İnsanın ahlaki yapısının zaafa uğramış olanlarının özelliklerinden bir tanesi de fesat ve fesatçılık. Malumunuz olduğu üzere de şu şekilde etkiler ve sonuçlar doğurur.
-İnsanları birbirine düşürür.
-Muhabbeti tadını bozar.
-Güveni zedeler ve yok eder.
-İlişkilerin işleyişini bozar.
-Aile içinde bozgunculuk yapar.
-Toplumda şüpheyi çoğaltır.
-Büyük ölçekte inanç ve kültür birlikteliğinin dağılmasına katkısı yüksektir.
-Millet olmanın önündeki en büyük birkaç engelden birisidir.
Sanki insanın içine kötülük girmiş gibi olur yaşananlar.
Hangimiz bu tehlikeden uzak olabiliyoruz ki? Mümkün değil artık.
Önce içimizde böyle bir virüs var mı diye kontrol etmekle işe başlamalıyız.
Sorular çok basit;
-İlişkileri bozuyor muyum yoksa tamir mi ediyorum?
-Etrafımda güvenilir olarak mı tanınıyorum? Yoksa güvenilmez birisi miyim?
-İyiliğiyle meşhur insanların aradığı birisi miyim? Yoksa mecbur olduklarında aranan birisi miyim?
-Gönüller yapan, yardım eden, cömert, tatlı dilli, güler yüzlü birisi miyim? Yoksa Kendi kabuğu içinden çıkmayan, cimri, pinti, güvensiz bir tip miyim?
-İçimde benden bile sakladığım ihtiraslarım, kıskançlıklarım, düşmanlıklarım, öç alma duygularım var mı? Yoksa Elimden gelen güzelliği yaptıktan sonra gerisini ilahi adalete bırakabilen kanaatkâr birisi miyim?
-Etrafımdaki herkesin iyi olmasını, elde ettikleri güzelliklere onlar adına sevinen, üzüntüleri için üzülen birisi miyim? Yoksa herkesi rakip gören, kimsenin benden fazla iyi olmasını ve sevinmesini çekemeyen habis huylarım mı var?
Bu ve benzeri kıyaslamaları kesinlikle adil ve titiz bir şekilde yapamadıktan sonra içimizde az ya da çok fesat virüsünün olup olmadığını bilmemiz ve emin olmamız mümkün olamayacaktır.
Söz ve hareketlerimizin bizden çıktıktan sonra nerelere ve kimlere olumlu ve olumsuz nasıl etkiler bırakacağı hesabı tamamen bizim sorumluluğumuzdadır. Aman bana ne denemeyecek kadar özel ve bağlayıcıdır.
Eğer söz ve davranışlarımız iyilik ve onun türevlerini üretiyorsa durum zaten olması gerektiği gibi güzel ve hayırlı demektir. Ya tersi oluyorsa! Yakıp yıkıp bozuyorsa! Sevgiyi, muhabbeti, güveni ve mutluluğu öldürüyorsa!
İşte o zaman ister farkında olalım ya da olmayalım durumumuz gayet açıktır. Ben bir fitneciyim ve benim yaptıklarım da bozgunculuktur.
Bu şu demektir: İnandığımızı iddia ettiğimiz Allah’ın yasaklar listesinin etkisel olarak üst sıralarındakilerden birisi ile Allah’ın emrini ihlal edip bile ve isteye suç işliyorum. Yani diğer bir kelimeyle Allah’a isyan ediyorum. Hem de inanıyorum, ben bir Müslümanım diye diye.
Sizce her açıdan baktığımızda bu müthiş bir tezat değil mi? İnsan bile isteğe böyle bir çukura nasıl girebilir ki? O çukurda onu bekleyen daha nice isyan elbiselerini giymek zorunda olduğunu da bile bile.
