Bir an için sessiz bir ortam bulup hayatımıza bir göz atabilsek kıymetli okurlar, ne ilginç hallerimizle yüzleşme imkânı bulabiliriz bir bilseniz!
Mesela ‘’ben’’ şahıs zamiriyle başladığımız konuşmalarımızda ve kendimizi anlattığımız birçok konuda aslında farkında olmadan kendimize haksız yere arslan payı çıkardığımızı anlamalıyız. Aslında ben yaptım dediğimiz birçok şeyin mucidi değil sadece uygulayıcısı olduğumuzu görürdük.
Hayatımızın çok az alanının belirleyicisi olduğumuz gerçeğiyle yüzleşirdik. Sadece bir ömürde sayamayacağımız çoklukta bir eylemler kümesinin içerisinde sayılabilir düzeyde bile isteye yaptığımız işler ve sözler bulunuyor.
Mesela:
-İş yerimizin kurallarını biz koymuyoruz.
-Sosyal hayattaki düzenin kurallarını da biz belirlemiyoruz.
-Dini kuralların da hüküm koyucusu değiliz.
-Kültürel teamüllerin uygulayıcısı ve sonraki nesillere gönüllü aktarıcıyız.
-Aile hayatımızda eşimiz ve çocuklarımızla beraber bir anlayış çerçevesinde yaşıyoruz.
Geriye bir şey kaldı mı bilmiyorum ama çok da bir şeyin kaldığına inanmıyorum. Büyük oranda sadece bir uygulayıcıyız. Tıpkı herhangi bir aracın şoförü gibi.
Nedir bunun esprisi diye sorduğumuzda karşımıza çıkan en gerçekçi cümleler şunlar oluyor;
-İnsan bütün hayatı boyunca her neyi yapıyorsa en güzel, en hakkaniyetli, en temiz, en adil ve gereği nasılsa o şekilde yapma konusunda irade ve güç sahibidir.
-Sorumlu olduğu alan da budur. Bir de gelişimci ve üretken yönünü kullanıyor olması kaliteli insan olmasının bir gereğidir.
-Aklını kullanarak farkındalıklı bir yaşamın aktörü olma zorunluluğu da yaratıcımızın en önemli beklentilerinden birisidir insandan.
Biz bazen dini kaf dağlarında arıyoruz. Sırf, ‘’Ben’’ merkezimizin içindeki bizi tanımadığımızdan kaynaklı bir uzak hedefin peşindeyiz.
Eğer her birimiz özümüzün tahlilini yapıp zamanımızın bir kısmını hata ve eksiklik listelerimizdeki konuları tamir etme amaçlı değerlendirebilsek, bir de bu muhasebe çalışmamızı güncelleyebilsek, kendi olgunlaşma sürecimiz için en değerli çabayı göstermiş oluruz.
Kaliteli ibadet arayanlar bu cümle üzerinde dursunlar derim. İnsanın hayattaki en önemli misyonu budur. Tekâmül yolculuğu asli vazifelerimizin başında gelir.
Ama bizim gündemimizde kendimize dair çalışma neredeyse hiç yer bulamamaktadır. Varsa da yoksa da kendimizin dışındaki her şey ve herkese kafa yorup konuşuyoruz. Hem de en üst perdeden cümleler havalarda uçuşuyor.
Başkalarının hatalarına çok kafa yorup gereksiz enerji harcıyoruz. Günah boyutu da bu hareketimizin bonusu oluyor. Hiç gereksiz yere hem zaman kaybediyoruz hem enerji harcıyoruz hem de kendimiz için iyi bir şey yapmadan zaman geçiriyoruz.
Eğer hayatımız bu fasit daireden oluşuyorsa, derhal radikal bir kararla gidişatın yönünü değiştirmeliyiz.
Her gün bana biçilen rollerimle ilgili zihin ve niyet çalışmaları yapamayacak gaflet ve dalaletlerim varsa ilk işe başlayacağım nokta el alemin bilmem nesi değil, benim eksik ve hatalı tutumlarımın tadilatı ve tamiratı olmalıdır.
İç dünyamızı dinlemedikçe bu noksanları bulamayız. Ya da ehil bir gönül dostumuzla bu sohbetleri özgürce yapamazsak yine arızayı tespit edemeyiz.
Etrafımızda bu tür dostlarımız yoksa zaten çok fakir ve yalnız bir kalbe sahibiz demektir. Nefis dediğimiz içimizdeki muhalif güç yalnız olduğunda sessizlikten hoşlanmaz ve gerekli gereksiz her türlü gürültünün içerisine atar bizi.
