Değerli okurlar, tabiri caizse minare gölgesinde doğmuş birisi olarak insan için olmazsa olmazlardan birisi olan bir dine inanma meselesi ya da bir dine ait olma durumu hakkında gün geçtikçe çok daha detay sorular geliyor insanın aklına.
-Bir dine ait olduğumuzda aslında ne olmuş oluyor?
-Ya da bir dine ait olduğumuzda tam olarak neyin altına imza atmış oluyoruz?
-Hele de yaşadığı toplumdan dolayı aramadan araştırmadan bir dini kimliğe miras gibi sahip olanlar için gerçekte din ne anlam ifade ediyor?
Bu ve benzeri türden bir sürü soru geliyor insanın aklına.
Bir dine inanmanın veya ait olmanın ki ait olma kelimesini isteyerek kullanmıyorum, insan için ne tür bir farkındalık oluşturması gerektiği konusu üzerinde en çok durulması gereken konu olduğunu düşünüyorum. Öyle ya inanılması zorunlu olan maddeler olduğu gibi hayatın içinde uyulması kesin olarak emredilen hususların tatbiki konusu masada duruyor.
Birisiyle yaptığınız sözleşmede; ‘’ben hepsinin altına imza attım ama kusura bakma kafama göre davranacağım. Bu konuda lütfen yanlış anlama’’ gibi cümle kurulamayacağı ortadadır. Bu hal inanma ve ait olma konusunda ciddiyetsizliği ve istemsiz hareketi ifade eder.
-Ya da şimdiye kadar ki din tarifinde mi bir tuhaflık var?
-Ya da reel hayatla sürekli çatışır duruma gelmiş bir din algısında mı bir problem var?
Öyle ya! Biz dini okullardan ve kitaplardan öğrenen bir topluluk değiliz. Yer yüzünde kitap ve okullardan din öğrenen başka bir millet duymadım şimdiye kadar. Büyük çoğunluk, içine doğduğu aile ve de toplumun dini kimliğini ilk başlarda otomatik olarak elbise gibi giyiveriyor. Sonrasında ondan da sapmalar başlıyor. Sapma derken hep olumsuz anlamda düşünmedim. Miras aldığı dini hayatı gerçek kaynağından araştırma imkânı bulanlardaki değişim olumlu bir sapmadır tabi ki.
İşte tam da anlatmak istediğim durum bu. Dünyadaki bütün toplumlar son dönemlerde hızla kendi dininin öncelikle fiili yükümlülüklerini terk ediyor. Sonrasında da inanç konularında bana göreli cümleler kurmaya başlıyor. Yani dini kimliği üzerine kişisel tasarruflarını kullanıyor. Bu tarihte dönem dönem olmuş ama bu kadar kısa süre içerisinde olmuş mudur sorusuna verebileceğimiz cevap hayır.
İnsanoğlunun bir dini inanca ve disipline ihtiyacı olduğu konusu tartışılmaz bir hakikattir. Bunu her insan iç dünyasında hisseder. Ama problem olan şey, bu ihtiyacın en doğrusunun nasıl elde edilebileceği sorusudur. İlk önce aileden başlayan din aktarımı, toplumun normlarıyla devam ediyor. Yani kimse sana sormuyor ihtiyacın var mı yok mu diye. Bile isteye kabul ediyor musun diye.
Bu durum gerçek dinin anlaşılmasının önündeki en büyük engel. Çünkü anlaman gerektiğine dair ne bir imkan, ne bir anlayış, ne de bir öğreti var. Diğerleri gibi inan ve uygula talimatı dini hayattaki en meşhur kültürel teamüldür.
Akıl nimeti ve ikna olma iç güdüsünü nasıl açıklayabileceğiz? Bilhassa Kuran-ı Kerimdeki Allah’ın ikna edici metotlarla servisini yaptığı ayetleri nasıl değerlendireceğiz? Rabbimiz bize sorgusuz sualsiz, düşünmeden ve araştırmadan inanın dememiş ki? Böyle bir emre denk gelmedim.
Allah’ın yaratma gücü karşısında, o durumu anlama çalışmalarında aklın aciz kaldığı hallerde inanmayı soru cümleleriyle insana hatırlatmış. Allah’ın kitabında Hiçbir ayette düşüncesiz ve ikna olmadan iman ve amel emirleri bulunamaz.
