Allah’ın dini olan İslam’ın inanç esaslarının içerisindeki Ahirete iman maddesi Kuran’da çok sık geçen emirlerin başında gelenlerden birisidir. Bu yazıda bunun hikmetini anlamayı, hatta başarabildiğim ölçüde de anlatmayı hedefliyorum.
Ahiret; evvelin mukabili ve “son” manasında bir kelime. Kur’an’da 110 yerde geçer. Bunlardan en çok zikredilenler ise son gün, son ikamet mahalli, en-neş’etü’l-âhire (ikinci yaratılış, son hilkat) tarzında da ifadelerdir. Ayrıca elli yerde de dünya ile karşılıklı zikredilir.
Daha geniş bilgi için https://islamansiklopedisi.org.tr/ahiret bakınız.
En ilkel kavimlerde bile insan için ölümün bir son olmadığı inancına rastlanmaktadır. Fıtri bir meleke midir tam olarak bilinmez ama insan bu dünya hayatıyla yetinmeyi hiç düşünmemiştir diyebiliriz. Bunun en büyük ispatını tarihi mezarların çıkan eşyalarda, en azından statü sahibi insanlar için yapılmış mezarların detaylarında görebiliyoruz.
Gelelim Allah’ın kitaplı ve Peygamberli dinlerindeki duruma. Ahiret inancı, yani ölümden sonraki yaşama olan inanç üzerinde çok ciddi yargı, müşahhas tanımlamalar, oradaki yaşamın detayları, ahiret yurdunun renkleri gibi konu başlıklarında o kadar çok ayete rastlamaktayız. Bu durum sadece Kur’an’da değil, İncil ve Tevrat’ta da farklı değildir.
Allah insana bu konuda ihtiyacı olan fıtri altyapının üstüne kitaplar ve peygamberlerle de destekleyici ayrıntılı bilgileri de ulaştırmıştır. Bu durum bile ahiret inancının İslam’ın içerisinde ne kadar önemli bir pozisyonda durduğunu gösterir. İsterseniz biraz daha idraklerimizin anlayıp kavrayacağı cümlelerle anlatmaya çalışalım. Bu şekilde bu konuda Allah’ın muradını da anlamaya çalışmış oluruz ki esas halledilmesi gereken konunun da bu olduğuna inanıyorum.
Bildiğimiz gibi insan doğumla dünya hayatına başlar. Bir müddet bebek olur, sonra çocuk olur. Devamında gençlik, olgunluk, yaşlılık ve ölüm eylemiyle bu dünya ile irtibatı kesilir. Doğumla anlamlı hale gelen İnsan, ölümle anlam değiştirir. Doğumla değerli olan dünya, ölümle birlikte değersizleşir. Dünya insan gözünde bu kadar hızlı bir anlam kayması yaşar. Uğruna birçok şey yaptığın ve yapabileceğin hayat aslında sana senin kadar sadık olmadığı ölümle birlikte ortaya çıkıverir.
Bu duygular dünya sevgisinin yoğun olduğu zamanlarda pek bir anlam ifade etmez. Ölüm uzak bir hakikat gibi algılanır. Öyle anlamayı seçeriz. Dünya nimetlerinin daha fazla tadına varabilmek için ölümün tatsız aşını soframıza koymak istemeyiz. Ama ne çare menünün içerisinde ölüm yemeği de var.
Dünya hayatını neyle süslersen süsle, neleri biriktirirsen biriktir, nelerden güç alırsan al o beş harfli aş sofraya geldiğinde bizi sıfırla çarpılmış sayıya dönüştürüveriyor. Bütün değerlerimiz onun tadının karşısında tatsız ve tussuz bir aşa dönüşüveriyor. Onun şerbetini kana kana içiyoruz. Ve ondan sonra yazımıza konu olan hayata geçiş yapmış oluyoruz.
Kur’an’ın tasvirine göre dünya hayatı bir “oyun ve eğlence”, bir “süs ve övünüş” tür; “mal, evlât ve nüfuz yarışıdır.’’ Netice itibariyle o geçici bir faydalanış ve aldanış vesilesidir. Asıl hayat ahiret hayatıdır, huzur ve sükûn sadece ölümsüz âlemdedir (bk. Ankebût 29/64; el-Mü’min 40/39; Hadîd 57/20).
Ahiret konusunun geçtiği ayetlerin büyük bir kısmında da bir hesabın görülmesinden bahsedilir. Dünyada yaşadığımız hayatta uymamız gereken kurallar konusunda bir değerlendirme faslının olacağı ve neticesine göre sonsuzluk yurdundaki ikametgahımızın adres ve ikametimizin detaylarının belirleneceği bir bölüm. İşte bu işlerin görüleceği bölüme ahiretin ilk evresi diyoruz.
