmışların dedikodularını yapmak mıdır ?
Çok seviyorum seni derken, aslında gizli gizli beklentilerimizin karşılanmasını sevmemiz midir mesela...
Sevgi bu kadar tek tipleştirilecek küçük bir olgu değil kanımca...
Herkesi, herşeyi sevebilmek gerek...
Arınıp arınıp tekrar sevmek gerek...
Beklentilerimizi karşılayamadığı için insanlara öfke duymak yerine saygı duymak gerek...
Hayat bu kadar kısayken, karbon kağıdıyla kopyalanmış öğretiler yerine, sevginin asıl kaynağına ulaşmamız gerek...
Zor bir yol belki de ,ama uğraşmak, didinmek gerek...
Uçan balonları, uçurtmaları gökyüzüne salmak ve onları izlerken mutlu olabilmek gerek.
Çok güzel bir dizeyle bitirmek isterim yazımı;
Ne demiş Şair...
“Biz sevgimizde de
insanızdır...”
--
Saygılarımla,