Değerli okuyucular, Hayatı ve insanı anlama amaçlı yazılarımızın son üç tanesinde kadından bahsettim. Dünyanın en donanımlı canlısı olan insanın bir yarısında neler oluyor diye merakım mucibince cevaplar bulmaya çalıştım.
Şimdi de insanın diğer yarısında neler olduğuna, nasıl bir değişim ve etkileşim sürecini yaşadığına bir bakalım. Umarım zihin açıcı bir yazı olur.
Erkek formu aslında kadın kadar teferruatlı bir canlı değildir. İnsanın en kolay anlaşılabilir ve çözülebilir tarafıdır. İnsan için hayat başladığında kadın ve erkek tam olarak nasıl bir yaşamı paylaştıklarını tam olarak bilemiyoruz. Bugün için gündemimizde olan konuların ne kadarı ne zamandır vardır? Bu sorunun da net bir cevabı yok. Bildiğimiz kadarıyla Ataerkil bir yapı bilinen en eski insan-aile yapısıdır.
Bu yapının detaylarına girmeden önce erkeği tanımaya çalışalım. Erkek üreme sisteminde etken bir konumdadır. Kas gücü onun en dikkat çeken ve etkileyen özelliğidir. Mantıksal duruşu ve kararlılık özelliği ve mücadeleci bir ruha sahip olması dikkatleri çeken özellikleridir. Hayatın büyük ölçekli problemlerini çözme ödevi onda daimî bir refleks haline gelmiştir. Bunların bir kısmını kadınla kıyaslayabiliyoruz. Bu kıyaslamadaki temel düşüncem bir eksiklik veya zayıflık ölçüsünden ziyade, farkındalıklı bir bakışı etkili kılmaktır.
Aslında insan için yaşanan hayata erkek ve kadın olarak kendi potansiyelleri ve sonradan öğrendikleriyle katkı sağlamaktadırlar. O yüzden eşitlik ya da noksanlık ölçüsünden ziyade denklik, eş olabilme ve becerilerini hayata aktarabilme marifetleri ön planda olmalıdır.
-Erkek için ilk önce fizik gücü ön plana çıkmaktadır. Kadında bunun karşılığı zarafet ve ince ruhluluktur.
-Erkek mantıksal bir düşünce yapısıyla dikkati çekerken, kadında duygusallık ön plana çıkar.
-Erkek üremede etken bir rolle sahipken, kadın büyük bir mucizeye aracılık etmektedir.
-Erkek Güven ve emniyet üretirken, kadın sevgi ve şefkatin üretim merkezi durumundadır.
-Erkek bir evi kuran tarafken, kadın o evi yaşanabilir hale getirip sürdürendir.
İşte bu ve benzeri bakış açılarıyla kadın erkeğin eşi, erkek de kadının eşidir. Yazımızın özüne dönecek olursak yüzyıllardır ataerkil aile yapısında erkek egemen bir aile yaşamı neredeyse bütün dünyada en yaygın model olmuştur. Kadın evde ev işleri ve çocuklarla ilgilenirken, erkek dışarıda çalışıp evin nafakasını kazanma çabasını sürdürüyordu. Aileyi görünürde erkek temsil etmiştir. Karar alan ya da uygulayan erkek olarak görünmektedir. Bu yazdıklarım evin içindeki durumu tam olarak kapsamamaktadır. Her evin içerisi ayrı bir bölgedir ve çoğunlukla dışarı kapalıdır. Tam olarak ne olup bittiği bilinemez.
Bu süreçte bütün sevaplar ve günahlar, hatalar ve başarılar, öngörüler veya adanmışlıklar erkeğin karnesine yazılmaktaydı. Kadın nadiren sorumlu tutulabilirdi. Hatta kadının sorumluluk sahasındaki eksiklikler bile neticede erkeğin karnesine yazılmaktaydı. Çünkü eşinin ve çocuklarının da sorumlusu erkektir. Törenin gereği böyleydi.
Bu aile yapısında kadın her şartta evlenmeden önce babasına, evlendikten sonra da kocasına bağlıdır. Her hâlükârda maddi olan her varlık erkeğin tekelinde olduğu için kadının bu alanda söz sahibi olduğu pek görülememektedir.
Bu sistemde erkeğin karnesinin tutulduğu pek söylenemez. Çünkü erkeğin karnesini doldurma görevi hayatın içinde kimseye verilmemiştir. Anne baba yapabilir diye düşünebiliriz belki ama onlar için de erkek çocuk hep başka olagelmiştir. O yüzden bu olasılıkta pek uygun görünmemektedir. Bir kadın için bir babasının olması, bir kocasının olması ve neticede bir erkek evlada sahip olması üstünlük ve mutluluğun zirvelerindendir. Bu şekilde kadın da bilerek ya da bilmeyerek ataerkil sisteme destek vermiş olmaktadır.
Bütün bu hengamede erkeğin kendini geliştirebilmesi, yenileyebilmesi, farklı yaşam tarzlarını deneyimleyebilmesi imkanından da bahsedemeyiz. Son 150 yılda oluşan yeni yaşam modelleri insanlık için farklı kararlar alma mecburiyetini doğurdu. Sanayi devriminin fikir babaları iş hayatında ve üretimde kadının da olması gerektiği tezini yüksek sesle dile getirdiler ve iş hayatına kadını dahil etmeye başladılar. Kadın artık evde daha az vakit geçiriyordu. Maddi bir geliri vardı. Hatta bir müddet sonra mevki sahibi bile olanlar olmuştu.
