İnsan yaşamını sürdürebilmek için ev, ev eşyası, giyecek ve giyeceğe ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaçları karşılayabilmek için değişik yollara başvurur. Günlük hayatta ihtiyaçlarını karşılayabilmek için elbette ki çalışması ve kazanç elde etmesi gerekir. Bu yollardan biri hiç şüphesiz ticarettir.
Yüce dinimiz İslam’da ticareti, helal kazanç yollarından biri olarak kabul etmiştir. Nitekim yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de insanlara alışverişi helal kıldığını bildirir.
“Allah alışverişi (ticareti) helal, faizi ise haram kıldı.” (Bakara: 275)
Diğer bir ayeti kerimede de şöyle buyurmaktadır: “(Cuma)Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın.” (Cuma:10-11)
Diğer bir ayet-i kerime de: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka…” (Nisa:29) şeklinde ifade ederek, yapılması istenen ticaretin meşru ve helal ölçülere uygun olması gerektiğine dikkatimizi çekmektedir.
Resulullah S.A.V) hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
“Hiçbir kimse elinin emeğini Yemesinden daha hayırlı Yiyecek asla yememiştir. Kuşkusuz Allah’ın Peygamberi Davud (as)’da elinin emeğini verdi.’’ Buyurmuştur. Buhari:
Bir başka hadisi şeriflerinde:
“Sizden herhangi birinizin ipini alıp da dağdan arkasına bir bağ odun yüklenerek getirip satması, herhangi bir kişiden istemekten çok daha iyidir. (Kim bilir) O da ya verir ya da vermez” buyurdu. Buhari, Buyu, Hadis No:2074
Bu hadisi şeriflerden anlaşılıyor ki, kişinin kendi el emeği ve alın teri ile sağladığı kazanç en hayırlı ve bereketli kazançtır.
Öte yandan Resulullah (s.a.v) Peygamber olmadan önce ticaretle uğraşmış, bütün konularda olduğu gibi ticarette de dürüstlüğü, sadakat ve güvenilirliği ile bize en iyi örnek olmuştur. Müslüman bir tüccarın nasıl olması gerektiği noktasında bize rehber olmuştur.
Hz. Ebubekir de (r.a) ticaretle uğramış hatta halife seçildiği vakit âdeti olduğu üzere sabahleyin başının üzerine meşgul olduğu elbiseleri koyarak çarşıya çıkmıştır. Çarşıda Ömer Bin Hattap ve Ebu Ubeyde’ye rastladı. Bunlar Halifeye:
-Hayrola, çarşıda pazarda ne işin var? Sen Müslümanların işlerini üstlendin, demişlerdi. Halife:
-Ya ben ailemi nasıl geçindireceğim? Diye sormuş. Onlar da:
-Biz sana nafaka takdir ederiz, diyerek günlük yarım koyun nafaka takdir etmişlerdi.
Mekke’den Medine’ye hicret eden sahabelerden bir kısmının ticaretle uğraşmış ve bu konuda nasıl hareket etmemiz gerektiği hususunda bize örnek olmuşlardır.
Bu örnekleri verdikten sonra, Müslüman bir tüccarın, ticaret yaparken riayet etmesi gereken hususlara kısaca değinmekte fayda vardır.
Olgun mümin bütün işlerde olduğu gibi ticaretinde de başkalarının haklarını gözetecek, onlara zarar verecek hal ve hareketlerden uzak duracaktır. Aksi takdirde kazancı haram olur. Kazancında hayır ve bereket olmaz.
Müslüman tüccar helal ve temiz bir kazanç elde edebilmek için şu hususlara dikkat etmek zorundadır:
-Ölçü ve tartıyı adaletle yapacak.
Göklerin bile ayakta duruşunun bir ölçü ve teraziye dayalı olduğunu Kur’an-ı Kerim şöyle bildirmektedir:
“Göğü Allah yükseltti ve mizanı O koydu.” (Rahman: 7)
Bir yerde hak ve adaletin yerleşmesi için her şeyden önce ölçünün herkes için eşit bir şekilde doğru ve dürüst olması gerekir.
