Şimdilerde adına gurbetçi dediklerimizin hikayeleri yaklaşık elli yıla dayanır. Anavatanlarında bir bahaneyle ara sıra gündem olurlar. Çoğu zaman onlara çok az kişi anlamaya çalışmışlardır. Akraba ve arkadaşlarından bile anlayanların sayıları çok değildir.
Bu günlerde sosyal medyada gündem olmaları başka bir sebepten dolayı çok bilinir olmuştur.
Son yıllarda eline bir telefon ya da mikrofon alanın sözüm ona sokak röportajı yapıyormuş gibi önüne gelene mikrofon uzatmaları ve mikrofona sazan gibi saldıran insanların varlığıyla ortaya çıkan kavgamsı ve dengesiz gevezeliklerin sonucudur.
Her konuda fikri olduğunu zanneden cahil ve nobran varlıkların insan kimliği altında yaşam sürmeleri çok büyük talihsizliktir. Kendi ekonomisini bile doğru düzgün idare edemeyenlerin ülke ekonomisi hakkında ahkam kesmesi, kendi ailesini bile idare etmekte zorlananların ülkelerin yönetimleri hakkında ileri geri konuşmaları ne durumda olduğumuzun göstergelerinden birisidir.
1960’lıyıllarda başlayan iş göçü hareketinin bugün geldiği nokta Türkiye’de yaşayanların bilgilerinin çok ötesinde bir yerlerdedir. Gerek nüfus olarak gerekse ekonomik açıdan birkaç cümle ya da öylesine bir bakışla anlatılacak türden değil.
Hem Avrupa’da hem de Türkiye’de kendi dinamikleri çerçevesinde ele alınıp değerlendirilecek bir durumdadır.
Avrupa’da 4. Kuşak şu anda okula gidiyor. Yani üç kuşak geride kalmış durumda. Her gelen kuşak bir öncesinden daha iyi şartlarda hayata atılıyor. Eğitimini alıyor. Meslek öğreniyor. Ticari hayata dahil oluyor.
Bugün itibarıyla çok ciddi sektörlerde boy gösterdiklerine şahit oluyoruz. İnşaat, gastronomi, tekstil, hizmet sektörü, küçük çaplı üretim sektörlerinde ve tabi ki sıcak paranın döndüğü bütün perakende sektöründe faaliyetteler.
Siyaset ve bürokraside de geleceğe dair umut verici bir varlığı sergilemekteler. Aslında gecikmiş işler bunlar.
Zamanında sahip çıkılsalardı, rehberlik hizmetleri alabilselerdi, ekonomik olarak daha bilinçli yatırımlar yapabilselerdi durum bugünün çok daha ilerisinde olacaktı.
Anavatanın bazı şuur yoksunu insanlarının şikâyet ettikleri, hatta aşağıladıkları konularda haksız, dengesiz ve insafsız hareket ettiklerini görüyoruz. Yıllardır gurbetin her türlü çilesini çeken bu insanlar için çok dikkatli ve insaflı konuşulması ahlakın ve vicdanın gereğidir.
Gittikleri günden beri bütün birikimlerini anavatanlarına yapmalarına rağmen horlanmaları akıl alır gibi değil. Her sene ciddi miktarda parayı tatil bile yapamadan eş dost ve akraba ziyaretleriyle anavatanında, hatta kendi kasabasında bırakmasına rağmen horlanması hangi vicdana sığar?
Konuşmalarını, lehçelerini kınamaya çalışıyorlar. Esas kınanacak şey onları gurbette yıllarca sahipsiz bırakanlardır.
Bilim ve sanayinin zirve yaptığı kıtanın bütün imkanlarından türlü sebeplerden dolayı yeteri kadar faydalanamamaları gerçeğini görmemezlikten gelmek ahlaklı bir yaklaşım olamaz. Gurbetçiliğin ne demek olduğunu sadece yasayanlar bilebilir. Onlar da yaşadıklarının çok azını anlatabilirler.
Olumsuzlukların bir kısmını anlatamazlar, bir kısmını da unuttururlar kendilerine. Hafif problemleri anlatarak rahatlarlar. Ya da hayatın kendilerine düşen lezzetleriyle avunarak yaşama tutunurlar. Bu insana ait bir davranıştır.