Bilmeden alet olmuşsak eğer, derhal açık ve seçik bir yöntemle, etkilenen tarafların da duyacağı bir şekilde toplumdan helallik isteyip özür dilemek şarttır. Ardından da Allah’tan samimi bir af dilememiz tartışmasız bir yükümlülüktür. Bu pislikten başka bir kurtuluşu şekli de yoktur.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Peki insanlarda ve toplumda olumsuz olarak gördüklerimizi sorumluluk bilinciyle düzeltme adına neyi nasıl yapmalıyız?
-Bir kere konunun uzmanı olmalıyız.
-Kişiselleştirme dilinden uzak olmalıyız.
-Sebep sonuç ilişkisiyle problemi görünür ve anlaşılır bir şekilde göstermeliyiz.
-Ardından çözüm yolunu göstermeliyiz.
Bu davranış ehil insanların yapabileceği bir uygulamadır. Ehil olmayanlar ise her ne kadar iyi niyetli olsalar da usul ve bilgi problemlerinden dolayı fitne ve fesat haramını işlemek durumunda kalacaklardır. Şahsi ifadelerle muhatabının camına taş atma eylemiyle kendi camını da taşlattıracaktır.
Bire bir olan uyarılarda Peygamberimizin tavsiyesi açıktır ve bu konudaki en ahlaklı olan yöntemdir.
Şöyle ki;
-Yalnız bir yerde gayet yumuşak bir tonda onu utandırmadan, nefsini harekete geçirmeden özrünü ona söylemek,
-Ya da kalabalık bir ortamda genel bir bilgi ya da uyarı gibi söyleyip farkındalığı sağlamak.
İkisinde de fitne ve fesat virüsü bulunamaz. Şahsi ve toplumsal ıslah böyle yapıldığında huzur, güven ve muhabbet de zedelenmemiş olur.
En fazla da münafık tiplerin hangi kılıkta ne söylerlerse söylesinler sözlerine ve yaptıklarına azami dikkatle bakalım ki bizleri tuzağa çekmelerine izin vermeyelim. Çünkü fitne ve fesadın profesyonelleri açık ara münafıklardır ve onlar her kılığa girebilirler.
Bakara Suresi 11. ve 12. Ayetlerinde rabbimizin buyurduğu gibi;
‘’Onlara: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın!” dendiği zaman, “Hayır! Biz ancak ıslah edicileriz” derler. Dikkat edin! Onlar bozguncuların ta kendileridir; fakat bunun farkına varmazlar.’’
Bakara Suresi 27. Ayette de;
‘’ O fâsıklar ki, Allah’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler, Allah’ın korunup gözetilmesini emrettiği bağları koparırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. En büyük zarara uğrayanlar işte onlardır.’’
Hud Suresi 85. Ayette de Rabbimiz konuya daha fazla açıklık getirmiş ve buyurmuş ki;
“Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı büyük bir titizlik ve tam bir doğrulukla yerine getirin; kendilerine ait mallarda haklarını eksiltmek suretiyle insanlara zulmetmeyin ve bozguncular kesilerek yeryüzünde karışıklık çıkarmayın.”
Daha çok ayet var. Peygamberimizin tavsiye ve yaşanmışlık örnekleri de mevcut. Tarihimizdeki vesikalardan da dersler çıkarmak mümkün. Tek çözüm yol bu konuya samimi ve ciddiyetle eğilmektir.
Kişisel denetimimize öncelik vermek ve tabi ki toplumsal olaylara bu gözle bakmanın yanında kim-ler neler söylüyor? Niçin ve nasıl söylüyorlar? Sonuçta ne oluyor? Sorularının cevaplarını en yalın bir şekilde bulmalıyız.
Allahtan doğruyu yanlıştan ayırabilme basireti isteyelim. Sürekli dikkatli olma uyanıklığını kazanalım ki nefsimizin ve fitnecilerin oyununa gelmeyelim.
Hoş olun, hoşça kalın,
Fitneden ve fesattan uzak olun,
Allah’a emanet olun.