İnsanoğlu iç güdülerinin yanında kontrol mekanizması vazifesi de gören akıl ve şuur denilen melekelerle donatılmış bir canlıdır. Akıl ve şuur olmasaydı diğer canlılardan pek de bir farkı olmayacaktı.
O akıl ve şuur insanoğlunu canlılar içerisinde farklı kategoriye ayırmıştır. Hiçbir canlı gibi sadece biyolojik ihtiyaçları çerçevesinde hayat süremez.
Bu sebeplerden dolayı insanoğlu kendisine bazı disiplinleri koyma gibi kararlar ve eylemler uygulamaya başlamıştır. Yaratıcımızın yaratırken donattığı insanoğlu için de adına din denilen yaşam kurallarını da ona seçtiği elçilerle iletmiş olduğunu görüyoruz.
Peygamberli ve kitaplı dinlerin yanında kendi kurguları ve iç disiplinleri olan dinler de üretilmiştir. Her dinde yapılması zorunlu olanların yanında kesinlikle yapılmaması gereken yasakların da varlığını biliyoruz.
Hatta modern dünyada adına kural ya da kanun denilen yaptırımların da içerisinde yaşıyoruz. Kaynağı bir dine dayanan ya da dayanmayan ama işlevselliği aktif olan emirler ve yasaklar bildiğimiz bir gerçektir.
İnsanoğlunun çoğunluğu neden yasaklara karşı meyilli ya da meraklı olur acaba? Bunu nereden biliyoruz?
Cevap: Her yasak ihlali için hem dinlerde hem de yasalarda cezalar mevcutta ondandır. İlk insan ve peygamber olan Hz. Ademin sınavı da bir yasak meyve ile başlar. Emre uymaz ve ceza alır.
İnsanların bir kısmı da dini ya da kanuni olarak yasağa ve harama karşı inanç problemi olmamasına rağmen yine de kendini haramdan ve yasaklardan uzaklaştıramaz. Meşru alanla bir türlü yetinemeyen insanları her yerde görmekteyiz.
Hırs, kanaat etmeme, zenginlik arzusu, kıskançlık, mal biriktirme duygusu, güç sarhoşluğu ve benzeri meşruiyet dışı alanlardan beslenen duyguların esiri olanlar yasakları ve haramları bilerek ihlal etmeye çalışırlar ve de ederler.
Soru: Peki bile bile bu ihlali nasıl yaparlar?
Cevap: Öncelikle dini kaynaklı haramlar ve de insani kaynaklı yasaklarla gönül bağı olmayanlar için bu makalede hiçbir cümle kurmuyorum. Bu gurubun dışındakiler illa ki bir mazeretin arkasına saklanmayı, bir mecburiyet duygusuna sığınmayı deneyeceklerdir.
Haramlarla ilişki bu şekilde kısa süreli yapılıyor diye gerekçelendirmenin ardından elde ettikleri nefsine hoş gelmeye başladıktan sonra farklı bir duygu içerisine girmektedirler.
İkinci aşamanın ortaya çıkardığı gerekçeler birinci aşamanın sözüm ona masumiyetini örtmüş olacaktır. Yani artık ilk günahın psikolojik baskısı ortadan kalkmış olacaktır.
İkinci aşamadaki gerekçeler kişinin haklılığına dair başka duygusal ya da kurgusal gerekçeler üretmektedir. Bu gerekçeler kişinin harama ve yasaklara karşı direncini kısa sürede önce zayıflatacak sonra da görülemez ve duyulamaz bir zayıflıkta vicdanının enderin noktasına hapsedilecektir.
Artık onun haram ve yasakları ihlal etmesi konusu kutsallaştırılmış bir hak edişe dönüştürülmüş olacaktır. Bu aşamadan sonra o kişi için yasak ve haram kriteri gündeminde olmayacaktır.
Bu kişi kanunlara asilik yaparken, dini inancını terk etmemişse işlediği haramların ürettiği gerekçelerden dolayı haramların da haram olamayacağının hükümlerini verir ve de uygular.
Bir dinin haram listesini sadece o dinin sahibi belirler. İnsanın hiçbir şartta dini için haram icat edemez. Eğer icat ederse o gerçek dini haramı olmaz, kendi dizayn ettiği dinin haramı olacaktır.
Bu konu her bilinçli Müslümanın, her bilinçli insanın gündeminde olmalıdır. Aksi takdirde ortada bozulmamış ne din kalır. Ne de ahlakı ve irfanı bozulmamış insan kalır. Sonrası haraptır.
Allah’a emanet olunuz.