Bu değişim rüzgârı modern dünyada hızını kat be kat artırarak erkeğin hakimiyet alanını kadının lehine daralttı. Kadın daha becerikli işler yapmaya başladı. Okulları en iyi derecelerle bitirmeye başladılar. Daha az çocuk yapma ya da hiç çocuk yapmama anlayışı yaygınlaşmaya başladı. Artık evde karı koca çalışan oldular.
Bütün bu gelişmeler olurken insanlığın bir kısmı bu gelişmelerin öznesi olurken, diğer bir kısmı da hala ataerkil sistemi yaşayıp onu muhafaza etme gayretinde oluyorlardı. Bu gruptaki erkekler bir şekilde eski rollerinden ödün vermek durumunda kalıyorlardı. Adına ne derseniz deyin sosyolojik olarak bu bir kaos oluşmaya başladı.
Bu hengamede erkeğin yüzyıllardır oluşmuş ayarları bozulmaya başladı. Kendisine yeni görevler verilmeye, ya da kendisi yeni görevler almaya başladı. Bu durum erkek için hiç de heyecanlı işler değildi. Erkek işi ya da kadın işi denilen işlerin birçoğu insan işi olarak tanımlanıp uygulamaya sokulmuştu. Bu değişiklik yıllardır bastırılmış duygularla yaşamak durumunda kalmış kadın için heyecanlı bir durumdu. Hatta üzerindeki iş yükünün artmasından bile şikâyet etmemişti. Hepsinin hakkından gelirim kararlılığıyla yaşamaya başlamıştı.
Hikâye o ki; bir zamanlar bütün anaların gururu, babaların babalıklarının altın madalyası olan erkek çocuklarına mavi bir patik giydirilmişti. Mavinin erkeğe layık görülmesinin sebebi renklere verilen anlamlardan kaynaklıdır. Mavi soğuk ve ciddi bir renktir. Bu patikle birlikte sen erkeksin. Ciddi olmalısın, Ağlayamazsın. Her şeyi konuşamazsın. Herkesle dertleşemezsin. Duygularını belli edemezsin. Yani kendinle ve çevrenle ömür boyu boğuşacaksın. En ağır işleri, en kirli işleri, en korkunç işleri erkek olarak yapmak zorunda kalacaksın. Çünkü onun patikleri mavidir. Çünkü o erkektir. Başarısızlığa söylenecek söz herkesin ağzındadır. ‘’Bir de erkek olacaksın!’’
Bu yükün ağırlığı erkeğin ayarlarını da bozmaya başladı. Bir yandan rol kaybı, diğer yandan kadın rekabetçilerin başarısı, bir taraftan mavi patiklerin yükü, hepsi beraber erkeğin belini bükmeye başladı. Anneler şu an için bu durumu tam manasıyla okuyabilmiş değiller. Erkek uysalsa kız gibi oğlumuz var diyecek kadar şuur kaybı yaşayanlar varken, İnsani ve ahlaki zaaflarına yenilenler için de sadece hayırsız çıktı sözüyle yine en kolay rolü üstlenmiş oluyorlar.
Demem o ki, ataerkil aile yapısı artık sona ermiştir. Yani erkeğin elinden bir sürü yetkisi alınmış bulunmaktadır. Tabiri caizse erkek davulun tokmağını kadına kaptırmıştır. Ya da kadın almıştır fark etmez. Olması gerekense davulun da kadının boynunda olması lazımdır ki yaptıklarının sorumluluğunu tam olarak alabilsin. İyiler, kazançlar kendine, zararlar ve kötüler erkeğe olmamalıdır. Aksi durumda kadın ve erkek için hayatın yörüngesi tamamen bozulacaktır.
Bugün için sosyal hayata dikkatle bakacak olursak bu kaos döneminin başladığını da görebiliriz.
Buna bildiğiniz birkaç konuyu ekleyelim ki yazıyı okuduktan sonra çevrenize bu gözle bakabilesiniz.
-Boşanmaların hızlanması, evliliklerin azalması, maddiyat düşünülerek yapılan evliliklerin yaygınlaşması, erkeklerin evlilikten kaçması, Evlilik yaşının yükselmesi, erkek ve kadının dışında üçüncü bir orta cinsin açığa çıkıp normal bir halde kabul ettirilme çabaları, doyumsuzca tüketilen maddiyatlar ve hayatların moda olması gibi örnekler şu an için yeter de artar bile.
İşte erkeğin anatomisi bu hale gelmiştir. Bu durum insan için en iyiyi bulma çabasından öte nasıl hızla orta yoldan savrulabilirim düşüncesinin mücadelesidir. Bugünün gülenleri, sevinenleri, galibiyet narası atanları aslında ne yaptıklarını bilmediklerini gösteriyor. İnsan için kendi cinsi diğer yarısı için rakip değil eşidir. Onun felaketi kendi felaketidir. Kaldı ki insan hata yapar. Aynı insan hatasından da dönebilir. Kötüyü yaptığı gibi iyiyi de yapabilir. Niyet ve çalışmalarımız bu minvalde olmalı ki insanlık yine huzur bulabilsin.
Umarım bu kaos hali en yakın zamanda insanın iki parçasının lehine sonuçlanır da tek aranan şeyin huzur olduğunu anlarlar.
Son söz; Güle güle! Ataerkil dönem,
Hoş geldin! Anaerkil dönem.
Her şeye rağmen hepinize huzur, mutluluk ve sağlıklı bir hayat diliyorum,
Hoş Olun, Hoşça Kalın,
Allaha Emanet olun.