Malumunuz korona tedbirleri sosyal faaliyetlerimizin birçoğunu doğal olarak engellemişti. Dini, kültürel ve sosyal etkinlikler toplu olarak iki yıla aşkındır yapılamaz durumdaydı. Yapılabilenlerin de katılımın azlığı ve psikolojinin rahat olamayışından dolayı arzu edilen zevki ve mutluluğu üretemiyordu.
Baharla birlikte kısıtlamaların çoğu kaldırıldı, bir kısmı da esnetildi. Ve insanoğlu alışkanlıklarını yine gündeme koydu.
Bunlardan bir tanesi de aile kurumunun ilanı olan düğünlerdir. Tabi ki bizim halkımızın düğünlerinden bahsedeceğiz. Her ne kadar bütün insanlığın ortak uygulamalarından birisi olsa da biz, bizi en yakından ilgilendirene bakacağız.
Acaba bizim düğünlerimizde neler olmaktadır?
Bizim inanç ve kültür kodlarımızda ‘’Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle’’ diye başlayan bir süreçten bahsedeceğiz.
Ardından diğer adet ve teamüllerin uygulama süreci başlar ve düğün denilen son istasyona doğru gelir. İşte ilk resmi adımdan düğünün bitimine kadar yaşananları değerlendirmeye çalışacağım.
Amaç aile kurumuyla, iki kişinin hayatı beraber yürümelerini resmileştirip onlara olumlu bir katkı sunmak olmalıdır. Kime sorsak asıl amacın bu olduğunu söyler.
Ama gelin görün ki bu amaca sadık kalarak sonuca varan o kadar az insan gurubu var ki her defasında şaşırmaktan geri duramıyoruz.
İki kişiden fazlası evleniyor her defasında. Bir sürü duygu ve isteklerin çatışma parkuru gibi bütün merasimlerimiz. En büyük yarışma alanı ise düğün günü.
Olması gereken, yeni kurulan yuva için başta Anne-Babalar olmak üzere tüm aile bireylerinin en yakınlarının ellerinden gelen en güzel şeyleri onlara sunmak olmalıdır. En derin sevgi ve mutluluğu onlara sergilemek ve kurulan yuvanın temellerine bütün insani güzellikleri atmak olmalıdır.
Maddi ve manevi olan bütün değerlerin öncelikle kurulan aile için harcanması gerektiği konusu hiç de tuhaf karşılanmaması gerekmektedir.
Yeni ailenin hayatını kolaylaştırıcı tavır içerisinde olmak ömür boyu hasret ve tebessümle anılan işlerden olmalıdır.
Harcanan paralardan tutun da paylaşılan zamanların içeriğine kadar her bir parçada asıl unsurun unutulmaması gerektiği bilincinde olunmalıdır.
Kıskançlıklar, ihtiraslar, bencillikler, otoriter tavırlar, duygu sarhoşluğu gibi davranış bozukluklarının yarıştığı bir zaman ve mekâna dönüştürülmesi o kurulan yuvaya bırakılan en kötü miras olacaktır.
Ve maalesef bizim milletimizin bu konudaki şuur eksikliği aile kurma aşamasının her noktasında kendini hissettirmektedir.
Derler ya; Evlilik iki kişi arasında olmaz, bilakis iki aile arasında olan bir şeydir. Bu kalabalık düğün ortamında uyum konusu genellikle kendisine yer bulamaz. İhtirasların ve duygu savaşlarının gölgesinde kalır her şey.
İkilinin isteklerinin aile tarafından onaylanıp onaylanmaması bir tarafa, ikilinin ailelerinin gençlere sormadan ya da fikirleri bile alınmadan sahaya sürdükleri isteklerinin kabulü daha da büyük krizlerin doğmasına sebep olmaktadır.
Şu sorular üzerine derin derin düşünelim. Belki bazı vahim hatalardan uzak durabiliriz;
-Harcanan paraların yüzde kaçı gençlerin kurulan yuvalarına harcanıyor?
-İki kişinin ve ailelerinin düğüne kadarki süreçteki buluşmalar ve kutlamalarda ailelerin kaynaşması amacıyla ne kadar ve neler yapılabiliyor?
-Düğün ve nişan gibi törenlerin içeriğinde ilk baştaki niyetimize ne kadar uyuyoruz?
-İki aile ve bütün misafirlerin hatıralarında olumlu manada hangi izi bırakabildiğimiz bir düğün ve nişan yapabiliyoruz?
-Gençlerin hayata sağlıklı başlayabilmeleri için onlara hangi eğitim imkanını sunabiliyoruz?
-Düğünlerin içeriğinde dini ve kültürel olarak neler bulunmakta?
-Müzik ve eğlencenin bir kimliği var mı? Varsa nasıl bir değere ait?
-Başta gelinlik olmak üzere dekolte kıyafetlerle nasıl bir amaca hizmet ediliyor? Farkında mıyız?
-Modern kelimesi neyi ifade ediyor? Gelenek düşmanlığını ya da karşıtlığını mı, inanç muhalifliğini mi? Yoksa batı dediğimiz kendi içinde bunalımlı olan global bir kültürü mü?
-Bazı düğünlerdeki Cenaze havasına benzer bir içerikle ya da semazen gösterisiyle ne yaptığımızın farkında mıyız?
-Davetli olarak gittiğimiz düğün veya merasimlerde karşılık beklemeden samimice hediye verebiliyor muyuz? Hatta bu hediyeler genç çiftin işlerine yarayan cinsinden mi? (Malum milli bir cam markamızın ürünlerinin milli bir hediye haline geldiğini de unutmayalım)
-Davet eden açısından da kriterlerimizin içerisinde menfaat beklentileri ne kadar?
-İki aile arasında sevginin tatlı rekabetinin dışındaki ihtiras ve kıskançlıkların etkisinin farkında mıyız?
-Şehvetin ve menfaatlerin, hatta dünyalık gözlüklerin dışında, huzur, güven ve mutluluk duygularıyla aile kurumunun kurulması konusuna ne zaman eğilebileceğiz?
‘’Bir yastıkta kocamak’’ tabirini yeniden gündeme alıp bu ruhla yuva kurmaya başlamazsak pek yakında örnek gösterilebilecek yuva bulmakta zorlanacağız.
Ya şirket gibi yuvalara ya tımarhane gibi yuvalara ya da mutsuzluk ve huzursuzluk üreten akşam hapishaneleri gibi yuvalara mahkûm olma cezası müebbet cinsinden kaçınılmaz olacaktır.
Ban kalırsa hiçbir şey bu zulmü çekmeye değmez. Allah bize ‘’huzur için karşı cinsten eşler yarattığını’’söylerken anlattığı tam da bunlardır.
Lütfen huzuru ve huzura giden yolu seçelim. Bu vesile ile kadim duamızı ve temennimizi yazarak noktayı koyalım.
Hoş olun, Hoşça kalın, Sağlık ve Huzurla yaşayın, Allah’a Emanet Olun.
İbrahim Doğru
21.05.2022
Germersheim