Son yazımda polislikten bahsetmiştim. Farklı bir bakışla değerlendirilmesine katkı sağlamayı amaçlamıştım. Öyle de olduğunu umuyorum.
Benzer bir mesleğimiz daha var aslında. Bunun tehdidi daha yüksek.
O da askerlik.
İnsanlık tarihi kadar eski bir örgütlü yapılanmadır. İnsanın insanı tehdit görmesi neticesinde ya saldırmış ya da savunma yapmış olduğunu görüyoruz. Her ne kadar araç ve gereçler kullanmışlarsa da neticede en büyük riskleri her zaman canları olmuştur. Normal şartlarda Polis Teşkilatı iç disiplin ve güvenlikten sorumlu kılınmışken, askerlik dış tehditlere karşı öncelikle savunma yapma üzerine, gerekirse saldırı da yapabilme kabiliyetiyle donatılmıştır.
Askerlik mesleğinin neredeyse tamamında az ya da çok can riski mevcuttur. Polislikten daha uç bir noktada kendisini konumlandıran bir meslektir. Aslında askerlik insanı kendine hapseden bir güce sahiptir. Üniforma ona ayrı bir kimlik ve kişilik yüklemektedir. Onu ondan almaktadır.
Canları korumak için öncelikle canını korumak zorunda olduğundan yüksek bir disiplin içermektedir. Defalarca hesaplanmış risk analizleriyle canı koruma konusunda titizlenilmiştir. Askerin hayatı eğitim ve tatbikatla geçmek zorundadır. Bir sürü dünyevi zevklerden kendini ve ailesini mahrum eder.
Hele de ülkemiz gibi dünyanın başkenti konumunda bir coğrafyada ve jeopolitik bir alan üzerinde iseniz bu dediklerimin kat be kat fazlasından bahsediyorum demektir. Ülkemizde cehaletin hala cirit attığını hesap edersek her renkten yerli hainlerin varlığından emin olmak zorundayız. Bulunduğumuz coğrafya ve sahip olduğumuz Müslüman Türk kimliği zaten uluslararası suç şebekelerinin gerek kurumsal gerekse illegal şekilde üzerimizde hesap yaptıklarını biliyoruz. Ara ara operasyon çektiklerine de görüyoruz. Bu operasyonlarda din dahil her türlü argümanı kullandıklarına da şahit oluyoruz.
Dostlar, işin içinde can varsa ve risk oranı yüksekse, o iş meslek olmaktan çıkar. Bu durum herkesçe tam manasıyla anlaşılmalıdır. Ayrıca Türk Milletinin en çok sevdiği şeyden bahsediyoruz değil mi? “Her Türk asker doğar” sloganı da bunun ispatı gibi sanki. Ara ara bunu ispat etmeye de devam ediyor. Yüzyılların mirası hala omuzlarımızda.
Dini açıdan yazacağım birkaç cümle ile yazıyı bitirelim. Diğer iki meslek dalını da haftaya yazalım.
Dostlar yüce dinimiz İslam bildiğiniz gibi akılla, vicdanla ve bedenle yaşanabilen bir içeriğe sahiptir. Aynı zamanda bunlarla beraber yaşayabilmesi için özgür bir yaşama ve hür bir toprak parçasına ihtiyacı vardır. Allah’ın her insan için tartışılmaz hak olarak verdiği can, mal, namus, akıl ve din hürriyeti gereği insan güvenlik içerisinde yaşamak zorundadır.
Yine insan bu hislerinden dolayı bu iki güvenlik birimini oluşturmuştur. Her millet farklı değerler yükler bu mesleğe ama bizim için en büyük farkı manevi ve maddi değerleri muhafaza ve her bir canın özgürce yaşayabilmesi içeriğine sahiptir.
Bunun yanında bu uğurda canından ve cananından vazgeçmişlere Rabbimiz şehit diyor ve onlar için ölümsüzlük nişanını isimlerine ekliyor. Ayrıca dini ve milli kültürümüzden aldığımız yüksek şuurla “Şehitler Ölmez, Vatan bölünmez” diye sloganlar nesilden nesile bir öğreti olarak devam ediyor. Bazı şeyleri yaparsınız, ama bazı şeyleri sadece yaşarsınız.
İşte bu yüksek ruh ve imanla bu iki mesleği yaşam tarzı şeklinde, bir ibadet şuuruyla yapanlara selam olsun. Bu şuura ermeden sadece bir iş olarak bakanlara, bu ruhla mesaisini yapanlara Rabbimiz acil şuur ihsan etsin.
Aynı zamanda bu güzide camiaların gafil ve hainlerine rabbimiz fırsat vermesin. Şehitlerimizin şahitliği özgürlüğümüze teminat olsun. Gazilerimizin varlığı ödenmiş bedellerin canlı şahidi olsun. Ödenen bu bedellerin neticesinde kazanılan özgürlükle dalgalanan bayrağımızın gölgesindekiler de bu şahitliğe layık olma gayretinde olsunlar inşallah. Bu da bizlerin en samimi duası olsun. Rabbimiz dualarımızı kabul buyursun.
Her biriniz hoş olun, hoşça kalın.
Sağlık ve huzurla yaşayın.
Allaha emanet olun.