Hepinize Merhaba. Gününüz aydınlık, hayatınız huzurla dolsun.
Böyle güzel bir dilekle yazıya başlayayım istedim.
Evet, konumuz Dindarlık. Yani bir dine sahip olanların durumları hakkında bir bakış ve değerlendirme yapmak istiyorum.
Haydi Bismillah...
Dindarlık, tanım itibarıyla bir dini kabul edip onun gereklerini yerine getirme durumudur. Dinin iki ana başlığının olduğunu biliyoruz.
-İnanç esaslarına inanmak,
-Uygulama maddelerini yerine getirmek. Yani İbadet ve hayattaki işlerimize dair uyulması gereken kurallar. Yani Muamelat.
Aslına bakarsak çok basit bir denklem. Hele de bu dinin bir kitabı ve o kitabı uygulayan bir peygamberi de olmuşsa, ortada zor ve karmaşık bir şey olmamalı. Ama durum hiç de öyle olmamış ve de olmuyor, hatta olamıyor.
Bütün dinler bir noktadan başlayan oluşum ve gelişim serüvenlerine maalesef dağılarak yollarına devam etmişler. Her farklılık başka bir sosyal psikolojiyi doğurmuş. Her yeni doğum da kendine has bir istikamet belirlemiş. Diğerlerine ötekiler demeye başlamış. Hep ''ben'' ön plana çıkmış.
Her ne kadar masum ve doğal gibi görünse de bizim dinimizde ilk ötekileştirme siyasi tercihli ayrışmalardan mütevellit başlamış.
Önce İman esaslarındaki bir takım bakış açıları ya da tanımlamalarda ayrışma, ardından işler ve güçlerdeki farklı uygulamalar ya da kabullerden kaynaklı ayrışmayla daha da büyüyerek ötekileşme devam etmiş.
Bitmemiş ve yetmemiş ki Tasavvuf denilen kaynağı çook uzaklarda olan mistik yani insanın iç dünyasıyla alakalı bazı farkındalıklarla ilgilenmeye yoğunlaşan bir anlayışla da yeni ayrışmalar ortaya çıkmış.
Bunlar da yetersiz kalmış ki son yüz yılda yeni farklılığımız siyaseten ya da başka mülahazalarla oluşturulan ve ötekinden farklı olduğu iddiasında olan cemaat yapılanmaları ortaya çıkmış.
...................
Bu yazdıklarım kurumsal yapıdaki farklı ötekiler kategorisinde olan şeyler. Sorarsan eğer, hepsi en iyisidir, hepsi en doğru yoldadır, hepsi diğerinden en üstün olandır. Hatta çoğu zaman diğerlerini duymak veya dinlemek bile istemezler. Zaten İslam'dan önceki dinlerde de bu ayrışmalar farklı ve özerk bir yapı olarak da kabul edilip kurumsallaşmıştır. Yani bir nevi dinlerin mayasında da mevcut bir durum olduğunu anlıyoruz. İnsanlık mirası gibi.
Bir de bu olaya bireysel olarak bakalım. Bu alanda da ayrışmalar, farklı mülahazalar o kadar çok ki, belirli başlı olanları yazarak bakış açımızı netleştirmeye çalışalım.
Öncelik kendisini en dindar olarak tanımlandıran bireysel performanslara bir bakalım.
& İslam'ı bilgi temelli olmadan taklit metoduyla kabul edip teamüllerin meşhurlarını yapıp bu iş tamamdır diyenler. Namaz, Oruç, Hac ve Umre ibadeti, Giyim- kuşam ve töreyle karışık bazı teamüller gibi.
Bu zihniyet dini bir elbise gibi düşünür. Onu giyer ve hayatına devam eder. Başka detaylar onun lüksünü bozar. Mevcut durum onun din duygusunun mutluluğuna ve tatminine yetmektedir. Fazlasından hep kaçar. Rahatsız olur. Dinlemez. Bizde böyle der sürekli. Dedelerinin durumunun da aynı olduğundan dem vurur. Dinin Ahlak boyutuyla hiç ilgilenmez. Sosyal hayatta dinin onaylamadığı hareketlerle ilgili bir değerlendirmesi yoktur. Gereği de yoktur. Yani Dinin %95 i ile ilgilenmez. Komşuluk, akrabalık, kardeşlik ve hatta insanlık hukuku başlık olarak bile gündeminde yoktur. Ama sözüm ona dindardır.