İlk neslin çoğunluğunun daha kendi kasabasına bile doğru dürüst gitmemişken dilini ve kültürünü bilmediği bir ülkeye tahta bavullarla gidip tutunabilmesinin ne demek olduğunu bilmeyenlerin ağızlarını bile açmaya hakları yoktur.
İlk iki kuşağın uzun zaman toplu ibadetlerini yapamadan yaşadıklarını, ezan sesinin yoksunluğunun onlarda derin boşluklar yarattığını, mezar taşından bile uzak bir hayatı yaşarken içlerinde ne fırtınalar koptuğunu bilmeyenlerin fütursuzca konuşmaya hakları yoktur.
Görgüsüz olduklarından bahsedenlere de bir çift sözüm var. Anavatanda görgü ve medeniyet problemi halloldu da bizim mi haberimiz olmadı? İstanbul Boğazının o inci tanesi sahillerinin pisliğini sizlere yazmıştım. Bütün mesire yerlerinin halini bilmeyen yok. Alkolü sarhoş olmak için içen müptezellerin sağa sola rahatsızlık vermeleri hangi görgü kurallarının içerisindedir?
Lüks araçları ve motorlarla yüksek müzik sesleriyle sokakları bahçesi zannedenler medeniyetin ne olduğundan haberleri var mıdır acaba?
Görgüsüzce donatılan kahvaltı sofralarından tutun, etrafa hava atan aç gözlü ve kişilikleri bozuk olanların konuştukları dil hangi görgülü sınıfın dilidir?
Siz ey ukala kılıklı boşboğazlar! Siz kaç gün saat 04:30 da kalkıp sefer taslarına günün ana yemeğini koyup, kahvaltılık sandviçleri hazırlayıp 05:30 da evden çıkıp 06:00 da iş başı yaptınız?
Siz hiç 3 ya da 4 vardiyalı işletmelerde çalışıp geceleri gündüzleriyle karışan insanları bırakın anlamayı, gördünüz mü hiç?
Bu insanların her türlü olumsuzluklara rağmen bu şartlara direnebilmelerinin altındaki etkeni anlayabilecek kadar analiz kabiliyetiniz var mı acaba?
İzine geldiğinde gıda ve giyim sektörlerine harcadığı parayla bindiği araba üzerinden not vermeye çalışanlara söylenecek tek söz var. Sizler cahil, bencil ve hoşgörüsüzsünüz. O arabalar geldikleri ülkede alınamaz şeyler değil. Yılların emeğinin ardından satın alınıp binilebilecek değerde arabalar.
Bir de şehirden şehire yapılmıyor bu yolculuklar. 3 ila 6 bin km arası mesafeli ülkelerden geliniyor. 30 ila 40 saat arası yolculuk yapılıyor. Düşük segmentli arabalarla bu yolculuğun ne riskler barındırdığını bilseler böyle dengesiz konuşmazlardı.
Sonuç olarak gurbetteki yakınlarımıza biraz daha sevgi, ilgi ve hoşgörü ile yaklaşma mecburiyetimizin hem insani hem ahlaki hem de soydaşlarımız olması hasebiyle yükümlülüğümüzdür. Hatalı ya da görgüsüz davransalar bile öz vatanlarında olmanın ferahlığından ve özgürlüğünden olabileceğini hesaba katarak değerlendirme yapmamız gerekmektedir.
Önce şu dengesiz sorularıyla insanların rastgele konuşmalarına meydan veren sözüm ona sokak röportajcılarına bir disiplin gelmeli. Bu kadar saçmalık inanın çok fazla. Bu özgürlük falan değil. Olsa olsa kişisel haklara müdahale, sosyal huzuru bozmaya yönelik sokak eylemleri ve genel ahlakı tehdit eden içerikteki işlerden başka bir şey değildir.
Allah aşkına cahillik ve cehaletin kıskacından kurtulmak için bireysel ve de toplumsal çalışmalara ağırlık verelim. Yoksa bu şekilde bir yüz yıl daha geçer giderde bir gram medeniyet adına iyilik ve güzellik yüzü göremeyiz.
Bu güncel konu hakkında biraz üslubumu zorlayarak yazmak zorunda kaldım. Lütfen hoş görün. Çoğunluğunuz benzer fikirlere sahip olduğunuzu düşünüyorum.
Allah bizlere hayırlı uyanıklıklar versin. Yine de hoş olun ve hoşça kalın. Allah’a emanet olun.
Allah Razi Olsun Ibrahim Bey.