Başlıktaki soru dünyadan olmayan birisi tarafından dünyanın merak edilmesi amacıyla sorulmuş gibi. Tuhaf gelmesin sizlere. Bu soru böyle sorulursa gerçekte dünyada neler olduğu anlaşılabilir diye düşünüyorum.
Hiçbir zaman olayın içindeki kişiler neler olup bittiğini tam anlamıyla ve doğru bir şekilde aktaramazlar. Çünkü hayatın parçalarından birisidirler.
Ne zaman dışarıdan ve her yönün görüldüğü bir noktadan olaya bakılırsa daha objektif bir açıklama yapılabilir.
İşte birisinin bize ve dünyaya neler olduğunu başka bir gözle ve merakla sorması gerekir. Sorduğu kişi de dünyaya tepeden bakabilen bir analist olmalıdır.
Şöyle bir tur atsak semada ve o sırada görebildiklerimizi cümlelere döksek bakalım neler çıkacak ortaya.
-Hastalıklardaki artış, içerik, çeşitlilik, tedavi yollarındaki durum, ilgili sektörler ve hepsi insanların anlama ve kavrama kapasitelerinin üzerine çıktı. Yorum yapmakta zorlanıyoruz. Komplo teorileri ve teorisyenler sahnelerin aranan insanları olmaya başladı.
-Savaşlarda hak, hukuk, ahlak gibi kavramlar çok açık bir şekilde terkedildi. Güçlü olan haklı ilan ediliyor ve onun karşısına kimse çıkamıyor. Kim ölmüş, nasıl ölmüş, şehirler yok olmuş, hayatlar sönmüş, kimsenin umurunda olmamaya başladı. Canlı yayında savaşları seyreder olduk. Hatta heyecanlı bir izleyici kitlesi doğdu.
-Gıda dünyasında olanlar çok daha karmaşık bir hal almaya başladı. Doğal gıdalardan hızla uzaklaşıyoruz. Kimyasal karışımlarla üretilmiş gıdaların istilası altındayız. Aşırı gıda çeşitliliği ise dünyanın yarısından fazlasının doğal müsrifçi topluluk olmasını sağladı. Diğer yarısı ise tam tersine ya kısıtlı bir gıdaya sahip ya da açlık sınırının da altında bir yaşam mahkûmu olmuş durumdalar.
-Mevsimler hissedilir bir şekilde alışık olduğumuz doğal içeriklerini değiştirdiler. 2000 li yıllarda bir yılbaşı akşamının Viyana’daki hava durumu 21 dereceydi. Kışlar yeni bir formata girdi. Dört mevsim kavramı anlamını yitirdi artık. Kar yağışları neredeyse nostalji oldu. 80 li yıllarda kışın bittiğini Hakkâri Yüksekova’ya araç ulaşımı sağlandı haberleriyle öğrenirdik ki genelde bu haber mayıs ayı başlarında yayınlanırdı.
-Doğal olaylar, yağmurun yağış şekli, orman yangınlarındaki güç ve şiddet bize bilmediğimiz şeyler öğretmeye başladı. Amerika’daki yangınların çıkış ve büyüme görüntüleri ise başka bir boyuta doğru tırmanmaya başladı.
-İnternet teknolojisinin yazılım boyutunun sanal zekâ algoritmalarındaki durumunu insanlığın %99 unun anlamasının mümkün olmadığını görüyoruz. Kullanıcısı çoğalmaya başladı ama neyi kullandıklarını anladıklarını söylemek mümkün değil.
-Amerika’daki evangelist bir Hristiyan gurubunun Tanrıyı kıyamete zorlamak ve ardından kendileri dışındaki bütün insanlığın yok olmasıyla dünyanın kendilerine kalacağına inanan bir kitlenin varlığı artık gizli değil. Bu kitlenin ellerinde neleri bulundurdukları ve hangi olayların arkasında oldukları şimdilik sadece tahmin edilse de bir şekilde aşikâr olmaya başladılar.
-Devletlerin çoğunda sınır kalmadı. Zenginler için paralarını gezdirip daha da çoğaltmalarına engel kalmadı. İBAN ve BİC sistemi tam da bütün sermaye hareketlerini kontrol edebilmeleri için bütün ülkelere dayatıldı. Dijital para ve Kredi kartları ise insanlığın hem oyalanmalarına hem de daha kolay sömürülmelerine yarayan halüsinasyonlardan ikisidir.
Kurandan bir tespiti aktararak yazıya bir anlam katalım. Rum Suresi 41. Ayette Rabbimiz şöyle buyurur.
‘’İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.’’
Artık 'kötülüğü örgütleyip düzenleyenler', Allah'ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler? Ya da onlar, dönüp-dolaşmaktalarken, onları yakalayıvermesinden? Ki onlar (bu konuda Allah'ı) aciz bırakacak değildirler. Veya onları bir korku üzerinde yakalayıvermesinden (mi emindirler)? Öyleyse Rabbin, gerçekten şefkatli ve merhamet sahibidir. (Nahl Suresi, 45-47)
Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bir bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanıp-çalkalanmaktadır. Yoksa gökte olanın üzerinize 'taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgâr' göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz. Andolsun, kendilerinden öncekiler de yalanladı. Fakat beni inkâr (etmelerine karşılık verdiğim azab) nasılmış? (Mülk Suresi, 16-18
Yorum sizin değerli okurları. Her olay ibrettir anlayana. Anlamak için dikkatli olmak ve düşünmeyi ihmal etmemek gerekir.
Allah’a emanet olunuz.