Eğer Yaratıcımızın öyle bir muradı olsaydı 600 sayfa, 114 Sure, 6236 ayetten oluşan bir kitabımız olmazdı. 300-500 ayet yeter de artardı bile. Sadece iman ve amel meselelerini emreder, haram ve helaller listesi verirdi.
Böyle olmadığına göre rabbimizin muradı nedir sizce?
Cevap: Sadece ikna metoduyla aklının ve vicdanının kabul ettiği bir çalışmayla sahip olunan ve inanılan bir dini hayat. Dikkat edin din demedim. Çünkü din sahibi olunamaz. Sadece dini bir hayata sahip olunabilir. Çünkü din insan uyguladığında ortaya çıkan bir hayat çeşididir.
Peki biz dini eğitim almış ve de toplumda bu alanda faaliyet yapmak durumunda kalan insanlara düşen ne olmalı?
Cevap: Allah’ın muradını önce bizim anlamamız gerekiyor ki bunu etrafımızdaki insanlara en anlaşılabilir kelimelerle ve şefkat diliyle aktarımını sağlamak gerekmektedir.
Buyurgan ifadeler, emir kipi cümleler, düşünmeyi küçük gören tavırlar, zorlaştıran cümleler ve benzeri yöntemler zinhar kullanılmamalı. Allah bu tavırları peygamberlerine bile yasaklamışken bizlerin hadsizliğinin referansı nereden acaba?
Bir diğer alan ise insanın aklının, kalbinin ve vicdanın ilgisini çekebilme çalışmasıdır. Allah insana bu harika nimetleri çalıştırsınlar diye vermiş. Yoksa Ahsen-i Takvim (En güzel tasarım) tanımı ve Eşref- Mahluk (Yaratılanların en şereflisi) sıfatları insandan çok uzakta olurdu. Yani bizi insan yapan şeylerin aktif hale getirilmesi.
Hiç aklınızdan çıkmasın. Allah Sadece davet için Kitap ve onun ilk öğretmeni ve pratisyeni diyebileceğimiz sistemi uyguladı. Onlara bile insanın aklını üstüne ipotek yetkisi vermedi. Çünkü insan ceza ve mükafatı tamamen bireysel kazanımlarıyla elde edecek. Bunun başka bir yolu olmadığını defalarca tekrar etmiştir. Bu konu hakkında birçok ayet ve onların tefsiri mesabesindeki Hadisleri bulabilirsiniz.
Eğer dünya dinler müzesine yeni bir din daha göndermek istemiyorsak insan için çok gerekli olan İslam dinini, çıkar guruplarından, bölücülerden, fitne ve iftiracılardan, dini kötü ve vahşi gösteren her bir çalışmadan uzak durarak dinimize tekrar yüzümüzü dönelim.
-Önce Allah’ımızı tanıyalım. Onu Kutsal kitabından ve tabiatın işleyişinden en yalın bir şekilde tanıyabiliriz.
-Sonra Kur’an- Kerim’i El kitabı, hayat rehberi gibi okuyup değerlendirelim.
-Sonrasında Allah Resulü Muhammed (AS) Kurandan ve kendine ait sahih hadislerden tanıyalım.
-Ardından kendimizi tanıyalım. Bir bütün olarak nasıl bir mucize olduğumuza bakalım. Kendi aklımızın acziyetiyle yüzleşelim.
-Sonrasındaki en büyük soruyu soralım ve de cevabını bir ömür boyu aramaya devam edelim. Her doğru cevabın bir sonraki en doğru cevap gelinceye kadar geçerli olduğunu unutmayalım;
‘’ALLAH'IMIZIN MURADI NEDİR???’’
Bu meseleyi çözenler özgürleşmiş insandır. Allah’ın istediği dindar tipi bu soruyu hakkın doğrusuyla çözebilenlerdir. İki dünya için gerekli çalışmaları farkındalıklı ve zevkli yapan kişidir.
Allah’ın muradına dair benim için en açık ayet Mülk Suresi 2. Ayette Rabbimiz Şöyle der: ‘’O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.’’
Her birinize bu bakış açısıyla hayata bakmanızı, Allah’ın muradının peşinden gitmenizi, aklınızı, kalbinizi ve de vicdanınızı kullanmanızı tavsiye ederim. Lütfen bunu bir emir telakki etmeyin. Bir tavsiye olarak almanızı önerebilirim sadece.
Hoş olun, Hoşça Kalın. Allah’a Emanet olun.