Bazı insanların hiç durmadan konuştuklarını görürsünüz. Bazılarının sürekli güldüğünü görürsünüz. Görüntüde çok eğlenceli ve mutlu gibidirler. Bu fotoğraf genelde çok yanıltıcıdır: Bu tip insanlar yalnızlıktan korkarlar. Çünkü kalplerinde onlara iyi gelecek hiçbir güzellik ya da yaren bulunmamaktadır.
Bir kişinin kalbinde doğru sevgi, kaliteli bilgi ve samimi dostları varsa eğer o insan yalnızlıktan beslenir. Kalbini yormaktan korunmuş olur. Arkadaş, eş dost ve hatta konuştuğu cümlelerde bile seçicilik vardır. Böyle insanlar hayatın kıymetini anlamışlardır.
İşte bu tip Müslümanlara ihtiyacı var toplumun, ülkemizin, İslam dünyasının ve insanlığın. Ya uyanır,derhal iyiler safına transfer çalışmasını başlatırız, böylece iyileri ve iyilikleri çoğaltmaya adım atıp gayret göstermiş oluruz. Bu davranışlarımızla insan gibi var olmaya başlarız.
Hani bir deniz yıldızı kurtarma hikayesi vardır ya işte ohikâyenin idealist çocuğugibi.
Şöyle ki:
Adamın biri sabaha karşı okyanus sahilinde, güneşin doğuşunun keyfini çıkarmak için sahile inmiş. Uzakta sahilde birini görür. Biraz yaklaştığında sahile vuran deniz yıldızlarını okyanusa atan bir çocuk olduğunu fark eder. Çocuğa yaklaşarak sorar:
-Deniz yıldızlarını neden okyanusa atıyorsun? Çocuk der ki:
-Güneş yükseldi mi, sular çekiliyor. Onları suya atmazsam susuzluktan ölecekler. Adam devam eder:
-Sahil kilometrelerce uzanıyor ve binlerce deniz yıldızı var, hangi birini atacaksın. Ne fark edecek ki?
Çocuk, adamı dinledikten sonra bir deniz yıldızını daha okyanusa atar ve cevap verir:
-Bu deniz yıldızı için fark etti.
Adam, çocuğun yalnızca okyanus manzarasının keyfini çıkarmaya gelmeyip bir fark yaratmak istediğini anlar ve ona katılarak bütün sabahı okyanusa deniz yıldızı atarak geçirir.
Hayat Akarken, başkalarının ve de sevdiklerinizin hayatında bir fark yaratmak için ne yapabilirsiniz?
Hayatta bize düşenleri yapmak birincil ödevimizdir. Hesabını vereceğimiz işlerin önemli bir kısmı bunlardır. Lütfen onlarla ilgilenelim. Diğerleri sadece iş ve zaman israfıdır. Giden zamanın bir saniyesi bile geri gelmedi ve de gelmez.
Ülkemizin her bir bireyinin doğru bilgiye dayalı bilinçlenme mecburiyeti vardır. Bunu başardığımızda bilinçli bir toplum olabiliriz. Bilinçli toplumda her alanda iyi olmak şarttır. Tesadüfen bir şeyler olmaz. Tesadüfen zengin olunmaz. Tesadüfen makamlara gelinemez. Tesadüfen akademisyen de olunmaz.
O zaman iletişim araçlarında cahilleri göremezsiniz. Mikrofon ve ekran gevezelerini de göremezsiniz. Bir yarışma var ya ‘’Kim Milyoner olmak ister’’ adında. Bütün dünya televizyonlarında gösteriliyor. Birçok versiyonunu seyrettim veya takip ettim. İçlerinde bizimkiler kadar boş olanını görmedim. Çok azının bilgisini konuşturduğuna şahit oluyorsunuz. Gerisi o kadar gereksiz konuşuyor ki şaşmamak mümkün değil. Bilgi toplumlarında o yarışmalara bilgi ve zekâ konusunda kendisine gerçekten güvenenlerin katıldığını görürüz.
Rabbimizin bize ilk emri olan ‘’oku’’ hitabı üzerine düşünüp derhal emrin gereğini yapalım. Kitap okumanın yanında bolca hayatı ve onun gerçekleri üzerine zihinsel okumalar yapalım. Etrafımızdaki boş insan ve işlerden kendimizi uzaklaştıralım. Aynı zamanda bu zihniyeti de çoğaltmaya çalışalım.
O zaman gerçek insan olabiliriz. Gerçek bir Müslüman olabiliriz. Hayatı bu yönüyle anlayanlara selam olsun. Hoş olun, Hoşça kalın, Allah’a emanet olun.
Siz bizi bu gidişle *Mütefekkir* yapacaksınız İbrahim hocam, kaleminize yüreğinize kuvvet, teşekkür ederiz.