Nereden başlayayım bilemedim. İnanın o kadar çok örnek var ki şaşkınlıktan insanın nutku tutuluyor.
Bir kere doymak fiilinin ilk akla getirdiği organ midemizdir. Midemizin kapasitesi de bellidir. Yani sınırlı bir hacmi vardır. İllaki doyar.
Bir diğer organsa aslında mideye hiç benzemeyen bir organımızdır ve mide gibi bir çalışma sistemi yoktur. Onun da adını göz diye biliriz ama esas idare merkezi duygu dünyanızdır.
Midemizin kapasitesinin bir sınırı varsa ve kesinlikle aşılmaması gereken bir kuralı da varsa, gözün yani duygusal açlığımızın tam tersine bir sınırı yoktur. Herhangi bir disiplin kuralı da yok. Midemizin almadığı durumlarda stoklama yöntemini uygular.
Mide iştah ya da açlıkla ilgili işlevlere aracılık eder, göz yani duygu merkezli açlık durumu ise sınırsız bir sahip olma duygusuyla hareket eder.
Bu kadar girizgâh yeter sanırım. Neden böyle bir konu seçtim? Aslında isteyerek seçmedim. Bir yerde mecbur kaldım. Çünkü insanların hayata gözüyle bakmasından dolayı ortaya çıkan sefilleri ve sefalet manzaralarını daha da sık görmeye başladık. Belki hep öyleydi de bizler duymuyorduk. Bu internet ürünlerinden sonra gizlilik diye bir şeyin olamayacağını defalarca öğrendik.
Bizim dinimizin ve kültürel ahlakımızın harika prensiplerini bilmeyeniz pek azdır. Şöyle ki;
-Kanaat,Şükür,Sabır,Rızkın Allah’ın garantisi altında olması,Ölüm ve sonrasındaki hesap,Helal ve Haram disiplinleri.
Bu ve benzeri ilkeleri çoğaltabiliriz. Bunlar ülkemiz ve insanımızın okul kitap görmeden de öğrendiği değerlerimizdir. İlkelerimizdir. Tabi bu ilkelere samimice inanıp kendisini ona göre disiplin etmesi şarttır.
Aksi takdirde ortaya iki tip arızalı insan gurubu çıkıyor.
-İnanmayanlar ve İnandıklarını ciddiye almayanlar.
İkisinin de bulundukları pozisyon ve icraatları onların dini ve ahlaki kimlikleri hakkında ciddi bir değişiklik yapmalarını mecbur kılar. Çünkü samimi inananlardan ayrıştığını gösteren bir gelişmeden bahsediyoruz.
İnancımıza göre dünya varlıkları insan için iki şekilde tahsisi yapılıyor Allah tarafından. Ya bir emeğin karşılığı olarak verilmesi ya da bir sınav malzemesi olarak verilmesidir.
Birincisinde alın teri ve helal kriterlerine uygunluk şartı yerine geldiğinde, şikâyet ve isyandan uzak bir tevekkülle devam edildiğinde servetin insana hiçbir zararı olmaz. Aksine iki dünyalık bir nimet hükmünde olur.
İkincisinde ise bir şekilde insan imtihan sebebiyle servetle buluşturulur. Birden zengin olur. Birinci maddedeki ilkeler çerçevesinde çalışıyorsa, servetin mali ibadetlerini kurallarına uygun yerine getiriyorsa harika bir sınav notu alacaktır. Bu da iki dünyalık bir nimet kazanımıdır. (Ra’d / 26. Ayet-Zümer / 52. Ayet- Sebe' / 24. Ayet)
Eğer ilkesiz bir çalışmayı tercih edip mali ibadetlerden kaçıyor ve hatta reddediyorsa, çok kötü bir sınav notu almış demektir.
Uzun zamandır ahlaki yapımızdaki en büyük kara delik bu anlattığım ilkelerden uzaklaşmış olmamızdır. Allah’ın yarattıklarına rızkı garanti ettiğini bildirmesine rağmen bu söze güvensizce hareket etmek normal bir harekete döndü. Kutsal kitabımızda bu konuda o kadar çok ayet var ki buna rağmen güvensizce hareket etmenin altında ya imanında samimiyetsizlik ya da ciddiyetsizlik vardır. Daha ileri seviyede bir cümleyi kayıtlara almak istemiyorum ama hiç te iyi bir cümle olmayacaktır.
