Din ve dindarlık konusu maddi bir yapı olmadığı için insan beyni bu konuda sürekli standardı zorlayıcı davranışlar ya da tepkiler üretmektedir. Ya kültürel bir dindarlık öğretisini aileden veya çevreden alıp devam ettirir.
Ya da hayatının çok az kısmına inanış ve eylem olarak bazı uygulamaları yerleştirir. Bunların doğru olup olmadığı, yeterli olup olmadığı gibi konularda çalışma isteğine de ihtiyaç duymaz. Mevcut inanç ve uygulamalar onu tatmin ediyordur.
Bu döngü bütün dünyada böyledir. Mevcut dinini sorgulayan insan sayısı çok azdır. Mevcut durumun sonuçlarıyla analitik açıdan ilgilenmek de çoğunluk için bir seçenek değildir.
Bir dini var mı? Var. İç dünyasındaki açlığı bir şekilde bastırıyor mu? Bastırıyor. Bir dini kimliği de var. O halde sorun da yok diye düşünülüyor.
Bu insanlar genellikle doğru bir dindarlığın insana sağladığı bireysel ve toplumsal huzuru pek tanıdıkları da söylenemez. Sosyal hayata olumlu manada yansıyan din kaynaklı güvenlik konularının adresinden de haberdar değillerdir.
Varsa da yoksa da her şeyi insanın yaptığı ve yapabileceği konusunda emindirler. Sebep sonuç ilişkilerinden ziyade günü sorgusuzca yaşayıp bitirmekle yetinirler.
İnsanlık tarihinin dinler tarihi bölümünü incelediğimizde her dönemde dini kurumlar ve şahısların varlığını görürüz. Peygamberlerin izlerinin yanında kutsal kitaplara dayanan söz ve yazılara da rastlamaktayız.
Aslında her dönemde Din ve dindarlık çalışmaları hep olmuştur. Buradan yola çıkarak dört ana başlıkta doğru bir dindarlık için yapılması gereken çalışmaları sizlere aktarmak istedim. Elbette bu yazdıklarım Kuran’a dayanır ama sayı ya da formül acizane benim tefekkürümün ürünüdür. Bunun için Rabbime hamd ederim.
1-İnsanın kendini tanıması: İlk soru bu olmalı. Ben kimim? Neden bütün canlılardan daha donanımlıyım? Neden bazı özelliklerim rakipsiz? İşte bu soruların cevapları akıl, tabiat ve Kutsal kitabımızdaki ifadelerle yerli yerince bulunmalıdır.
Cevapları aklımız en ince detayına kadar irdeleyip onaylamalıdır. Akıldan onay alan kararı kalbimizin de tatmin olarak kabul etmesi şarttır. İşte o zaman dindarlığımızın ilk temel taşı çok sağlam bir zemine oturmuş olur.
2-Yaratıcımızı tanımak: Bir dinden bahsettiğimizde onun bir sahibinin olduğu muhakkaktır. İşte onu bulduktan sonra en ince detayına kadar tanıma çalışması yapmak gerekmektedir.
Kişi tanımadığının yabancısıdır der Hz. Ali. Tanımadığımıza ya da yeteri kadar tanımadığımıza, biraz daha ileri gidersek yanlış bir şekilde tanıdığımıza ne kadar inanıp güvenebiliriz ki? İşte büyük soru budur.
Bu sorunun cevabı için yine aynı eğitim kanallarında ve sürecinde çalışmalar yapmalıyız. İlk tedavüle koyacağımız melekemiz akıldır. Akılla hem kâinat kitabını hem de Kutsal kitabımızı anlayarak okuma çalışmaları yapmalıyız. Rabbimizin kendisini tanıttığı ayetler ve kelimelerden yola çıkarak kâinatı gözlemlemeliyiz. Kainattaki her oluşum ve değişimin izlerini takip ederek rabbimizin bir özelliğine varmalıyız.
Akıl bütün çalışmalarda bizim anlayışımızın temelini ve kalitesini oluştururken, kalbimizin tatmin olabileceği bir içerik ve ifadelerinde üretim merkezi olmalıdır.
İşte bu şekildeki bir çalışma da dindarlığımızın ikinci bir temel taşı olacaktır.
3-Din nedir? Ne değildir? Üçüncü sorumuz da aradığımız şeyin tanımlanması çalışmasıdır. Din insan ürünü bir şey olamaz. Olsa da aradığımız din o olmamalı. Aradığımız din ilk iki sorunun veya çalışmanın neticesine uygun olarak daha yüce bir ilkeler bütünü olmalı.
İnsanın ürettiği değil, insan için üretilen bir hayat nizamı olmalı. Prensipleri insana ve insanlığa huzur ve mutluluk vermeli. Birbiriyle ve zamanla çelişen içerikte olmamalı. İnsanlığı tıkanıklıktan korumalı. Haksızlığı her alanda engelleyici prensipleri olmalı.
Din bir ideoloji değildir. Bir kulüp de değildir. Bir parti ya da dernek de değildir. Gerçek din, bütün insani üretimlerden arındırılmış, insan için bir yaratıcı tarafından kurgulanmış, prensipleri insana yüce ufukları gösteren, sonsuzluk yurdu dediğimiz ahiretle de bu ufku taçlandıran ilahi bir yaşam modelidir.
Bu da doğru bir dindarlığın üçüncü temel taşı olacaktır.
4-Ahlak: Son olarak insan, yaratıcı ve din ilişkisinin kalitesini de belirleyen Ahlak ilkesini öğrenmeliyiz. Bu ilişkideki yüksek standartları ahlak ilkeleriyle insani bir anlayış ve uygulamaya dönüştürmeliyiz.
Olması gereken en saf ve yalın haliyle inanıp gereğini yapmak, samimiyet çerçevesini hiç zorlamamak, dürüstlük ve doğruluk istikametinden hiç ayrılmamak, Her türlü manevi kirleri en kısa ve etkili yolla temizleyip temiz kalmak gibi prensipler bize ahlakı öğretmektedir.
Dikkat etmemiz gereken en önemli faktör şu ki, bizim ahlaka uyma zorunluluğumuz var. Ahlakı kendimize göre uyarlama seçeneğimiz hiç yok. İnsan bu densizliğe de çok yatkın bir varlık.
Bu da doğru bir dindarlığın dördüncü temel taşı olmalıdır.
Bu temel taşlarının üzerine diğer detayları işlemek artık zor olmamalıdır. Aklın iknası, kalbin tatmini
bizim için en önemli denetim kriterimiz olmalı.
Bu şekilde çalışan bir insan için doğru bir din ve dindarlığın dışındaki her türlü modifiyeli işler çok aşikâr görünecektir. Uydurulmuş din, kültür dini, tahrif olmuş din, hurafelere boğulmuş din, saptırılmış din gibi yanlış işler ve yolları görmek, fark etmek ve anlamak hiç de zor olmayacaktır.
Her birinize doğru din ve dindarlık için bir ömre bedel çalışmalar dilerim.
Hoş Olun, Hoşça kalın,
Allah’a emanet olunuz.