Hayat nedir Allah aşkına? Hayata bak! Hayat işte. Hayatta her şey oluyor. Hayatın tadı. Hayatın cilvesi. Her dilde sayamayacağımız kadar cümle, terim ya da tamlama bulabiliriz hayatla ilgili.
Peki gerçekte ne olduğunu, ya da neden bahsettiğimizi biliyor muyuz? Hayat ya da yaşamın tek bir parçadan ibaret olmadığını, biraz sonra yazacaklarımla birlikte daha rahat anlayabileceğiz.
Hayata Dini, Felsefi, Sosyolojik olarak bir tarif yapmak çok kolay gelebilir ama her birinin ayrı ayrı tarifi eksik kalacaktır.
Şu ana kadar zihnimde birikenleri yazmaya başlıyorum. Şimdilik sadece Dünyada, belki ilerleyen zamanlarda başka gezegenlerde de yaratılmış her türlü canlının varlığını devam ettirebilme sürecine hayat ya da yaşam diyoruz.
Bu hayatın oluşumunda o kadar çok bileşen var ki, işte bizi hayrete düşüren nokta burasıdır. İnsanın iki kanatlı yapısından biri olan ruh hakkında kısıtlı bilgiyi dini kaynaklardan alıyoruz. O da çok sınırlı bir iki cümleden ibaret. Bu konuda daha fazla bilgi için yapılan değerlendirmeler de kendi aklımızdan onay alamayan kırık dökük birkaç tahminden öteye geçmez.
Aslında ruhla ilgili açıklamalarda direk bağlantısı olmasa da bizim maneviyatımızın da onun şemsiyesi altında değerlendirildiğini görüyoruz. Duygular, düşünceler, hayaller, sevinme ve üzülme hissi, yani psikolojik durumumuz da ruh kelimesi ile ilintili hallerimizdir. Yani ruhun prizma gibi zengin, kristal gibi çok yönlü bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Fiziki yapımız hakkında ise birkaç tane bilim dalı ve günden güne genişleyen araştırma laboratuvarları kurmuş durumdayız. Amaç her iki yapımızı tanımak ve işleyişi anlamaktır.
Görünürde etten, kemikten ve sıvılardan oluşan bir bedenimiz var. Bu yapının içerisinde mineraller, elementler ve yüzlerce farklı maddenin var olduğunu biliyoruz. Mikroskop ya da detaylı tahlillerle ancak görülebilen her bir maddenin bu yapıda çok önemli bir işi icra ettiğini biliyoruz.
Bazıları hislerimizin varlığına hizmet ederken, bir kısmı fiziki hareketlerimizi organize etmekte, diğer bir kısmı da sindirim sistemini çalıştırmaktadır. Bu harika yaratığın yapısı hakkında her gün yeni buluşlar ortaya çıkmaktadır.
İşte insan için hayat maddi ve manevi birçok bileşenin bir araya gelmesiyle birlikte, o varlığın kendi gerçeğine uygun faaliyetler oluşturması ve devam ettirmesi konusudur. Bu denklemde hayatın normal devam etmesi ve anlam kazanması için bileşenlerde eksiklik ya da arıza olmaması lazım. Aksi takdirde o varlık için hayat yavaş yavaş ya da bir anda sonlanıyor. Bir nevi pili biten, ya da parçaları hasar gören bir oyuncak gibi anlamsızlaşıyor.
Diğer canlı varlıklar da benzer bir yapı ve işleyişe sahiptirler. Tek hücrelilerden başlayıp bütün hayvanlar alemi, bitkiler aleminin tamamı da bu tanımın içerisine kendi fıtratları ölçüsünde girerler.
İnsan için bu kadar girift ve zengin bir yapıyla yaratılmış olmanın her halde bir anlamı vardır diyebiliriz. Dini terminolojideki tarifine bakmadan bile o bünyedeki manevi unsurlardan birisi olan akıl bunu beynimize, zihnimize hatırlatır. Ben kimim? Bu nasıl bir yapı? Nasıl oluşmuş? İnsanoğlunun akıllıları ya da akıl melekesini kullanabilenler bu ve benzeri soruları hep sorup durmuşlar. Cevaplar da bulmuşlar.
Bulunan bütün cevaplar insana bu hayat denilen süreci anlamaya sevk etmiş. Hatta insanın kendini keşfetmesine katkı sağlamıştır. Bu keşif sonucunda insan kendisi için oluşan hayatın içini tercihleriyle doldurmaya ve düzenlemeye çalışmıştır.
Benim acizane hatırlatmaya çalıştığım, ya da dikkat çektiğim konuya cevap bulmak için kendimize şu soruları sormalıyız;
-Kendimizin farkında mıyız?
-Bize ait olan hayatımızın oluşumunun farkında mıyız?
-Bu oluşumun referanslarından haberimiz var mı?
-Hatta kendi hayatımızın içeriğini, yönünü kendimizin belirleyebileceğini, hatta belirlememiz gerektiğini biliyor muyuz?
Şimdiye kadar çok az Dini terminolojiden referanslı cümle kurdum bilerek ve isteyerek. Sebebi ise her birimizin öncelikle objektif bir bakış açısıyla hayatımızı analiz edip bir tanımlamasını yapmamız lazım. Nelerimiz var? Nelerimiz yok? Bu soruların altını doldurduktan sonraki aşama hayatımızı inanç ve kültür kodlarımıza göre yeniden tanımlama ve düzenleme eylemine başlayabiliriz.
Bu çalışmayı yapmadan attığımız her adım bilinçsiz olacak ve hayatımızda bilerek ve isteyerek yaşanmış zamanlar hanesine yazılmayacaktır.
Her insanın bir defa hayatı olduğunu biliyoruz. Bu bir kerelik hayat için rastgele risk almadan sağlam referanslardan oluşan prensipler belirleyip o doğrultuda yaşamak temel amacımız olmalı diye düşünüyorum.
Tam da burada Dinimiz olan İslam’ın insana hayatın farkındalığını anlayabileceği soruları ve bu soruların cevaplarını en yalın bir şekilde sunduğunu bilmemiz ya da hatırlamamız gerekiyor. Bu durum inancımız gereği iki dünyamızın kurtulmasına sebep olacak bir yaşam felsefesine sahip olmamızı sağlayacaktır.
Son olarak yazacağım şu cümle yazıya anlam kazandıracaktır. İnsan için bilgili ve bilinçli yaşama sahip olmak zirvede olma haliyle eş anlamlıdır ve bu yaşam tarzına sahip olan insan Eşref-i Mahluk kategorisinde yerini alır. Böyle bir rütbeyi kim istemez ki?
Aksi durumda derecelerin en aşağısı olan Esfel-i Safilin derecesi var ki işte o seviyeye giden gruplardan birinde de olmak hiç kimsenin hoşuna gitmeyecektir. İnancımıza göre bu durum bir sefalet halidir. Acı veren şartlardan oluşmaktadır.
Umarım rabbimizin bize öğrettiği iki dünyamızda da iyilik vermesi temennisi her birimizin hayat düsturu olur da sonsuzluk aleminde yüzü gülenlerden oluruz.
Bu güzel temenniyle birlikte,
Hoş Olun, Hoşça Kalın,
Sağlıcakla kalın,
Allah'a Emanet olun.
Hocam Allah razı olsun. Güzel bir konuya temas etmişsiniz. Kaleminize sağlık. "Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayat***dırınız ve feraizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz." (RNK)