Kıyamet terimiyle ifade edilen Dünyanın sonunun gelmesiyle birlikte bütün insanlığın bir araya toplanıp hesabının kesileceği mahşer yeri ve günüyle yüzleşeceğiz. Mahşer, ürkütücü bir kalabalık anlamında kullanılır. Dünyada da böyle ifadelerimiz vardır. Sanki ahirettekinin ön provası gibi algılamak mı isteriz bilinmez ama mahşer gibi kalabalık sözü bize pek de yabancı değildir.
Bir sonraki sahne Dünya hayatında yapıp ettiklerimizin kâtip meleklerle notları tutulmuş defterimiz ve onun ölçüm cetveli olan terazinin ortaya çıktığı bölümdür. Allah’ın Kuran’da söz verdiği gibi adaletinin tecelli edeceği bölümde insan için dünya hayatıyla yüzleşme vaktidir. Defterimizi gösterirler. Bakarız uzun uzun ve kılı kırk yaran incelikte detaylar takılır gözümüze. İyi ya da kötü, haram ya da helal her bir fiilimizin not edildiğini görürüz. Zaten Allah Zilzal suresinde böyle bir hesap tutulduğundan da bahsetmişti. Ciddiye alanlar için bu sürpriz değildir. Ciddiye almayanlar içinse Kuran’ın terimiyle hayretten gözleri yerinden fırlayacaktır diye tarif edilir.
Bir sonraki sahne kitabın değerlendirilmesinin sonunda ortaya çıkan adres tespiti sahnesidir. İmanda problem yoksa, Amellerde samimiyet varsa ve yeterince yapılmış notu düşülmüşse, yani dünyada ahiret yurdu hesap edilerek yaşanmışsa, o insan için Haydi cennete gir ifadesi kullanılır. Cennet dediğimiz sonsuzluk yurdunun ödüllü mukimleri için hazırlanmış özel bir mekân. Ödül yurdu.
Eğer dünya hayatında iman ve amel de ciddi problemler varsa onun adres bilgisinde Cehennem ifadesi bulunur. Farklı cezalar için tasarlanmış mekanlardan birinde acılı zamanların yaşamı başlar. İkisine de girdin mi bir daha çıkılmaz. Hiçbir pişmanlığın karşılığı bulunmaz. Hiçbir yalvarmanın ve af dilemenin muhatabı bulunmaz.
Cennet ve Cehennem, Ödül ve ceza, mutluluk ve azap. İki ayrı mekân, iki farklı yaşam. Sürenin sonsuz olması ise ortak payda. O sebepten dünya hayatının süreli olması, ona ömür denmesi. Ölümle birlikte dünyadan ayrılmak zorunda oluşumuz, hesap günü ve sonuç, Cennet veya cehennem. Bunu idrak etmek bizim en önemli vazifemiz olmalı. Hatta dünya hayatımızda bundan daha da ciddi hiçbir konusu olamamalı.
Ateist olduğunu söyleyen birisiyle bu konuda yaptığım konuşmanın sonucunu da aktararak yazıyı bitireyim. Ahiretin olamayacağını ve dünya ile birlikte insanın defterinin tamamen kapanacağı iddiasına karşı şöyle demiştim; ‘’Ben Ahiretin varlığına inanarak bazı kriterlerle hayatıma devam ediyorum. Meşruiyet çerçevesindeki seçeneklerimden faydalanıyorum. Ve hayatımdan da mutluyum. Ahiret yoksa eğer ben zaten bir şey kaybetmemiş oluyorum. Ya Ahiret varsa sen her şeyi kaybetmiş oluyorsun. Her hâlükârda ben kazançlıyım.’’ Demiştim.
Bu sözün karşılığında yutkunarak susmuştu.
Aşağı yukarı Ahiret kelimesinin altı bu ve benzeri cümlelerle doldurulabiliyor. Bize düşen Kitabımıza uygun bir hayat tarzıyla dünya hayatımızı ahiret yurdunu düşünerek yaşamamızdır. Ahiret yurdunu riske atmak insan için büyük bir akılsızlık göstergesidir. Bunu unutmayalım isterim. Etrafımızda unutanlar olduğunda onlara usulen hatırlatalım.
Bu vesile ile iki dünya mutluluğu dileğimi tekrar eder, ahiret yurdumuzun Cennet olmasını Allah’tan niyaz ederim.
Hoş Olun, Hoşça Kalın, Sağlıcakla kalın,
Allah’a Emanet Olun.