İnsanoğlunun literatüründe sıkça kullandığı bir kelimedir hırs. Bir şeyi her şeye rağmen isteme duygusu şeklinde de anlatılıyor.
Bir şeyi isteme duygusu normal insanların hepsinde olan bir meleke. Bunda bir problem zaten yok. Yazıya konu olan boyuttaki hırs ise, disiplinsiz ve ahlaksız yöntemler dahi olsa istediğini elde etme halidir. Ne pahasına olursa olsun derler ya. Bunun adı tehlikedir hatta felakettir.
En meşhurlarını bir sayalım;
-Para hırsı,
-Makam hırsı,
-Mal hırsı,
-İlim hırsı,
-Üstünlük hırsı,
-Şöhret hırsı…….
Böylece uzar gider. Ama en sık rastladığımız örnekleri bunlar. Çünkü bunların hazları, insanın terbiyesiz nefsine verdiği haz salgısı çok fazla ve lezzetli. Aynı zamanda hepsi insanın dış dünyasına etki eden işler.
Para icat edildiğinden bugüne dek insanın bir kısmının en çoğuna sahip olma tutkusu çok bilindik bir durumdur. İnsan için dini temelli ya da kendi yazdığı kanun olan toplumsal normlarda alnının teri ile kazanımlar normal ve saygın karşılanmış. Bu kriterlerin dışındaki meşru olmayan, normal olmayan her kazanma isteğine hırs, sahibine de muhteris denmiş.
Doymayan insan. Kanaatsiz insan. Nefsinin ve hazlarının kölesi olmuş insan. Hırslı insanların cimrilikleri de meşhurdur. Çünkü her şeyi sonuna kadar hakkettiğini, çalıştığını söyler. Başkalarını tembel ilan eder ve herhangi bir yardım konusu mevzu olsa bu gerekçelerle olumsuz yaklaşır. Hatta sert tepkiler de verebilir.
Hırslı insanların dinimizin mali ibadetlerine yaklaşımı zaten olumsuzdur. Her kazanımın tek sahibi vardır, o da kendisidir. Böyle inanır. Bunlar için sevgisiz ve yalnız bir hayat kaçınılmazdır. Malları de kendilerinden sonra talan denilen bir şekilde mirasçılarına şölen malzemesi olmaktadır. Halbuki inancımıza göre mallar birer imtihan aracıdır ve sosyal yükümlülükler içerir.
Şu atasözü ne güzel özetler bu durumu; ‘’Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi, Mal da yalan, mülk de yalan, var birazda sen oyalan.’’
Makam hırsına bakacak olursak eğer, içinde nefsin hoşlandığı iki hazzı ve şehveti barındırır;
Güç ve şöhret.
Bu iki haz insan sosyalleşip organize bir hayat düzeni kurmaya başladığından beri tedavülde olan bir durumdur. İnsan bazı otoriteler üretir. Onlara mevkiler verir. Söz sahibi kılar. Meşhur eder ya da olur. İşte o andan itibaren bu iki habis huy tedavüle geçer.
Bir söz vardır ya çok sık duyduğumuz; ‘’Sen benim kim olduğumu biliyor musun? ’’Gücün ve şöhretin şerbetine alışmış bünyelerin bilindik bir tepkisidir. Bu işin ahlakını ve ayarını kaybetmişlerin meşhur tepkisidir.
Bazıları da bu işi gizli gizli yapıp etmekten haz alırlar. Bu arada insanın bilinmek istemesi de bir yere kadar normal. Onda bir problem yok. Problem olansa, bilinme ve kabul edilme ya da etkili olma duygusunun diğer insanlara rahatsızlık vermeye başlamasıdır.
Makamlar güç alınan ve şehveti azdıran yerler olmamalı. İnancımıza ve kültürümüze göre emanetçilerinin üstün meziyetleri tarafından güçlendirilmesi gereken yerlerdir.
Bir insan hırslı ve yetersizse onun için kullanılan şu deyime tam uymaktadır; ’Kifayetsiz muhteris.’’ O makamın ilgi alanında yaşayan halkın vay haline! Oralara adalet ve hakkaniyet uğramaz. Huzur ve mutluluk giremez. Bu insan müsveddelerinin iki dudağının arasından çıkan sözler toplumun her kesimini doğrudan etkilemektedir. Ne dediğini kritik etmek zaten anlamsızdır. Hazret zaten her zaman doğru! söyler ve yapar.
Bu iki hırsın muhterisleri çoğalırsa bir toplumda eğer, o toplumun sosyal ve sistemsel yapısı hızla bozulmaya başlar. Bu bozulmaya hiçbir şey engel olamaz. Ta ki bu muhterislerin uzaklaşması ya da uzaklaştırılmaları hariç. Tabi yerlerine adil, hakkaniyetli, vicdanlı, kanaatkâr ve neyi neden yaptığını bilenlerin gelmesi şartıyla düzelme başlayabilir.
Bozulan yerin tamiri her konuda birincil öncelikli durumdur ve bozulan noktadan tamire başlanmalıdır.
Hırsla ilgili diğer bir bakış açısını da peygamberimizin sözlerinden öğrenelim. Hadislerde hırsın yöneldiği amaca göre anlamının değiştiği görülür.
Meselâ bazı hadislerde yöneticilik ihtirası taşıyanlar yerilir (Müsned, II, 148; Buhârî, “Aḥkâm”, 7; Müslim, “İmâre”, 14). “İnsanoğlu yaşlansa da onda iki şey, hırs ve haset hep genç kalır” meâlindeki hadiste (Müsned, III, 115, 119, 169) haset gibi hırs da aşağılayıcı bir anlamda kullanılmıştır. Buna karşılık hayır yapma arzusunu hırs kelimesiyle ifade edip öven hadisler de vardır. (meselâ bk. Buhârî, “Vekâlet”, 10; Müslim, “Ḳader”, 34; İbn Mâce, “Muḳaddime”, 10). Hatta iyilik peşinde koşan bir kişiye Hz. Peygamber, “Allah hırsını artırsın” diye dua etmiştir. (Müsned, V, 39; Buhârî, “Eẕân”, 114; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 100). (Kyn: DİA)
Sözün özü İnancımız ve kültürümüz aşırı bencillikten, kontrolsüz ve disiplinsiz hırslardan kaçınmamızı bizlere öğütlemiştir. Bunun yerine Ahlaklı ve adil bir paylaşım ve kazanım ruhunu emretmiş ve hedef göstermiştir. İçsel ve sosyal huzuru yakalamanın bilinen yegâne yolu da budur.
Bu anlayışta bir hayat yaşamak hedefiniz olsun. Huzur, kanaat ve bereket evlerinizin süsü olsun.
Hoş Olun, Hoşça Kalın, Sağlık ve afiyetle yaşayın.
Allah’a emanet olun.