Değerli okurlar, her birinize gönülden selam ederek meslekten öte olduklarına inandığım uğraşıların beşincisi hakkında yazmaya başlayayım.
Evet, bu mesleğin ana başlığı hukuk, Adaletin alanı, ya da hakkın hakimiyeti ve sahibinde kalması konusuyla uğraşanlar. Yani, Hakimler, Savcılar, Avukatlar ve sahanın bütün çalışanlarını kapsayan bir başlık.
Bu hukuk işleri, yani HAK meselelerini yerli yerine yerleştirmek, onu muhafaza etmek, ihlallerini engellemek ya da cezalandırmak gibi uğraşıları içinde barındırıyor.
Bunun yanında Adalet kavramıyla bir arada tutulan bu faaliyetlerin içeriğini evvel emirde insan fıtratındaki en temiz duygu olan Ahlak ve insanın hiç susturamadığı en büyük güç olan iç sesinin, vicdanının belirlediğini de hatırlatalım. Fıtrat ve vicdana yardım eden, hatta dayanak teşkil eden başta dinsel kurallar, insanın yüzyıllar içerisinde ürettiği töre ve sosyal teamülleri de hatırlatmakta fayda vardır.
Yani insan bireysel ve sosyal yaşantısı içerisinde aldığı kararların, yaptığı konuşmaların, icra ettiği işlerin bu çerçevede nereye tekabül ettiğini de bilmelidir, hatta çoğunlukla da bilmektedir. Aslında kısa olarak insan varsa kural vardır. Kural varsa yaptırım vardır. Yaptırımların bir kısmı da cezalardır da denilebilir.
Bu sistemi ayakta tutan, üç alt başlıkta ifade edilebilen meslekler hakkında da biraz bir şeyler yazarak bu yazının amacına hizmet etmiş olalım.
Savcılık makamı ve Savcı;
-Suç haberinin kendisine ulaşmasıyla birlikte devlet adına araştırma ve soruşturma faaliyetinde bulunmak,
-Kamu davasının açılmasını gerektiren şartlar oluştuğunda dava açmak ve yürütmek,
-Mahkemelerin verdiği kararları yerine getirmek,
-Kanunla kendisine verilen diğer görevleri yapmak durumunda olan ve yargı organı içinde yer alan kamu görevlisi olarak tanımlanabilir.
Sanki toplumun en hassas terazisinin bozulmasını engelleyici işleri yapan kişi gibi. Sadece hakkın sahibinde kalması ve haksızlığın önlenmesi için adalet sistemini çalıştıran kurum ve kuruma hayat veren insanlar. Tek tarafı var Savcılığın; HAK-ADALET. Bu hassas ayar bir kaybolursa eğer, hak arayan adalet sistemi zulüm ve haksızlığın koruyucusu olur. Bu mesleği yapanlar kesinlikle hakkın tarafında, çelik gibi bir iradeye sahip olan, cesur ve kendi alanını her türlü temiz tutan kişilerden olmalıdırlar. Bütün bunları yaparken de gerçek bir şuur, iman ve ibadet bilincinde olmalılar ki insanlık güvende olsun.
Hakimlik ve Hâkim:
Hukuk kuralları çerçevesinde kalarak herhangi bir konuda karar alınmasını sağlayan kişidir. Bu vesileyle bireylerin hak ve özgürlüklerini elinden alabilir. Hakimler, anayasa, yasalar ve teamülleri dikkate alıp gücünü vicdanından alarak hukuki süreçleri yönetir. Tarafsız olarak karar alır. Dava hakkında Devleti ve milleti adına hüküm verir.
En hassas noktası en ince ayrıntıları bile gözden kaçırmadan dava dosyalarını incelemelidir. Neticede bir insan hakkında onun kalan hayatını etkileyecek bir kararın altına imza atacaktır.
Bu arada kanunları okuyup uygularken robot gibi de hareket etmemelidir. Bazı delillerin ya da sebeplerin dili yoktur. Sadece oluş süreci vardır. Bu da sadece vicdan gözlüğüyle bakıldığında görülebilir. Yani vicdansız adalet hukuku temin etmez, edemez. Rastgele kılınan namaz ve tutulan oruç gibidir. Bu meslek erbabının her bir kararı toplumda yeniden güveni, huzuru ve hakka ve adalete olan saygıyı artıracaktır. Öbür türlüsü derebeylik değirmenine su taşır. Hakkın ezilip adaletin dağılmasına vesile olur.
