Değerli okuyucular, böyle bir başlıkla ne anlatabiliriz diye sormama sebep olan şey aynı kitapları okuyanların farklı şeyler anladığı gerçeğidir.
Normal şartlarda peygamberli ve kitaplı dinlerde insanın nasıl inanması, nasıl ibadet etmesi gerektiği ve sosyal hayatlarını nasıl yaşamaları gerektiği öğrenilir, öğretilir. Normal olan da budur.
Bazen sen okursun, araştırırsın ve öğrenirsin, bazen de okuyup okutanları, araştırıp bilgi üretenleri dinlersin. Temel disiplin orijinal kaynağa bağlı bir eğitim ve etkileşim sürecinin yaşanmasıdır.
Dinler tarihine baktığımız zaman görünen ve anlaşılan o ki, bu sistem hiçbir zaman ideal bir şekilde çalışmamış. İnsanoğlu kendi dinin bir şekilde belirli bir zaman içerisinde orijinaline ulaşamayacak hale getirmiştir. Bazen orijinalini bozmuşlar, bazen de orijinalini ulaşılamaz ve anlaşılamaz hale getirmişler.
Kitabımız 600 sayfa, 114 sure, 6236 ayetten oluşuyor. Ya bu kitap için yazılan kitapların adetleri ne kadar? Bırakın geçmişi her kes kendi zaman dilimine bakarak düşünsün. Ne kadar kitabın karşısındayız? Ne kadar farklı algının karşısındayız.
Bu kadar farklılık normal mi? Farklılıkları kutsal gibi anlamak normal mi?
Birlik ve beraberlik emri veren kitaba rağmen çeşitli bahanelerle ayrık otu gibi bölünmek normal mi?
Farklı düşündükten sonra en farklı doğru benimki deme hakkı ve duruşu normal mi?
Her bölme bölünmeyle sonuçlanır. Her bölünmede merkezden ayrılanlar güçsüzleşir. Güçsüzleşen için iki yol vardır;
-Ya vaz geçecek, merkeze dönecek, ya da inadına çirkinleşecek ve haddi aşan söylem ve icraatlarda bulunacak.
Yani insanoğlunun din üzerinden yaşadıklarının tamamı bir anlık kabul ve retlerden oluşur. Bir kere hata yaptığımızda bir kez hata yapmış olmayız. Hata yapmaya kendimizi alıştırmış da olabiliriz. Nihayetinde hatalarımızın düzeltilmesi üzerine de mücadele etmeye başlayabiliriz.
Çünkü insan hatalarıyla mutlu olamaz. Huzur bulamaz. Rahat uyuyamaz. Ta ki hatalarının hata olmadığını türlü gerekçelerle vicdanına kabul ettirmesidir. Bir müddet sonra vicdan da uyarılarından vazgeçiyor hatta hiç müdahale etmiyor edemiyor. Tabiri caizse ‘’ne halin varsa gör’’ diyor.
İki toplum düşünün. Birisi dinsiz ya da İslam’a göre kafir, müşrik ya da putperest. Yani Müslüman değil.
Bir insan düşünün ki inanmıyorum, akli, vicdani, insani ve biyolojik yaşıyorum. Bana benden başkası bir inanç ya da benzeri bir referansla etki edemez diyor.
Diğeri ise İnançlı ve ibadetli bir Müslümanım diyor. Ben hayatımı dini referansları da kullanarak şekillendiriyorum diyor.
Birinci gurup için dini bir gözlükle değerlendirme yapılamaz. O zaten o kriterin dışarısında olduğunu kabul edip ilan etmiş oluyor.
İkinci gurubun bütün söz ve eylemleri dini gözlükle değerlendirilmeye açıktır. Önce kendisi, sonrada hayatın içerisinde ilişkide oldukları insanlar tarafından hem beklenti içerisinde olunur hem de kendisi her hâlükârda dinin ilkeleriyle çatışmak istemez. Bu gayet anlaşılabilir ve olması gereken bir haldir.
İkinci gurup için inancına muhalif bir davranış sergilediğinde doğal bir tuhaflıkla birlikte kendisiyle kavga eder bir görüntü ortaya çıkar. Bu durum devam ettiği müddetçe bu kavganın dozu artar ve çevresine de olumsuz yansımaları olur.
Enam Suresi 70. Ayette buyrulan metne dikkat edelim: ‘’Dünya hayatının aldattığı, dinlerini bir oyuncak ve eğlence edinen kimseleri bir tarafa bırak. Yaptıkları sebebiyle hiç kimsenin bir felâket yaşamaması için Kur’an ile nasihat et. O kimse için, Allah’tan başka ne koruyucu vardır ne de şefaatçi! O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar, yapıp ettikleri yüzünden felâkete sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.’’
Birinci gurup için tuhaf olan hiçbir şey yok. İkinci gurup ise kendi inançlarıyla dalga geçer gibi bir davranış sergiliyorlar olacaklar.
Birinci gurup için Allah’ın vadi açıktır. Ölmeden önce hidayete kavuşurlarsa geçmişleri temizlenir.
İkinci gurup inancını menfaatlerine göre belirlediği için kısa sürede bu sarmaldan kurtulma imkânı bulamaz. Madde bağımlılığı gibidir. Sen istesen de artık vazgeçmek çok zordur. O kişi ya da gurup artık bir döngünün parçası olmuştur.
Değerli okurlar; Bilmiyorken ve inanmıyorken insan daha sade bir duruş sergiler.
İnandım deyip de inancını aksine söz ve hareketleri normalmiş gibi yerine getirenlerin durumu tam manasıyla bir felakettir. Yapılan şey Allah’a ayar vermektir, Onu ciddiye almamaktır. Allah’ın eksik ve yanlış yaptığını ima etmektir. İki yüzlü olmaktır. Haddi aşıp azmaktır.
Yani tek kelimeyle Allah’a bile isteye ve menfaat ve hazları için isyan etmektir. Bu gurubun Allah’ın rahmet, merhamet ve affından bu şartlarda faydalanması yine Allah’ın koyduğu kurala göre mümkün olmayacaktır.
Bu gurup kendileri için tayin edilen azap günün, bela gününü, iflas gününü bekleyeceklerdir. O güne kadar da tavırlarında bir değişiklik olmayacaktır.
Hatta bu dünyaya düşen ceza paylarının varlığı hem ilahi bir bilgidir hem de bu bilginin ispat edildiği tarihi gerçeklerle sabittir. Lütfen aklımızı kullanalım.
Ne olursunuz dindarlığımızın gereğini dinimizin ana kaynağına göre yapalım. Peygamberimizin insanca yaşama konusundaki deneyimlerine, tavsiyelerine, uyarılarına ve nasihatlarına dikkat edelim.
Her duyduğumuza, her gördüğümüze ve her okuduğumuza kaynak araştırması yapmadan inanmayalım. Sonsuzluk yurdu için dünya yaşamı her anıyla bir defadır. Tekrarı ve telafisi de yoktur.
Rabbimize en güzel iman ki onun istediği şekilde inanmayı başarabilme çalışmalarımızda bizlere yardım etmesini dileyelim. İyi ahlaklı birer insan olma konusunda mücadele edelim. İmanımızı ispat konusunda samimi ve dürüstçe davranalım ki olduğumuz gibi görünüp göründüğümüz gibi olalım.
Allah Yar ve yardımcımız olsun. Hoş olunuz, Hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.
Çok Teşekkürler Hocam İstifade ettik Allah razı olsun