Diplomasi teknik olarak “Uzlaşı için müzakere sanatı” olarak ifade edilebilir. Genel olarak formal anlamıyla ise; Uluslararası ilişkileri düzenleyen antlaşmalar bütünü ve yabancı bir ülkede ülkesini temsil etme işi ve sanatıdır. Bu bağlamda, diplomaside gerekli olan beceriklilik ve ustalığa odaklanmak önemlidir. Ülkesini temsil etme sanatı, ustalık ve beceriklilik öne çıkan hususlardır (TDK, 2020).
Geçmişten bugüne yaşanan pek çok örnek diplomasinin sert diplomasi (hard diplomacy) ve yumuşak güç diplomasisi (soft diplomacy) olarak sınıflandırılabileceğini söylemek mümkündür. Hatta her iki gücün optimizasyonuyla akıllı diplomasi (smart diplomacy) olarak isimlendirilen çok daha derinlikli ve etkili bir diplomasi yaklaşımı olduğu da görülmektedir.
Burada güç, en genel anlamıyla diğerlerinin davranışları üzerinde etki yapma kapasitesine karşılık gelmektedir. Uluslararası ilişkilerde güç, nüfus, yüz ölçümü, doğal kaynaklar, ekonomik büyüklük, askeri kapasite ve siyasal istikrar ile ilişkilendirilmektedir (Altun, 2022). Uluslararası ilişkilerde kamu diplomasisi öne çıkmaktadır ve kamu diplomasisi ülkeler, uluslararası alanda diğer ülkelerin halklarını etkileme ve yabancı halklarla ilişki inşa etme amacıyla birçok uygulama alanını kullanmaktadır. Kamu diplomasisi ilk ortaya çıktığında kaynağı hükûmet olan bir iletişim sürecine yöneliktir ve Eğitim diplomasisi, kültürel, dijital, gastronomi, insani, sağlık, vatandaşlık, spor ve uluslararası yayıncılık gibi isimlendirmelerle diplomasi türleri söz konusudur. Ancak gelişen iletişim teknolojileriyle birlikte kamu diplomasisinde kaynak artık sadece devlet olmaktan çıkmıştır. Günümüzde üniversiteler, kanaat önderleri, medya ve haber ajansları, küresel işletmeler ve özel sektör kuruluşları, baskı grupları, uluslararası örgütler ve bireyler kamu diplomasisinin başlıca aktörleri kabul edilmektedir (Altun, 2022). Bu çerçevede tarım ve gıda ürünlerinin arz ettiği önem nedeniyle tarım diplomasisi konusunu da gündeme taşımıştır. Özellikle son yıllarda yaşanan Covid pandemisi, Rusya-Ukrayna Savaşı ve hatta Katar’a uygulanan ve İsrail’in Gazze’ye uyguladığı gıda ambargosu gibi olumsuzluklar nedeniyle uluslararası düzeyde gündemin ana konuları arasındadır. Tabi ki bunun yanında Dünya Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) verilerine göre yaklaşık 900 milyon insanın yaşadığı kronik kıtlık ve açlık sorunu da tarım ve gıdanın önemini hep canlı tutmuştur.
TARIM-GIDA Diplomasisi
Halen güncelliğini koruyan ve gelecekte ise öneminin daha da artacağı beklenen Tarım ve Gıda Diplomasisi (Agro & Food Diplomacy) bir yumuşak diplomasi aracı olarak öne çıkmaktadır. Tarım diplomasisi; uluslararasında tarım ve tarımla ilgili alanları, gıda güvencesi ve güvenliği, sürdürülebilirlik, karbon salımı, kalkınma gibi pek çok konuyu kapsamaktadır.
Diplomasi ilişkilerin düzenlenmesini, eşgüdümün sağlanmasını içeren metinlerin, stratejilerin üretilmesini, kuralların oluşturulmasını esas alır. Buna göre durum aşağıdaki gibi özetlenebilir;
*Günümüzde tarım ve gıda alanında; bir tehdit olarak iklim değişikliği ve bir gereklilik olarak sürdürülebilirlik arasındaki etkileşimin optimize edilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.
*Gıda güvencesinin olmadığı bir dünyada çatışmalar, kaos ve göçler kaçınılmaz.
*Bununla birlikte Gıda Güvenliği konusu da farklı etkileri nedeniyle önemlidir.
*Bir örnek olarak AB, uyguladığı politikalarla birlik üyelerini korumak ve üyeler arası ilişkileri düzenlemek yanında üçüncü ülkelerle olan ilişkileri de Eurep-Globalgap ve sonrasında Yeşil Mutabakat belgeleriyle belirlemek yönünde stratejiler geliştirmektedir.
*AB’nin sürdürülebilir kalkınma ve diğer yardım programlarıyla küresel gıda güvenliğinin sağlanmasına katkı vermek potansiyeli söz konusudur. Bu kapsamda Fattibene (2017) gıda diplomasisini Avrupa Dış Eylem Servisi (the European External Action Service /EEAS) ve güvenlik politikasının himayesi altında geliştirmesi gerektiğini ve gıdanın çok çeşitli güvenlik sorunlarıyla olan tüm bağlantılarını dikkate alan bir gıda diplomasisine ihtiyaç duyduğu saptamasını yapmaktadır. Yine AB, küresel gıda güvencesizliğiyle mücadelede çıkarları paylaşan tüm aktörlerle işbirliğini geliştirmesi gerektiğine ve bunun yalnızca siyasi paydaşların değil, aynı zamanda büyük ulus ötesi şirketlerden küçük ve orta ölçekli işletmelere ve STK'lara kadar kâr amacı güden ve kâr amacı gütmeyen paydaşların da dikkate alınması anlamına geldiğini savunmaktadır.