Peygamber'ler geldikleri devirlerde hep gelenekleri sorgulamışlar, Allah'ın dinine aykırı olan geleneklere ve yerleşik inançlara karşı savaşmışlar, bu hususa engel olmayacak yaşantılara müdahale etmemişlerdir.
Kuran’ı okuduğumuz zaman Peygamberlerin, insanları düşündürerek, akıllarını çalıştırtarak Allah'ın dinine aykırı olan geleneklere, yerleşik inançlara karşı organize ettiğini anlarız. Ve bu kıssaların büyük bir kısmı da Mekke döneminde indirilmiş surelerin içinde yer alır ki bunun sebebi de Rasulullah’a geçmiş kavimlerin yaptıklarının benzerlerinin de kendi başına geleceğini haber verip onlardan ibret almasını sağlamaktır.
Kuran insanları Allah'ın yerdeki, gökteki ve bunların aralarındaki delillerini incelemeye, bunlar üzerinde akıl yürütmeye çağırır. Oysa Kur’an'a karşı çıkanlar, atalarını üzerinde buldukları sisteme, yani geleneğe bağlı olduklarını ve bu geleneği devam ettireceklerini söylerler.
Tarih boyunca Peygamberlerin aklı çalıştırma çağrısının en büyük düşmanı karşı aklî deliller değil, gelenek ve bu geleneğe sıkı sıkıya bağlılığı olan insan gurupları olmuştur. Yaygın olan sistemi, babaların, ataların uyguladığı sistemi taklit etmek, birçok insana aklı işletmekten daha cazip ve kolay gelmiştir.
Din, tarih boyunca aklı işletmeyi, din karşıtı görüş ise gelenekçiliği savunmuştur. Ne garip bir çelişkidir ki günümüzde gelenekçilik dindar olma manasında kullanılmaktadır. Kur’an'ın anlattığı dinde, akıl insanların hareketlerine yön vermelidir. Zaten insanı da insan yapan aklıdır. Gelenekler, toplumsal dahi olsa peşin kabuller, çoğunluk kabul etse bile aklın, açık delilin doğrulamadığı görüşler, insan hayatına rehberlik etmemelidir. Delil yerine atalarının uyduğu sisteme göre hayatlarını yönlendirenlere Kur’an’ın şu ayetlerini okumamız gerekir:
“Kendilerine, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiği zaman, “Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. Şeytan, kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı? (Lokman Suresi 21),
Kuran'ın ayetlerinden görüyoruz ki çoğunluğa veya toplumda hâkim olan görüşe uymak insanları doğruya götürmeye yetmemektedir. Oysa bugün insanların, dini adeta bir geleneğe dönüştürdüklerini, din adına birçok kabulleri kökenini araştırmadan, bu kabullerin dinin bir parçası olup olmadığını sorgulamadan, yaygın görüştür diye, gurup liderleri dedi diye, falanca dedi diye kabul ettiklerini görüyoruz.
Zuhruf suresinin aktarılan 21. ayeti kitaba dayanılmadan din adına ortaya konulanların geçersiz olduğunu söylemektedir. Fakat ayetlerin devamı, atalardan gelen mirasın nasıl Allah'ın kitabının önüne konulabildiğini göstermektedir.
“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (İsra Suresi 36) Yani sorgulamadan kaynağının doğruluğunu araştırmadan hayatına yön vermesine izin verme.
Onlar sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah'ın doğruya ilettiği temiz akıl sahipleridir. (Zümer Suresi 18)
Din diye ortaya atılan ya da bize anlatılan görüşler karşımıza çıktığında bunları, bu ayetlerin aydınlatıcı ışıklarıyla değerlendirmeliyiz. Din adına söylenen bu sözler neye dayanıyor, nasıl ortaya atılıyor incelemeliyiz. Kur’an bize dinin kaynağının sadece ve sadece Kuran olduğunu beyan eder. (Bakara suresi 2. Ayet) Bu çıkarımla, önce zihnimizde bir din oluşturup, sonra bu dini Kur’an’da zorlamalarla aramak yerine, dinimiz doğrudan Kur’an’dan eksiksiz ve fazlasız şekliyle bulmaya çalışmalıyız.
Peygamber'imizin yüce dinimiz İslam’ı nasıl anlayıp anlattığı ve yaşadığını öğrendiğimiz hadis rivayetlerini çok dikkatli okumalıyız. Hadis ilminin bir usulünün olduğu, bu usul bilinmeden ileri derecede anlama ve uygulama hataları yapılmasının kaçınılmaz olduğunu bilmeliyiz. Yapılan bu işin Peygamber'e hakaret değil, Peygamber'i iftiralardan kurtarmak olduğunu idrak etmeliyiz.
Şüphesiz, yeryüzündeki hareket eden canlıların Allah katında en kötüsü aklını işletmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. (Enfal Suresi 22) ayeti bize akletmenin önemini ne kadar da keskin bir biçimde izah ediyor. Ya şu ayetin içeriğine ne demeli:
Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır. (Yunus Suresi 100)
Allah insanda aklı ve akıllı olanı muhatap almıştır. Aklı olmayanlar dinden sorumlu değildir. Aklını işletmeyenler ya da ona buna ipotek etmişlerin hali ise çok perişandır. Allah’ın en kötü gördüğü canlı tipi, gerçeğe karşı sağır olan, aklını işletmeyen insanlardır.
Kuran'ın anlattığı dini anlamayanlar dini; dogmalar, hurafeler, içinden çıkılması ve uygulanması mümkün olmayan zorluklar sistemi olarak göstermişlerdir. Kur’an'ın anlattığı İslam'ı, bu geleneksel, zorlaştırılmış, mantıksızlaştırılmış dinden ayırt etmek, bu yüzden çok önemlidir.
Bu Kur’an’ın Akılla okunması, aklın da Kur’an’la beslenmesi sayesinde olacaktır. Akıl tek başına sadece ukala ve kibir abidesi de olabilir. İslam düşünürlerini batılılardan ayıran en büyük özellik, Batılılar hep aklı ön plana çıkarmışlar, Müslüman düşünürler de Kur’an terbiyesinden dolayı aklın melekelerini yani fonksiyonlarını öne çıkararak daha rahat çalışmışlardır.
Böylece Kuran'ın anlattığı İslâm, üzerindeki yüklerden, eklemelerden, eksiltmelerden kurtulmalıdır. Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız, zikriniz, şerefiniz yalnız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? (Enbiya Suresi 10)
Her biriniz aklınızı Kuranın düşünce sistemiyle terbiye ediniz, bütün olaylara bu akılla bakınız, her probleme bu akılla çözüm arayınız ki doğru yolda kalmış olursunuz.
Hoş olunuz, hoşça kalınız, Akıl ve ruh sağlığınıza dikkat ediniz. Allah’a emanet olunuz.
İbrahim Doğru
24.01.2022
Germersheim