Dijital çağla birlikte toplumun neredeyse bütün kesimleri her konuşulanı ve yazılanı duyar oldu. Bu devrimden önce her kesimin kendi hayat tarzına göre bir kitaplığı vardı. Takip ettikleri dergileri vardı. İdeolog olan yazar ve çizerleri vardı. Günlük gazeteler ciddi manada takip edilirdi.
Yeni çağda bilhassa son 25 yıldır bütün kitaplığımız, zihin dünyamız, mecburen duymak zorunda kaldıklarımızın yanında bütün bu ve benzeri enformasyon trafiğinden ister istemez etkilendik ve de etkilenmeye de devam ediyoruz.
Yani her şey birbirine karışmış durumda. Önceden dini duygularımız ve hayatımız gayet kompakt bir yapıdayken birden hiç duymadıklarımız ve görmediklerimizin müdahalesine maruz kaldık. Ne kadar kaçmaya çalışsak her şey bir o kadar üstümüze gelmeye başladı.
Mezhebi bakışlar, cemaat bakışları, tasavvufi bakışlar, liberal bakışlar, ataerkil dindarlık ve protesto içerikli yeni sesler ortalıkta seslerini yükseltmeye başladılar. Bana göre, bize göre ve size göre diye başlayan cümlelerin salvolarının arasında büyük bir kitle ne yapacağını tam olarak bilemez duruma geldi.
Zaman öyle hızlı değişti ki hiç kimse bu değişim hızını anlayamadı. Sadece bu gelişmeyi tetikleyenler olanı biteni bilmekteler. Bazı işleri kurguladıktan sonra dijital medyanın toplumu yönlendirme gücüne terk eden organizatörlerin işlerini çok iyi yaptıkları ortadadır.
Halkın büyük bir figüran olarak kullanıldığı bir zaman diliminde yaşıyoruz şu anda.Çok azımız kendi gündemini kendisi belirliyor. Bizim önümüze konulan paketlerle hayatımızı şekillendirmeye ve yaşamaya çalışıyoruz.
Bu arada konumuzun başlığı olan dinimizin en sahih dindarı olma konusunda nasıl davranmalıyız mevzusuna gelelim daha fazla konuyu dağıtmadan.
-İlk cümle olarak, hem kendimizi ve kimliğimizi korumahem de dini düşünce ve hayatımızı güncelleme konusunda ciddi çalışmalar yapmak zorunda olduğumuzu söyleyebilirim.
-Kuran’ın mesajlarının daha fazla bilinmesinin yanında Sevgili Peygamberimizin Kuran’ı anlama ve uygulama şekilleri üzerine sahih kaynaklardan faydalanarak dini kimliğimizi inşa edip korumak zorundayız.
Yani artık bilgi insanı olmak gibi bir mecburiyet çok daha hissedilir oldu. Cehaletin nasıl bir tehlike olduğu konusu kendini çok daha açık göstermeye başladı.
-İman konusundan başlayan bir dini yapılanmaya ihtiyacımız var. O da öncelikle Allah’a yani yaratıcımıza olan iman konusunu bilgi merkezli, ikna içerikli bir çalışmayla yapılması gerektiğine inanıyorum.
Bu durumu sağlıklı yapabilmenin ilk yolu Kuran’da Allah’ın kendisini anlattığı ayetleri dikkatli okuyup onların hayatımızdaki yansımalarıyla yüzleşmekten geçer. Yüzleşmeye hangi bilim dalı yardım ediyorsa kullanılmalıdır. Matematik, kimya, biyoloji, fizik, tarih, tıp, felsefe, psikoloji, mantık, sosyoloji, antropoloji gibi tabiattan ve insandan bahseden her bilim dalı kıymetlidir. Yeter ki kalbimiz ve aklımız tatmin olsun.
