İyilik dediğimiz insani melekenin en iyisini her zaman fark edemeyiz. Olumlu ya da olumsuzlukların yaşandığı olağan üstü zamanlarda farkı fark ederiz.
Birer insan olarak iyilikten mutlu olan bir alt yapıya sahibiz. Eğer insan insanlıktan çıkıp başka bir karaktere bürünmediyse iyiliği bilip istememesi, iyilik karşısında etkilenmemesi mümkün değildir. İnsana yakışan en şerefli elbiselerin başında da iyilik elbisesi gelir zaten.
Deprem afatı 6 Şubat günü sabaha karşı ülkemizin 10 ilini ve o illerin yakınlarındaki bütün yerleşim bölgelerini vurdu. Milyonlarca insanı bir buçuk dakikalık olay dünyadan yaşamından, evinden, şehrinden, arkadaşlarından, komşularından ve ailesinden uzaklaştırdı.
Zorunlu bir hicret yaşadılar. Ülkemizin geri kalanı ise olanı biteni günlerce anlamaya çalıştı. Depremi yaşayanlar da hemen yardıma gidenlerin de olanı biteni tam olarak anlamadıkları kullandıkları kelimelerden anlaşılmaktadır.
Ortak cümle şu: ‘’Olan biteni tam olarak anlatamam. Uzaktan göründüğü gibi değil.’’ Türü cümleler kurabiliyorlar.
Reyhanlı’dan bir arkadaşımın ifadesiyle; ‘’Bundan daha fazlası sanırım kıyamet olurdu’’ diyor.
Bütün bu hengamede ortaya insanın iyileri çıkmaya başladı. Hem de ne çıkış! Birçoğunu normal zamanlarda toplumun ön sıralarında göremeyiz. Bunların olağanüstü zamanların insanları olduğunu öğreniyoruz.
Bu yazımda kötüleri ve şovmen kılıklıları yazmayacağım. Sırf iyilerle ve iyilikle bir arada olmalarını istemediğim için.
Şimdi benim gözüme ve zihnime kazınan iyileri sayacağım sizlere.
-
Arama Kurtarma ekipleri: Bu yiğitlerin Türk milletinin en cesurları olduğunu gördük. Girdiği yerin göçük olduğunun umurlarında olmadığı belli. Tek noktaya kilitlenmiş gibi. Hayat belirtisi aldığı canlıyı sağ salim oradan çıkarmak.
Girdiği yerler düşünerek girilecek yerler değil. Hele de hala deprem olurken. Buna yiğitlik derler.
Bu arada her millettin bu tip yiğitlerinin varlığı ile de yüzleştik. Bu insanlar insanoğlunun yüz akıdır. Kendilerine teşekkür eder, insan kalmalarını gönülden temenni ederim.
-
Umke diye anılan ilk yardım ekibi. Göçük altında ilk tıbbi müdahaleyi yapan kanatsız melekler. Onların da yaptıkları unutulur cinsinden değil. İlk dokunuş, ilk müdahale, can suyu gibi destek ve koruma. Tek kelimeyle müthiş.
-
Yurdun dört bir yanından afet bölgesine canhıraş bir şekilde ulaşmak isteyen evlatları da unutamayız. Bunlar her meslek dalından özel insanlar. Bazıları kazma kürek işi yapmaya gitti, bazıları kamyon şoförüydü. Patlak tekerle cehennemi söndürmeye su taşır gibi araç sürdü.
Fransız basınının dediği gibi; ‘’araçların freni yoktu sanki. Uçuyor gibiydiler’’ diye manşete taşıdılar.
-
Arka planda kameralardan uzakta en zor işi yapan din görevlilerini de yazmazsam olmaz. On binlerce cenazeyi usulüne uygun bir şekilde defne hazırlayıp namazını kıldıran binlerce din görevlisinin de yaptıkları unutulmaz. Canı yanan insanların mezar taşı ile teselli bulmasına katkı sağladılar. Kimileri ‘’Zaten görevliydi’’ diyebilirler. Onlara sözümüz var evvel Allah. Keşke bütün görevliler üzerlerine düşeni hakkıyla yapsalar da onlara da helal olsun diyebilsek.
-
Yurtdışındaki bazı gözlem ve duyulmalardan da anladığım kadarıyla kıymetli iyiliklerin varlığına şahit oldum. Gönlü ülkesinde olan gurbetçilerimizin Camilerde ve açık alanlarda el emeği ile yaptıkları lahmacun, döner, kebap ve tatlıların satışlarındaki heves, mutluluk, gözyaşı ile karışan cümleler ve bakışların ifadeleri de unutulmaz.
