Kuşkusuz 2023 çok ağır ve zorluklarla geçen bir yıl oldu. Hep daha iyiye ve doğruya doğru ilerlemesi beklenen insanlık koşusu ne yazık ki, bu bilincin gerisinde kalan yönetimlerce yerkürenin ve insanlığın geleceği göz ardı edilerek; kendi subjektif çıkarları uğruna kaosa, karmaşaya, çatışmaya, savaşa doğru çekiliyor. Oysa ki bugün hiç zaman kaybetmeksizin mevcut kaynakları, bilimsel bulguları ve teknolojik birikimi ortaklaşa kullanarak ve daha adil bir dünyanın kurulması yönünde çalışarak, insanlık için çok daha büyük küresel tehditleri tüm ülkelerin birlikte göğüslemek üzere hazırlanması gerekiyor.
Bu çerçevede 2023 yılında editörlüğünü yaptığımız ve bir bakıma sürdürülebilir kalkınma için küresel kabullere karşıt ve yeni bir paylaşım alanına dikkat çeken kitabımızı Cumhuriyetimizin 100. yılına hediye etmekten büyük onur duyduğumu belirtmek isterim. Çünkü bugün insanlığın en önemli önceliği büyük küresel tehditlere karşı durmak ve sürdürülebilir bir küresel ekonomi ve yaşamı kurmak yönünde birlikte çalışma ve elde edilen bulguları ortak paylaşma kültürüne geçiş yapması gerekiyor.
Kısaca belirtmek gerekirse; insanlık değerleri ve insanlığın geleceği, kazanç hırsından büyüktür! Bu kapsamda ticari rekabet ve kazanma güdüsü bir kenara bırakılmalıdır. Kaynak kullanım etkinliğini ve optimizasyonu esas alan, iklim dostu teknolojiler “insanlığın ortak malı” kabul edilmeli ve sürdürülebilir olmayan klasik iktisadın kabullerine dayanan kalkınma ve rekabet anlayışı dönemi sona ermelidir. Buna göre insanlığın karşısındaki küresel tehditleri durdurmak üzere, ortak bir samimi tutumu hakim kılmak üzere “ortak paylaşım kültürünün geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması” için çalışmak gerekiyor.
Kitap hakkında kısa bir açıklama yapmak gerekirse; söze konu kitap “Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma Perspektifi ve Küresel Zorluklar (Sustainable Rural Development Perspective and Global Challenges,)” başlığını taşıyor ve Web of Science Book Citation Index tarafından tanınan IntechOpen yayınevi tarafından 29.03.2023 tarihinde basılmıştır ve ayrıca e-kitap olarak da yayınlanmıştır ( https://www.intechopen.com/books/11253 ). Kitabın editörlüğünü yapmak yanında 3 bölümün yazarlığına da katkı verdiğimiz kitabın ilk bölümünde; “ Doğrusal Ekonomiden Döngüsel Ekonomiye Geçişin Değerlendirilmesi” konusuna yer verilmiş bulunuyor.
İnsanlığın ortak malı teknolojiler
“Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma Perspektifi ve Küresel Zorluklar başlıklı kitabın önsözünde “Sürdürülebilirliğin önemine ve vazgeçilmezliğine odaklanılarak tarımın insanlık için hayati öneme sahip olduğu ve iklim değişikliği, çevre kirliliği, küresel ısınma, savaşlar ve COVID-19 salgını gibi tehditlerin gıda güvenliğinin ve gıda güvencesinin önemini ortaya çıkardığına vurgu yapılıyor. Sürdürülebilir tarım ve sürdürülebilir kırsal kalkınmanın, iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle mücadelede ve dünyanın gıda talebinin karşılanmasında önemi tartışılıyor.
Kitapta dikkat çeken en önemli fikir ise kitabın arka kapağında da öne çıkarılan “iklim değişikliğini önlemek amacıyla üretilen ve bu amaçla kullanılacak teknolojilerin “İnsanlığın Ortak Malı” olarak kabul edilmesi gerektiği” düşüncesidir. Öyle ki bu düşünce teknolojik alanda küresel rekabetin karşısında yani alışılmışın dışında, hatta tam karşısında duran “yeni bir paradigma” olarak değerlendirilebilir. Buna göre “sürdürülebilir olmayan kalkınma anlayışı” dönemini tamamladı, demek gerekiyor!