Bunun ardından Kuranda Allah’ın emir kipinde kurduğu cümlelerle bildirdiği her şeye iman etmek de şart olmaktadır. Tabi yine ayetler ve bu ayetleri açıklayan hadislerle beraber akıl nimetini de kullanarak bu sahadaki tatminle bitmesigereken çalışmaları yapmak gerekmektedir.
-İmanın ispat sahası ise kulluk vazifeleridir. Biz bunlara ibadetler diyoruz. Bireysel ibadetlerimizin çok bilinenleri olan Namaz, Zekât, Hac ve Oruç’un yanında hayatı Allah’ın emir ve yasakları çerçevesinde yaşayarak bütün ömrümüzü kullukla geçirme imkanındanyararlanmalı öğrenmeliyiz.
-Dini ve dünyevi hayatımızı yaşarken en çok üzerinde durmamız gereken konu da ahlakilik meselesidir. İmandan amele, dünya işlerinden özel hayatımıza kadar her konuda en temiz ve güzel olan şekilde uygulamamız ve yaşantımız ahlaklı bir şekilde olmalıdır.
Ahlakın bir şeyin olması gereken en saf, temiz ve hakkaniyetli olma durumu olduğu bilinci bizim kimliğimiz gibi olmalı. Yani bütün yaşamımızda ahlak birinci sırada belirleyici faktör olmalı. Çünkü bütün iş ve sözlerimizin kalitesini belirleyen en önemli faktördür.
-Bu dediklerimi öğrenmek için her eğitim ve sosyal tabakadaki insanların çok kolay ulaşabileceği alimler, eserleri ve medya uygulamaları mevcuttur.
-Sadece insanlık tarihi boyunca hiç eksik olmayan ve her dönemde insanları istismar etmek amacıyla bir araya gelen din simsarlarına karşı dikkatli ve uzak olma zorunluluğu vardır. Bu insanlar ve guruplar denetlenmeyi ve sorgulanmayı sevmezler. Bunun yanında maddiyatı ve gücü çok severler ve çıkarları uğruna dini kullanma konusunda hiç tereddüt etmezler.
-Alimlerimiz sahih ilimleri çerçevesinde sınırlı olmak kaydıyla değerlidirler. Dualarımızın içinde olmalıdırlar. Hatasız olmaları söz konusu olamaz. Onların da Allah nazarında imtihanları vardır ve hatta biraz daha ağır olacaktır. Tabi ki ödülü de bir o kadar büyük olacaktır Kuran’ın müjdelediği gibi.
Ama asla hiç ama hiçbir insan kurtulmuş ve de kurtarıcı değildir. Ruhbanlık Allah’ın dini olan İslam’da her donemde şiddetle haram kılınmıştır. Çünkü Allah şerik- ortak kabul etmez. Ona kimse benzemez. O kimseye muhtaç değildir. Evveli ve sonu da olmayacaktır.
Yani son olarak söyleyelim ki her insanın dini hayatı Ahlaki zemine oturmalı. Doğru bir iman çalışmasıyla giriş yapılmalı. Gerekli olan ibadetlerin yanında hayatı ibadete dönüştüren bir anlayışı yakalayıp iyiler arasına girmeli. Her an sahih dini bilgi sahibi insanlar ve kaynaklarla dini hayatımızı ve düşüncelerimizi rehabilite çalışmasına tabi tutmalıyız ki kirlenme derinleşmeden uzaklaştırmalıyız.
İslam gerek inanç ve de yaşantı açısından çok kolay bir dindir. Direk kişisel olarak emek vererek size ait bir yapı oluşturma imkânı verir ki bize düşen de odur. Lütfen bu konular etrafında dikkatle hareket edelim ki dini hayatımız yara almasın.
Bu ve benzeri konuları ara ara yazmaya devam edeceğim. Her birinize Allah’tan ruh ve beden sağlığıyla yaşayabileceğiniz bir hayat diliyorum. Doğru bir iman, muhabbetli bir kulluk ve huzurlu bir yaşam diliyorum.
Hoş olunuz, Hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.