& Bir şahıs var ki kendisini seçilmiş ve en şanslı kul olarak kabul eder. Yükleme birtakım bilgiler ve düz mantıkla kendisini Allah'ın yer yüzünde vekaleten görevlendirdiği icra adamı, hatta etiket memuru gibi kim Müslüman ve kim değil onun çalışmasını yapar. Fırsat bulduğunda da eli ve diliyle muhatabına zarar verir. Hiçbir şey yapamasa bile bir şekilde rahatsızlık üretir. Bu tiplere orta yolun dışındaki Radikal zihniyet, Hoşgörüsüz ve sevgisiz yaratık diyebiliyoruz.
& Bir diğer Meşhur kişi de Amentüyü bilir ve söyler. Anlamış mıdır bilinmez ama anladığından pek de emin olunamaz. Bireysel ibadetlerde pek titiz değildir. Ara sıra ve şartlar gerektirdiğinde uygulama yapar. Sosyal hayatta da dini kurallara bile isteyerek uymaz. El alemci bir yapısı vardır. Onun için önemli olan dinden dolayı toplumdan olumsuz bir söz ve bakışa maruz kalmamak. Yani her bir tarafı, hatta yaratıcıyı da idare eden bir kafaya sahiptir. Düğüne gider oynar, cenazeye gider ağlar cinsindendir.
& Bir başka fotoğrafta da Allaha inanan ama onun dışında bile isteye dini ritüel ve uygulamalarla ilgilenmeyen kişileri görüyoruz. Ama onun da kendine göre din anlayışında kalp temizliği vardır. Kalbinin temiz olduğunu ve bununla gurur duyduğunu söyler durur. Diğerlerinde kalp temizliği olmadığını iddia eder. Başkalarının hatalarına dayanarak uygulama alanındaki dini prensiplerden kendisini uzak tutar. Bahanesi ise ötekinin hataları.
& Bir sonrakindeki durum biraz daha karışık. İlim ve bilgi olarak neredeyse en alt seviyedeki kişiler. Atalarından ne görüp duymuşlarsa onu yaparlar. Ne bir adım ileri ne de bir adım geri atmayı kabul ederler. Onları, İlim, bilgi, alim, kitap ve peygamber gibi değerler ilgilendirmez. Karşı da gelmezler ama muhatap da olmazlar. En şaşkın olanlar da bunlardır. Kendi kitabının ona ne dediğini neredeyse hiç merak etmez. Nasıl gelmişse öyle gidecek düşüncesinde olan kişilerdir.
& Yeni ya da yeni meşhur olan bir model. Sadece yaratıcıya inanan ve onun dışındaki hiçbir şeyle ilgilenmeyenler. Her şeye akıl ve mantık ölçüsünde yaklaşıp tatmin olmak zorunda hisseden kişilik. İman ve teslimiyet cümleleri onun sözlüğünde yok. Kendini ve nefsini aşırı önemsediğinden ikisinin onayından geçmeyeni gündemine almayan kişiler. Hızla çoğalıyorlar.
Bu farklı anlayışlar da kendi aralarında da farklılıklar oluşturuyorlar.
Herkesin yaptığı az ya da çok farklı, Düşünceleri değişik seviyelerde, değerlendirmelerinde bana göreli cümleler meşhur olmuş. Velhasıl dallanıp budaklanma devam ediyor.
Ne kurumsal olarak farklı olan yapılar, ne de bireysel olarak farklı şahıslar kendileri hakkında en iyi oldukları konusunda çok emindirler. Hatta şüpheleri bile yok gibidir. Hesap görülmeden hesabı görmüşler gibidirler. En iyi olduklarına inandıklarından dolayı Ahiret konusu gündemlerine bile gelmiyor. Her biri neredeyse diğerini hidayete çağırıyor. Tek doğrunun kendileri olduğu anlayışı temel prensipleri olmuş gibi.
& Bir azınlık grup daha var ki dinin en mükemmel hali onun varlığıyla tezahür eder. Yukarıdaki hastalıklı durumlardan arınma mücadelesini sürekli yapan, devamlı korku ile ümit arasında hayatını dikkatle sürdürmeye çalışan dindar.