Avukat ve Avukatlık:
Avukat, yargı önünde; gerçek ya da tüzel kişilerin haklarını savunan, hukuk ve yasa işlerinde yol gösterici nitelik taşıyan kişiye verilen mesleki unvandır.
Hukuk sistemi içerisinde en hızlı kirlenebilecek ve kirletebilecek bir yapıdır. İnsanların problemlerinin çözümünde hukuksal yolları onlar adına belirleyip onlar adına adalete yardım eden kişidir. Kişisel zaafları hareket halinde olan meslek erbabı hukukun ve adaletin düşmanıdırlar. Sistem içerisindeki kurtçuklar gibi çalışırlar. Bilmezler ki sistem çöktüğünde ne kendileri ne de müvekkilleri şah olacak. Onları bekleyen şey iki dünyadaki derin bir hüzünle çekecekleri acı bir azap olacaktır.
Değerli Okurlarım, İşte bu hukuk işleriyle uğraşan üç meslek de rast gele yapılamadığı için tam manasıyla bir meslek değildir. Hatta meslekten öte bir şeydir. Aynı Askerlik, Polislik, Öğretmenlik, Din Görevliliği gibi. Özellikle bunlar toplumun temelini oluşturan kalelerdir. Bu işler sürekli vicdan ve imanla yapılmalı ki sürekli ahlak üretebilsinler.
Adalet mülkün temelidir ibaresi o kadar yerli yerindedir ki, insana sakın ola mülk adaletin temeli olmasın der gibi uyarıda da bulunmaktadır.
Geç gelen adalet adalet değildir ibaresi de adaletin insan ve toplum için aciliyetine vurgu yapmaktadır.
Rabbimiz insana dünya hayatında adil olmayı emretti. İmtihan sorularının en çetin olanlarındandır adil olabilmek. Kendisi de kılı kırk yararcasına ahirette adil olacağına söz verdi. Adil hesap göreceğini Kuranda defalarca tekrar etti.
Bu yüzden kurumsal adaletin dışında her birimizin hayat sahası içerisinde herkese ve her şeye karşı, her hâlükârda adaletli olmamız, hakkı üstün tutmamız, yaratıcımızın titizlikle koyduğu hukuksal kuramlara harfiyen uymamızın ehemmiyetini unutmamak, her vesileyle de gaflete düşmemek için uygun usullerde birbirimize hatırlatmamak lazımdır.
Biz insanoğlu kurumsal adaleti yanıltabiliriz, perdeleyebiliriz. Ya her şeyi gören, bilen ve duyan Allah’ı nasıl yanıltabileceğiz ki? Allah’ı yanılttığına inanan insan için söylenecek en etkili söz, Allah’a savaş açan zalimlerdir denilir. Bu söz zaten yaratıcımıza aittir.
Bu arada Nahl Suresi (16) 90. Ayette rabbimizin insana açık bir emri olduğunu da hiç unutmamalıyız. Emevilerin Rahmetle anılacak ender halifelerinden Ömer Bin Abdulazizin Cuma Hutbesinin sonunda okunmasını emredip bugüne kadar teamülen okuna gelen bu ayette rabbimiz şöyle emreder.
‘’Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.’’
Bu şuur her bir müminin ve hatta her bir bilinçli ve vicdanlı insanın kişiliğinin bir parçası olmalı ki bu dünya mutlu olunabilip yaşanılabilen bir mekâna dönüşsün.
Yazımızı Asr suresiyle (103)1-3 Ayetleriyle bitirelim. ‘’Asra (zamana) yemin olsun ki insanlar zarardadır, hüsrandadır. Yalnızca şunlar; Allaha onun istediği şekilde inananlar, güzel ve faydalı işler yapanlar, insanlarla bir araya geldiklerinde birbirlerine hakkı, doğruluğu ve sabretmeyi tavsiye edenler hariç.’’
Hoş olun, Hoşça kalın,
İyilik, doğruluk ve sabırla yaşayın,
Allaha Emanet olun.