Bunun doğru olması için de iki husus lazımdır.
Birincisi: Ölçünün, cihazın kendisinin tam sağlıklı olması, arızalı yanlış alet kullanılmaması.
İkincisi de: Ölçmenin doğru yapılması, o aleti kullanacak şahsın dürüst olmasıdır.
Bu husus Kur’an-ı Kerim de şöyle buyrulmaktadır: “Sakın tartıda haksızlık etmeyin, tartıyı doğru yapın, terazide eksiklik yapmayın.” (Rahman: 8-9)
Ölçü ve tartıda hile yapmak, insanları aldatmak, büyük günah olduğu gibi aynı zamanda ahlak yönünden de çok çirkin bir davranıştır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim de bunlarla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
“Eksik ölçüp tartanların vay haline! Onlar insanlardan alırken tam ölçerler. Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar. Onlar düşünmezler mi ki, büyük bir günde (hesap vermek üzere)diriltilecekler. Öyle bir gün ki insanlar o günde âlemlerin rabbinin huzurunda divan duracaklardır.” (El Mutaffifin: 1-6)
Üçüncüsü de: Alım – satım yaparken, yalan konuşmamak ve yalan yere yemin etmemek.
İnanmış olan bir insan yalan konuşmaz, konuşmamalı. Yalan insanın güvenirliliğini ortadan kaldırır. Mümin ise sözüne, işine ve davranışına güvenilen insandır. Güvenilir olmalıdır.
Ticaretle uğraşan kimse ise, insanların kendisine güvenmesine daha çok muhtaç olan kimsedir. Müşteri ona inanmalı ve güvenmelidir. Sattığı malın kalitesi ile ilgili yalan söyler, müşteriyi aldatırsa hem günah işlemiş ve hem de kazancını haramla kirletmiş olur.
Özellikle yalanını Allah’a yemin ederek güçlendirmeye çalışırsa, daha çok vebale girmiş ve kazancının bereketini yok etmiş olur.
Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Alıcı ile satıcı meclisten ayrılıncaya kadar serbesttirler (Yani alışverişi bozabilirler.) eğer ikisi de doğru konuşur, mallarının kusurlarını ve değerini olduğu gibi açıklarlarsa alışverişleri kendilerine bereketli olur. Malının fiyatını gizler ve yalan söylerlerse belki kar ederler, ama alışverişlerinin bereketi mahvolur.) (Buhari, Buyu’ :2079)
Rasulüllah (s.a.v.) bir başka hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır: “Üç sınıf insan vardır ki, Allah Teâla kıyamet gününde onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları tezkiye etmeyecektir. Hem onlar için acı bir azap vardır.”
Ravi (Eb Zer) diyor ki: “Rasulüllah (s.a.v.) bu sözü üç defa tekrarladı.
Ebu Zer den aktarılan bir Hadiste Allah Rasulü dedi ki: “Mahrum oldular zarar ettiler; bunlar kimlerdir ya Rasulüllah diye sordu: Rasulüllah (s.a.v.) :
- “Elbisesini kibirlenerek yerlerde sürüyen,
-Yaptığı iyiliği başa kakan ve
-Satılık eşyasına yalan yere yemin ederek sürüm kazandıran kimselerdir.” Diye Buyurdu.
Demek ki yalan ve yalan yere yemin etmek mala sürüm sağlasa da kazancın bereketini yok eder. Satıcı müşteriyi aldatmayacağı gibi, malın kusur ve ayıplarını söyleyerek, müşterinin aldanmasına engel olmalıdır.
Müşteriyi Kızıştırmayacaktır.
Şöyle ki bir pazarlık esnasında satıcı ile anlaşmalı olan üçüncü bir kişi (veya kişiler), sanki alıcıymış gibi devreye girerek, gerçek müşterinin verdiğinden daha yüksek bir fiyat teklif etmek suretiyle onu yanıltır. Böylece almak istediği malı başkalarına kaptırmamak isteyen ilk müşteri, ister istemez daha yüksek meblağ ödeyerek o malı almak zorunda kalabilmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu durumu yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: “Bir malı alıyor görünerek, kıymetini artırmayınız.” Buhârî¸ Buyû'¸ 58.