İhtiyaç sahiplerine bir yardım dağıtıldığında daha çok bu kategoride olmayanların müracaat ettiklerini biliyoruz yıllarca. Her maddi problemde ya da sıkıntıda isyanlara bağlamanın sık ve normal rastlanan bir şeye dönüştüğünü de biliyoruz. Devletin bu tür imkanlarından yararlanmak için yalan beyan ve sahtekarlık yapıldığını da biliyoruz. Ölen babasının maaşını almak için boşanan ve buna rağmen evliliğe devam edenlerin sayısı da hiç azımsanmayacak rakamlara ulaşmış.
Kahvaltı görgüsüzlüğü de dillere destandır. 60 çeşitten bahseden reklamlar var. Midemize çöp kovası muamelesi yapmayı harika bir şeymiş gibi anlatıyorlar. Otellerdeki açık menüleri de unutmayalım. Utanmasalar çay tepsisine servis tabağı muamelesi yapacak bazı aç gözlüler.
Esnafların zengin olanların fırsatlarını bulduklarında haksız uygulamalara nasıl utanmadan tevessül ettiklerini bu aralar bilmeyen kalmadın. Mesele para olunca iman ayarları ortaya çıkıyor insanımızın. Acıma, insaf, yardım, kanaat, dua almak gibi harika duyguların ve uygulamaların günden güne sokaklarımızı terk ettiğini görüyoruz.
Ey zalim zenginler! İmtihanı çok kötü kaybediyorsunuz.
Ey aç gözlü fakirler ve orta halliler, imanınızın kalesinde ciddi hasarlar oluşmuş durumda
Ey insan bir gün öleceksin ve tek yanında götürebileceğin şey dünyadaki iyilik ve kötülüklerin olacaktır. Diğerleri mirasçılar için aynı oyunun sermayesi olacaktır.
Ey evlerini dolaplarında bir yıllık gıdayı masumca duygularla dahi olsa stoklayanlar ve de gardıroplarda sayısını hatırlayamadığı kadar elbise bulunduranlar, bunu neden yaptığımızın gerçek sebebinin gerçekten farkında değil miyiz?
Bunlar saymakla bitmez. Bütün bu yaşananlar ya evlerimizde ya sokaklarımızda ya da haberlerde matrah bir işmiş gibi gözümüze sokuluyor. Yani marstan bahsetmiyoruz. Aç gözlü insanın gözünün kesinlikle doymadığının laboratuvar örneklerinden bahsediyoruz.
Şu yazdıklarımın neredeyse hiçbirinin dinini ve kültürünü beğenmediğimiz Avrupa ülkelerinde olmadığını ve de kolay kolay olamayacağını bildirmem gerekiyor. Bu cümleyi bire bir bilen birisi olarak yazıyorum.
Bazen herkesin ‘’Müslümanım’’ demeye hakkının olamadığına inanasım geliyor ama haddi aşarım diye korkuyorum. Ama diğer taraftan da bu tip arızalı insanlar ne İslam’ın o harika ilkelerini ne de Anadolu’muzun yüzyıllardan süzülüp gelen medeniyet incilerini pervasızca hiçe sayıp yok ettiklerini görüyor ve çıldırma noktasına geliyorsunuz.
Yazacak çok şey var ama daha fazla sizlerin zamanını almak istemem. Anlatmak istediğim şeyin çerçevesini çizdim. Eksiği var fazlası yok değerli okurlar.
Allahtan aç gözlülük, cimrilik, müsriflik ve haksızlık belasından dolayı yardım isteyelim daima. Çünkü bunlar bulaşıcı mikroplar. Yani azami farkındalıklı yaşayalım.
Bu vesile ile dua cümlemiz olan Hoş olun, hoşça kalın, insanca bir ahlakla yaşayın, Allah’a emanet olun.
Allah Razi Olsun
Çanakkale savaşlarında askere cikan yemek ne kadar azmış diye edebiyatını yapıp sonra tıka basa israfla dolu sofralarda iftar açıyoruz. Hocam hem gözü doymayan hem de görgüsüz bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. Cocukken salcali ekmek verirdi annem elimize aman ha sokakta yemeyin o*** var olmayan var derlerdi simdi yediği simidi dahi bal***dıra bal***dıra sosyal medyada paylaşan acayip bir güruh olduk.