Önce kulluğun tarifini yapalım.
İslâmî literatürde insanın Allah’a karşı hürmet, tevazu, sevgi ve itaatini göstermek, rızasını elde etmek niyetiyle ortaya koyduğu dinî içerikli davranışlar için ibadet, hayatını daima Allah’a karşı saygı ve itaat bilinci içinde sürdürmesi şeklindeki kulluk duyarlılığı için de ubudiyet denmektedir. İbadette belirli fiilleri yerine getirme öne çıkarken ubudiyette bu fillerle kazanılan hal, ahlâkî ve manevi öz ağır basmaktadır. (Https://islamansiklopedisi.org.tr/ubudiyyet)
Bu tarif Kuran-ı Kerim’deki kullanılan anlamını yansıtmaktadır ki bize de lazım olan anlam budur. Kula kulluk konusunun da insanoğlu için var olduğunu bildiğimden bu tarifi ve ayrıntılı bilgiye yazmak istedim.
Devam edelim.
Allah’a ve sonrasında iman edilmesi gereken bütün İslami hakikatlere zikren, zihnen ve de kalben inandıktan sonra ilk yapılması gereken şey imanın gereklerini yapmaya başlamak olmalıdır. Verilen söz bunu gerektirir.
İmanın ispat edileceği en önemli iki faaliyet alanı vardır;
-Birincisi, tarifteki gibi, Allah rızası için yapılan, adına ibadet denilen ve yapıldıkça insana güzellikler sunan şeylerdir. Örnek olarak Namaz, Oruç, Zekât, Hac, Sadaka, Şükür, Sabır, Kanaat gibi insanı dünyaya daldırmayan, dünyadan da uzaklaştırmayan kıvamdaki uygulamalara ibadet diyoruz.
-İkincisi ise, Hayatın her safhasında Allah’ın dediklerine riayet edip haddini ve hududunu bilerek yaşamaktır ki buna da ubudiyet yani kulluk denmektedir. Bu hayat tarzının içerisinde iyilik ve hak temelinde bir yaşam modeli vardır. Kötü ve kötülüğe bu hayat tarzında bilerek yer yoktur.
Bu iki ayak imanın hakiki ve diri tutarken, insana iki dünyalık güzel işler yaptırır. Çünkü bu bedende Allah’ın rızası iktidar olmuştur. Nefis ve onun entrikalarına karşı dikkatli olma konusu çoktan öğrenilmiş ve de başarılı bir şekilde uygulanmaktadır.
Çağımızda dini hassasiyetinin yoğun olduğu söylenen kitlenin en büyük problemi bu denklemi anlayamamış olmalarıdır. Belki öğrenme fırsatı da bulamadılar. Çünkü klasik öğretilerde ya da yaygın öğretim metotlarının içerisinde gerek içerik olarak gerekse sıralama açısından ciddi eksiklikler ve hatta problemler bulunmaktadır.
Adını zikrettiğimiz mütedeyyin kitle, doğan çocukların İslam fıtratı üzere doğmuş olmalarını maalesef çok yanlış anlamışlardır. Bütün çocuklar bu manada eşittir. Temiz doğmuşlardır. Allah’ı tanıyıp inanma konusuna yatkındırlar. Bu Allah’ın hediyesidir.
Sonrasındaki olay tamamen aileye endeksli gelişmektedir. Ailenin dinle ilgisi ve seviyesi ne kadarsa çocuğa sağlayabilecekleri katkı büyük ihtimalle o kadardır.
Ardından içinde yaşadığı sosyal toplumun durumuna göre kendisini şekillendirir. Bu durum büyük oranda böyle yaşanır.
Eğer kişi kendi dini bilgi ve görgülerini sorgulamayan, onları düzenli rehabilite etmeyen, bütün tehditlere açık bırakan bir tarzda ise, çocuklarına çok hastalıklı bir dindarlık örneği sergileyeceklerdir. Kendisi gibi hatta daha da kötü bir dindarlığı miras bırakacaktır.
İmanın gereği olarak icra edilen ibadetler kul için en büyük eğitim, öğretim ve de denge kaynağıdır. Ve bunu düzenli tekrar ettiğinde bir yaşam tarzına dönüştürebilme gibi bir sonucu vardır.
İşte böyle ibadetli bir Müslümanın hayatı da zaman içerisinde kullukla yaşanan bir hayata dönüşür. Bu hayata kötülük giremez. Haramlar çok fazla etkili olamaz. Hatta olmaz. Hakka kulluk haramın panzehridir.
İbadetleri ahlak üreten bir Müslümanın hayatı meşru olan her aşaması ibadet etmiş gibi geçer. Çünkü o her bir davranışında Allah’ın onun için belirlediği haram- helal dengesini ve sınırlarını gözetir. Aynı zamanda bütün bunları ve de diğer güzellikleri sadece ve sadece Allah rızası için yapar.
Bilir ki dünya kısa bir dönem yaşanacak mekândır. Her yapılanın kayıt altına alındığı ve ödül ve ceza ile karşılığının olduğu konusundan da emindir.
Sonsuzluk yurdu için, o yurdu cennet denilen mekânda geçirmek için doğru bir iman, güzel ahlak üreten ibadetlerle birlikte bütün hayatını kullukla geçirmeye Allah’a söz vermiştir.
Bunun için kitapları okumanın yanında hayatın canlı filmlerini ibretle seyretmenin gerekliliğine inanmıştır.
Doğumhaneden başlayan hayatların dünyalık için nasıl koşuşturduğuna ibretle bakar, ara sıra hastane molalarındaki insan manzaralarını okur, ardından mahalle camilerindeki cenaze salalarıyla dünya seyahatinin son noktasına bakar.
Bütün sevdiklerinin ve tanıdıklarının, hatta hiç tanımayanların bile katıldığı o telaşlı ve hüzünlü veda törenleri ve ardından mezarlıktaki son vedaya iyi bakar. En yakınlarının hızla toprak atışlarını seyreder.
Giden sanki bir yarışmadan diskalifiye olmuş gibidir. Onu yol kenarına almış gibidir eş, dost, akraba ve tanıdıklar.
Aslında işin özü de budur değerli okurlar. Kaç sene yaşarsan yaşa akıbet senaryosu bellidir.
Ölmeden önce her zararın bir telafisinin olduğunu unutmayalım.
İman konusunu ısrarla sürekli kontrol altında tutalım. Ahlaklı bir imanımız olsun. Allah’a samimi, dürüst ve içtenlikle iman edelim. İman etmiş gibi yapmayalım. Dalga geçer gibi bir dini hayatımız olmasın.
Allah’ın emri olan ve Resulünün örneklendirdiği ibadet ve ahlaki davranışlarla hayatımızı donatalım.
Ayrıca bütün hayatımızı kulluk bilinciyle yaşayalım ki Ahir ve akıbetimiz hayrolsun.
Her birinize doğru bir imanla birlikte Allah nazarında geçerliliği olan ibadet ve kulluk dolu bir yaşam temenni ederim yüce yaratıcımız olan Allahtan.
Hoş olunuz, hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.