Peygamber'ler geldikleri devirlerde hep gelenekleri sorgulamışlar, Allah'ın dinine aykırı olan geleneklere ve yerleşik inançlara karşı savaşmışlar, bu hususa engel olmayacak yaşantılara müdahale etmemişlerdir.
Kur’an’ı okuduğumuz zaman Peygamberlerin, insanları düşündürerek, akıllarını çalıştırtarak Allah'ın dinine aykırı olan geleneklere, yerleşik inançlara karşı organize ettiğini anlarız.
Kur’an insanları Allah'ın yerdeki, gökteki ve bunların aralarındaki delillerini incelemeye, bunlar üzerinde akıl yürütmeye çağırır.
Oysa Kur’an'a karşı çıkanlar, atalarını üzerinde buldukları sisteme, yani geleneğe bağlı olduklarını ve bu geleneği devam ettireceklerini söylerler.
Yaygın olan sistemi, babaların, ataların uyguladığı sistemi taklit etmek, birçok insana aklı işletmekten daha cazip ve kolay gelmiştir.
Din, tarih boyunca aklı işletmeyi, din karşıtı görüş ise gelenekçiliği savunmuştur. Ne garip bir çelişkidir ki günümüzde gelenekçilik dindar olma manasında kullanılmaktadır. Kur’an'ın anlattığı dinde, akıl insanların hareketlerine yön vermelidir. Zaten insanı da insan yapan aklıdır.
Delil yerine atalarının uyduğu sisteme göre hayatlarını yönlendirenlere Kur’an’ın şu ayetlerini okumamız gerekir.
“Kendilerine, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiği zaman, “Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. Şeytan, kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı? (Lokman Suresi 21),
“Dediler ki: Ey Sâlih! Sen bundan önce içimizde ümit beslenen birisiydin. (Şimdi) babalarımızın taptıklarına tapmak-tan bizi engelliyor musun? (Hud Suresi 62)
“Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygamber’e gelin” denildiğinde onlar, “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter” derler. Peki ya babaları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?” (Maide Suresi 104)
“Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?
Hayır dediler ki: “Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, onların eserlerini izleyerek doğruya varacağız."
İşte böyle! Senden önce de bir memlekete elçi gönderdiğimizde, oranın servetle şımarmış elit tabakası mutlaka şöyle demişlerdir: “Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, onların eserlerine uyarak yol alacağız.
O da "Ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?" dedi. Onlar da “Doğrusu biz seninle gönderileni tanımıyoruz." dediler. (Zuhruf Suresi 21,22,23,24. Ayetler)
Kuran'ın ayetlerinden görüyoruz ki çoğunluğa veya toplumda hâkim olan görüşe uymak insanları doğruya götürmeye yetmemektedir. Oysa bugün insanların, dini adeta bir geleneğe dönüştürdüklerini, din adına birçok kabulleri kökenini araştırmadan, bu kabullerin dinin bir parçası olup olmadığını sorgulamadan, yaygın görüştür diye, hatırlı büyükleri dedi diye, falanca dedi diye kabul ettiklerini görüyoruz.
Zuhruf suresinin aktarılan 21. ayeti kitaba dayanılmadan din adına ortaya konulanların geçersiz olduğunu söylemektedir. Fakat ayetlerin devamı, atalardan gelen mirasın nasıl Allah'ın kitabının önüne konulabildiğini göstermektedir.
“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (İsra Suresi 36) Yani sorgulamadan kaynağının doğruluğunu araştırmadan hayatına yön vermesine izin verme.
‘’Onlar sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah'ın doğruya ilettiği temiz akıl sahipleridir.’’ (Zümer Suresi 18)
Din diye ortaya atılan ya da bize anlatılan görüşler karşımıza çıktığında bunları, bu ayetlerin aydınlatıcı ışıklarıyla değerlendirmeliyiz. Din adına söylenen bu sözler neye dayanıyor, nasıl ortaya atılıyor incelemeliyiz.
Kur’an bize dinin kaynağının sadece ve sadece Kuran olduğunu beyan eder. (Bakara suresi 2. Ayet) Bu çıkarımla, önce zihnimizde bir din oluşturup, sonra bu dini Kur’an’da zorlamalarla aramak yerine, dinimiz doğrudan Kur’an’dan eksiksiz ve fazlasız şekliyle bulmaya çalışmalıyız.
Daha sonra ise içinde doğru ile yalanın ayırt edilemeyecek şekilde karışmış olduğu, Peygamber'in söylemiş olduğu iddia edilen hadislerin Kur’an'la, birbirleriyle, mantıkla uyuşup uyuşmadığını araştırmalıyız. Yapılan bu işin Peygamber'e hakaret değil, Peygamber'i iftiralardan kurtarmak olduğunu idrak etmeliyiz.
Şüphesiz, yeryüzündeki hareket eden canlıların Allah katında en kötüsü aklını işletmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. (En-fal Suresi 22) ayeti bize akletmenin önemini ne kadar da keskin bir biçimde izah ediyor. Ya şu ayetin içeriğine ne demeli:
Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır. (Yunus Suresi 100)
Allah’ın yolu akıl yoludur, vicdan yoludur. Allah’ın en kötü gördüğü canlı tipi, gerçeğe karşı sağır olan, aklını işletmeyen insanlardır.
Kur’an'ın anlattığı İslam'ı, bu geleneksel, zorlaştırılmış, mantıksızlaştırılmış dinden ayırt etmek, bu yüzden çok önemlidir. Böylece Kuran'ın anlattığı İslâm, üzerindeki yüklerden, eklemelerden, eksiltmelerden kurtulmalıdır. Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız, zikriniz, şerefiniz yalnız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? (Enbiya Suresi 10)
Rabbimizin ikramı olan Akıl ve Vahiy nimetiyle barışık yaşamamız dileğiyle, Hoş olunuz, Hoşça kalınız, Allah’a Emanet olunuz.