Küresel Tehditlere Karşı Teknoloji
“Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma Perspektifi ve Küresel Zorluklar başlıklı kitapta yer alan “iklim dostu ileri teknolojilerin insanlığın ortak malı” olarak kabul edilerek, küresel ölçekte bu teknolojilere erişilebilirliğin ve sahip olmanın hızla yaygınlaşmasını sağlamak iklim değişikliği tehdidine karşı çok önemli bir yaklaşımı ifade ediyor. Söz konusu teknolojilerin doğrusal ekonominin kabullerinin dayattığı rekabet ve ticari kaygıların bir yana bırakılarak tüm toplumların ve tüm ülkelerin kullanımına sunulması üzerinde duruluyor. Bu bakışın; mevcut küresel piyasa ve faydayı kutsayan klasik ekonominin kabullerine aykırı olduğu açıktır. Buna göre iklim değişikliğiyle mücadelede kullanılan ya da iklimle dost teknolojilerin döngüsel ekonominin gereklilerini yerine getirecek şekilde, bedelsiz paylaşımı yönünde bir sistemin tesis edilmesi gerekiyor ve bir bakıma insanlık ve yerkürenin geleceği için hayati değer taşıyan bilimsel bulgu ve bunun ürünü olan teknolojilerin küresel ölçekte serbestçe alınıp kullanılmasının önünü açan yeni bir bakışı/yaklaşımı ifade ediliyor. Sözün özü; iklim değişikliği gibi küresel tehditlere karşı çözüm getirecek ileri teknolojiler tüm insanlıkla paylaşılmalı ve bunlar “insanlığın ortak malı” olarak kabul edilmelidir.
Dünya, kazanç hırsından büyüktür!
Bugün yeni bir bakış ve yaklaşıma ihtiyaç bulunuyor. Bu yaklaşım bizim sentezimize göre; sürdürülebilir kalkınma odaklıdır ve bir bakıma “Dünya; ticari kazanç hırsından, ulusal ya da subjektif çıkarlardan, uluslararası rekabetten daha büyüktür; dünyanın ve insanlığın geleceği küresel ekonominin kabulleri ve rekabetten çok daha önemlidir.” anlamına gelmektedir ve bu bakış bir bakıma mevcut kabullere meydan okumaktır. Esas olan “dünyanın geleceği ve sürdürülebilir yaşamın devamlılığını sağlamak olduğuna göre; teknolojiyi üretenlerin bilimin odaklandığı temel prensip olan bilgelik (wisdom) ekseninde buluşarak, insanlığın kendi içinde çatışarak enerji kaybetmesine yol açan silah sanayine ayrılan fonları sonlandırarak, ürettikleri iklim dostu teknolojileri üretemeyenlerle de paylaşmaları ve bu teknolojilerin kullanımının yaygınlaştırılması yönünde inisiyatif geliştirmeleri gerekmektedir ve bu kuşkusuz insanlığın en saf ve samimi isteğidir. Şüphesiz söze konu bilimsel bulguların ve teknolojilerin insanlığın ortak kullanıma açılmasıyla küresel ölçekte bir paylaşım kültürünün hayata hakim olması da sağlanacaktır. Bu ise ancak insanlığın ve mavi gezegenin sürdürülebilirliğini ilkesel ve samimi olarak her şeyin önüne alan, odağa yerleştiren eşitlerin yer aldığı bir yapının tesis edilmesiyle sağlanabilir. Dolayısıyla her ne kadar günümüz şartlanmalarıyla ütopik gibi görünse de; halen dünya üzerinde kurulu bulunan iki yüz kadar ülkenin insanlarının bir millet olarak kabul edildiği, ülke sınırlarının toplumları ayırmak için değil buluşturmak üzere kabul gördüğü bir seviye yükseltme sürecine ihtiyaç bulunuyor. Yine bu seviyeye bir isimlendirme yapmak gerekirse biz buna yaklaşık 10 yıl önce ifade ettiğimiz gibi “Bilgelik Çağı (wisdom age)” demek ya da kodlayarak Insanlık 7.0 diyelim. Dünden bugüne bir yandan gelecek bilimcilerin tahminleri ve diğer tarafından zamanın tanık olduğu değişimler, bugün Sanayi 4.0 ve Toplum 5.0 tanımlamalarının yolunu açmış bulunuyor. Ancak Sanayi 4.0’ın sağlayacağı faydalar yanında, dijital teknoloji uygulamalarına bireyin ve toplumun uyumunu sağlamak üzere rehberlik etmeyi hedefleyen Toplum 5.0 yaklaşımının da belirttiğimiz süreci açıklamakta yetersiz olduğu açıktır. Burada bireyden ziyade insanlık değerlerini öne alan “Bilgelik Çağı” yani İnsan 7.0 gibi bir dönemi hedeflemek gerekiyor (Özçatalbaş, 2012). Dolayısıyla bu yeni dönem, Sanayi 4.0 ve Toplum 5.0’dan daha ileri bir sürüm olarak İnsan 7.0 ile ifade edilebilir. Bu bakış, esasen klasik iktisadın kabullerinin vazgeçilmez olduğu ve kutsandığı 18. yüzyıldan beri bir bakıma “öğrenilmiş çaresizlik” girdabına sürüklediği ülkelerin, yönetimlerinin ve girişimcilerin, insanlığın karanlıktan çıkışı için, bilgeliği hakim kılmak için (belki de) son ışIktır, son fırsattır.
Sözün Özü; “Dünya, kazanç hırsından büyüktür!”