“Neceş yapmayın, bir kimse kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmasın.” Buhari, büyu'.58,64,70, Müslim, büyu'11
Görüldüğü gibi serbest rekabet ortamına zarar veren, bir rantiye sınıfını oluşturan ve tüketiciye zarar veren davranışları kesin bir şekilde yasaklamıştır.
4-Ticaret, insanı Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan alıkoymamalı.
Yüce Allah Nur Suresi 37. ayette şöyle buyurmaktadır: “Öyle adamlar vardır ki ne ticaret ne alışveriş onları Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Bunlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.”
5-Müslüman tüccar karaborsacılık yapmamalı.
Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Karaborsacı ne kötü insandır! Ucuzluk olunca üzülür, pahalılık olunca sevinir.” (Mecmau’ z- zevaid; 4/151)
Diğer bir rivayette: “Kim karaborsacılık yaparsa o, günahkârdır.” (Müslim, Masakat 26; Tirmizi; Buyuğ,40)
6-Müslüman tüccar borçluya kolaylık göstermelidir.
Borçlu borcunu zamanında ödemeli, alacaklıyı üzmemeli, alacaklı da borçluya borcunu ödemede kolaylık göstermelidir.
Peygamberimiz (s.a,v.) bir Hadis-i Şeriflerinde konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “satarken, alırken, alacağını isterken, borcunu öderken kolaylık gösteren kimseye Allar rahmet etsin.” (Buhari, Sahih, Buyuğ, H. No: 2076)
Ticarette bu kurallara uyan kimsenin kazancı temiz ve bereketli olur. Yüce Allah bu tüccarı kıyamet günü herkesin imreneceği bir şekilde mükâfatlandıracaktır.
Peygamberimiz (s.a.v) şu müjdeyi vermektedir: “Güvenilir ve dürüst ticaret yapan, kıyamet gününde peygamberler, Sıddıklar ve şehitlerle beraber olacaktır.” (Tirmizi, Buyuğ; 4)
Konumuzu Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen şu anlamlı ve yol gösterici hadisle noktalamak istiyorum:
- “En temiz ve helal kazanç ticaret yapanların kazancıdır. Onlar ki:
-Konuştukları zaman yalan konuşmazlar,
-Kendilerine bir şey emanet edildiği zaman emanete hıyanet etmezler.
-Söz verdikleri zaman sözlerinden dönmezler...
-Satın aldıkları zaman malı kötülemezler.
-Sattıkları zaman mallarını gereksiz yere övmezler.
-Borçlandıkları zaman borçlarını geciktirmezler (zamanında öderler).
-Alacaklı oldukları zaman zorluk göstermezler.” (Et Terğib Ve’t- Terhib, 2/586)
Bütün bu konuda yazdıklarımızdan çıkan sonuç şu ki, ticaretteki temel kural olan ahlakilik ilkesi iman dahil dini ve dünyevi her konuda birinci önceliğimiz olmalı. Aksi durumlarda her bir faaliyetimiz hileli, eksik ve huzura zarar veren bir sonuca sebep olur. Bu durumu bilinçli hiçbir kişi bilerek ve isteyerek yapmak istemez.
Son olarak bir konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Uzak doğunun iki Müslüman ülkesi olan Malezya ve Endonezya nasıl Müslüman oldular? Ya da neden İslam’ı seçtiler? Cevap bu yazımızda Allah ve Rasulünün methettiği örneklikte ticaret yapan Müslüman tüccarların örnek yaşantıları neticesinde Müslüman oldular. Öyle örnek hayatlar yaşamışlar ki o yaşadıklarıyla gönülleri fethedebilmişler. Sonuç her açıdan ortada.
Her birinize ahlaklı bir hayat temennisiyle,
Hoş olun, Hoşça kalın,
Allah’a emanet olun.
İbrahim Doğru
28.03.2021
Beşiktaş/İstanbul
Çok güzel ifade etmişsiniz hocam. Allah razı olsun