Bu kişiler ahlaki olarak en güzeliyle beraber yaşama gayretindedirler. Boş işlerle uğraşmazlar. Her kese güven verirler. Doğru sözlüdürler. Onlarla olmak şeytanlaşmamış, münafık olmamış insana huzur verir. O, Allahtan sakınır. Allah’ın emir ve yasaklarına karşı hep titizlenir. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışırken, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışır. Yani Fecr Suresi 27,28,29 ve 30. Ayetlerin muhatabı olanlardır. (Ey imanın huzuruna kavuşmuş insan! Sen O’ndan razı, O da senden hoşnut olarak rabbine dön. Böylece has kullarımın arasına sen de katıl. Cennetime gir.)
Peki bütün bunları niye yazdım sizce?
Tek amacım hayatta hangi kulvarda yol aldığımızı bilelim istiyorum. İnsan için dalgın bir dünya hayatı, iki alem için hiç yaşanmamış demektir. Yaşanmasa da hesabı sorulur her nimetin. Akıl da fikir de dinde bunu hatırlatır bizlere.
Son yıllarda bu konuda ciddi manada içim kararmaya başladı. Hızla akan hayatın içerisinde insan kendini dinlemeye zaman bulamıyor ya da ihtiyaç hissetmiyor. Tek itici güç insanın hazları. Onlar serap gibidir. Sen yaklaştıkça uzaklaşır. Çok aldatıcıdır. Bize kendimiz için soru sorma ve düşünmeye bile müsaade etmez. İyi bir oyalayıcıdır.
Aman ha bu duruma çok dikkat edelim.
Ah insan Ah! Kendi içindeki kendisi gibi. Matruşka gibi. Hangi ben beni benden koruyor ya da uzaklaştırıyor böyle?
Bu arada sizlere anladığım kadarıyla en kolay din tarifini de yapmalıyım. En azından bu yükümlülüğümü yerine getireyim ki en doğru konusunda adres problemi yaşamayalım.
& Bir ve tek yaratıcımız olan Allah'ı çok iyi tanımak ve tanıyarak inanmak ilk vazifemiz.
& Onun genel çerçevede çok az olan ve hepsinin meşru imkân ve yollarla da bulunduğu yasaklarından uzak durmak, yaklaşmamak. Yani Haramlardan uzak durmak.
& Yaratıcımızın Kuranda sabit olan teşekkür, af dileme ve istekte bulunma adına emredilmiş ibadet yani kulluk görevlerini yerine getirmek.
& Bunları yaparken Kuranın ilk muhatabı ve ilk pratisyeni olan sevgili Peygamberimizin uygulamalarından ilham almak, destek almak.
& Hepsini içine alan Ahlakilik ilkesini de hiç ama hiç unutmamak şarttır. Ana kriter inancında, ibadetinde, hayatında Ahlaklı olması meselesidir. Ahlaksız olan iman da dahil hiçbir işimizle Allah'ın huzuruna çıkmamak lazımdır.
Beş maddelik bir ilke bizim din anlayışımızın temelini oluşturmalı.
Ahlakilik ilkesini hayatın tamamına uygulayan ve bu bilinçte olan kişi neredeyse hayatını ibadetle geçirmiş olacaktır.
Peki tam olarak Ahlak nedir sorusunun cevabını da yazmaya çalışalım;
Ahlak; Bir şeyin hak ve hukuk çerçevesinde, vicdan terazisinden onay almış, Meşru ilkeler çerçevesinde her tarafa mutluluk veren, Hiç kimseyi incitmeyen en insancıl söz ve davranışlardır.
Yaratıcımızın bizden istediği davranış modeli budur.
O halde yazının sonunda nerelerde olduğumuza dair bir fikriniz olmuştur sanırım. Neleri düzeltmemiz ya da telafi etmemiz gerekiyor sorusunun da cevapları oluşmaya başlamış olmalı. Bu yazıyı okumuşsanız hala hayattasınız ve imkân da mevcut demektir.
Haydi dostlar muhasebe, muhakeme ve murakabe yapmaya. Her birinize kolay gelsin. İç sesinizi, vicdanınızın sesini dinleyin. Nefsinizi ve onun ataklarını tanıyın ki tedbir alabilesiniz. Cenab-ı Hak yar ve yardımcımız olsun.
Hoş Olun, Hoşça Kalın.
Allah'a emanet olun.
Muhterem Hocam Allah razı olsun...