-
Sadece Türkler mi? Hayır. İnsanlığını muhafaza eden her milletten ve dinden insanların vicdanlarını gördük. Bir İnşaat malzemeleri satan marketin müdürünün depreme yardımları ulaştırmak için lazım olan 250 Euro değerinde kartonu tereddütsüz bağışlaması, bir marketin kasasında deprem bölgesi için mama ve çocuk bezlerinin ücretini ödemek isteyen hanıma sırada bekleyenlerin bu durumu sorması neticesinde göz yaşlarıyla aralarında 200 Euro para toplayıp hesaba katkı sağlayan isimsiz vicdanlar.
-
Bir sürü batılı şirketin sessiz sedasız yaptıkları ayni ve nakdi yardımlar,
-
Kumbarasını bozdurup içinde ne varsa gönderen çocuklar,
-
Azerbaycanlı Server Beşirli kardeşimizin İki odalı evinde ne varsa arabasına yükleyip Türkiye’ye yola çıkması, Kırgızistanlı bir gönüllünün ‘’biz ahretlik kardeşiz, bitene kadar buradayız’’ cümlesini kurması.
-
Amasya’daki teyzemizin evinin sobasını odunuyla birlikte göndermesi, bir başka teyzemizin Hac için beslediği hayvanını satıp göndermesi. Karadeniz’de bir köylünün ‘’onlara zor olmasın’’ diye odunları sobalık bir hale getirip göndermeleri.
-
Deprem bölgesinde biri ekmeği çadırda var diye istemeyen, diğeri de bir oyuncakla yetinip diğerlerine de kalsın diyen koca yürekli iki çocuğumuz. (Bu iki çocuk dünyayı yeseler doymayacak olanlara kapak olsun. Utanmazlar ya!)
-
Göçük altında kendisi de çocuk olan Zübeyde’nin 61. Saatte ‘’Kardeşim minik, o ölebilir’’ diye kurtarma ekibini uyarması.
-
Tencere tavasıyla derhal deprem bölgesine gelip kimseye yük olmadan halka yemek yapıp dağıtan ve gerçek hayırseverlik örneği gösteren stk ve gönüllüler.
-
Milyonlarca Müslümanın gidenlere rahmet, yaralılara şifa ve kalanlara sabrın en güzelini diledikleri samimi duaların oluşturduğu ferahlık atmosferleri.
-
Evlerini açanlar, aşlarını ve giysilerini paylaşanlar, yüreklerini onlarla birlikte dağlayanlar, her gün üç beş kez onlarla ağlayanlar, gece yatağında rahatça yatamayanlar, sıcak evde suçluluk hissedenler, artık şımarık ve şükürsüz konuşmamaya karar verenler. Yazmakla bitmez rahmet örnekleri görüyoruz her gün.
Varlıklıların ödediklerine itirazım yok. Bugün ödemeliler. Bu ülkede kazandılar. Bu milletin emeği ile kazandılar. Tabi ki ödeyecekler. Mal onların değil ki. Emanete sahiplik yaparlarsa zaten çok kötü bir durumdalar demektir. Varlıklı bağışçılara teşekkür bile edemem. İnancımıza göre zaten vermek zorundalar. Düşmanları değilim ama yoklukta verenler kadar dostum da değiller.
Unutur muyuz acaba bunları? Acıları, sevinçleri, ibretleri, bütün arsız ve soysuz davranışları, akan kanları, yıkılan hayalleri, yaşamdan hiçbir şey anlamadan ölen çocukları, evlilik gecesi gelinlik ve damatlığı ile ölenleri……
Unutabilir miyiz acaba. Unutursak, unuturlarsa kanımız kurur damarlarımızda. İnsanlık ailesi içinde yer alamaz bu tip davranış sahipleri.
‘’İyilik iyidir’’ diye bir söz duymuştum. Dostlar; iyiliği tanıyıp iyi olmaya gayret edelim. İyilik çok saf bir duygu ve davranıştır. İçinde zerre kadar menfaat yoktur. Böyle bir şeyden bahsediyorum.
Haydi dostlar, önce iyi olmaya gayret edelim, sonra iyi insanları bulalım, ardından iyilik yapabileceğimiz doğru kişileri bulalım ve ilk deneyimimizi yaşayalım. Lezzetini tadalım. Ardından iyilikten başka hiçbir davranışa pirim vermeyeceğimiz muhakkaktır.
Hoş olalım, hoşça kalalım, iyi olalım, iyilerle olalım, Allah’a emanet olalım.
İbrahim DOĞRU
18.02.2023
Germersheim
Yüreğinize sağlık değerli Hocam