Değerli okurlar,
Bir sorunun cevabını yeniden kendi içimizde cevaplamak durumundayız diye düşünüyorum.
Neydi sorumuz?
-Sevgiyi tanıyor muyum?
-Sevgiyi kimden öğrendim?
-Hangi tarzda kullanıyorum?
-Muhatabıma hissettirebiliyor muyum?
Ve sevgi sözcüğüyle birçok soru üretebiliriz. Mesele sorularda değil tabi ki. Mesele bu sorulara hangi tarzda ve içerikte cevaplar bulunabildiğiyle alakalıdır.
İnsanların çoğunda aktif olan birkaç duygu var. Bunlar; Bencillik, üstünlük kurma, çıkarcılık ve bunların versiyonlarıdır. Bu duyguları aktif olan bir şahsın sevgi sözcüğü ile hiçbir zaman samimi bir ilişkisi olamıyor. Sevgi içerikli davranışları tercih edemiyor.
Sebebi ise sevginin o harika zevki onun kişiliğinde yenilgi ve zayıflık olarak algılanacağını zannediyor. Tabi ki korkuyor. Çünkü o hastalıklı davranışlarla elde ettiği şeyleri kaybetme duygusu onu daha da paranoyak hale getiriyor.
İnsan bu duruma nasıl gelebiliyor acaba?
Ya da insan bile isteye kendisi mi bu hastalıklı davranışları seçiyor?
Kanaatimce bu problemin temeli bebekliğine, hatta anne karnındaki belirli bir zamana kadar uzanıyor. Zaten bilimsel veriler de bizlere bunları anlatıyor.
Yavrusunu doğru ve güzel sevmesini bilemeyen, öğrenememiş, öğretilmemiş ve çevresinde sevginin güzelliklerini ve gücünü görememiş bir anne adayının doğum öncesi ve sonrasında bebeğiyle olan ilişkilerinde bu konuda ne kadar isabetli olabileceğini zannediyoruz?
Yani mesele bebekken, hatta doğmadan önce anne ile başlıyor. Ya anne bilmiyorsa, öğrenememişse, sevgisiz veya yanlış sevgiyle büyümüşse!
İşte bu durum neredeyse ömür boyu sürecek bir hüznün ve mutsuzluğun habercisidir. Çok zor telafi edilebilir bir durumdur. Çünkü ömür boyu kullandığımız davranışlarımızın temeli yakın geçmişe, 0–6 yaş aralığında öğrenildiği biliniyordu. Yeni buluşlara göre ise öğrenme sürecinin doğum öncesinden başladığını öğrenmiş bulunuyoruz
.
Görüyorsunuz ya! Bebek bu, hiçbir şeyden anlamaz diye, sadece oyun ve tutku ya da sahip olma duygularıyla övünç kaynağımız olan yavrularımız için farkındalıksız ve dikkatsiz zamanları heba edip gittiğimiz görünüyor.
Tam olarak doğru sevginin öğrenilmesi ve uygulanmasına neler engel olabilir?
-İlk başta insanın kendi gerçekliğine yabancı olma hali.
-Duygusal melekelerini tanıyamamış olması.
-Geleneklerin disipline ettiği davranışlarla eğitilmiş olması.
-Yanlış bilinç ve inanışlara kendisini mahkûm etmiş olması.
-Gerçek sevgiyi tadamadığından onun güzellik ve faydaları konusunda ilgisiz olması.
Daha çok sebep sayabiliriz. Biraz gözlemle de anlayabileceğimiz gibi maalesef insanların çoğunluğu birbirini kopya ederek davranışlarını belirliyorlar. Hiç düşünmeden, tek doğru oymuş gibi uygulayıp gidiyorlar.
Tebessümü, kalpten gülümsemeyi, yürekten sevinmeyi, hilesiz sevindirebilmeyi, karşılıksız vermeyi, yara sarmayı, gözyaşı silmeyi, onun için üzülmeyi, onun adına sevinmeyi bilmeyen, deneyimlememiş, öğrenememiş bir kalabalığın parçasıyız.
Ara ara yüreğimizi ısıtan, bizi heyecanlandıran, sevinç gözyaşı döktüren insanlar ve yaşantıları da görmesek gerçek sevgiyi tamamen unutmuş olabiliriz Allah korusun.
Her birimiz hayatın en önemli nimeti olan sevgi konusunda derhal bir şeyler yapıp onun en güzelini küçük küçük tedavüle sokmalıyız. Her şeyi sevmeyi denemeliyiz, Çiçeği, böceği, ağaçları, hayvanları, yazı, kışı, soğuğu ve sıcağı; ama her şeye pozitif bakıp onların savaş ya da üzüntü sebebi olmadığını, bizim ve dünyamızın yaratılıştaki doğal hali olduğunu kabul edip tebessümle karşılamalıyız.
Onlarla uyum içinde ve barışık yaşamayı deneyimleyerek öğrenme sürecimizi aktif tutmalıyız. Bilhassa gerçek sevgiyi öğrenemediğimiz o makus döngüyü kırmak için bu işe hamilelerle ve çocuklarla başlayıp geleceğimizi sevgi toplumu yapabiliriz.
Kötülük gibi sevgi de bulaşıcıdır. Kötülük pahalı ve zordur. İyilikse neredeyse bedava ve kolaydır. İnsana yakışansa iyiliği, sevgiyi ve mutluluğu seçmesidir. Sevgi sofralarında misafir olmanın hazzını öğrenip öğretmeliyiz.
İnsanlık yeterince üzüldü, ağladı. Bu süreç hala devam ediyor. Biraz düşünebilsek aynı şeyleri tekrar ederek farklı sonuçların çıkmayacağını, çıkmadığını kolayca anlayabileceğiz.
Bilhassa VEDUT İsmi-Sıfatı olan bir Allah’a inandığını söyleyen ve bu kimlikle yaşayan Müslümanların bu işe öncülük etmesi lazım gelmez mi? Rabbimiz bizi karşılıksız sevdi ve bunu hala ispat etmekte insanlar için. İnanan inanmayan herkese ömrünün sonuna kadar rızık vermektedir.
Ayrıca merhameti ve iyiliği önceleyen özelliği olduğunu bildiğimiz bir dine inananlar olarak nasıl oluyor da bunun tam tersini yapabiliyoruz? Bu da ayrı bir çelişki.
-Çok ciddi ve otoriter görünerek ne elde etmiş oluyoruz günün sonunda?
-Sevdiklerimize sevgimizi gösterip iki taraf için mutluluk üretemedikten sonra ne kazanmış oluyoruz?
-Allah’ın özellikle verdiği sevgi duygusunu tedavüle koymama neticesinde nasıl bir ikramı reddetmiş oluyoruz?
-Bir kereliğine geldiğimiz şu dünyada mutlu olup mutlu etmek varken sevgisizlik girdabında hayatımızı tatsız ve tuzsuz bir hale sokmak hangi aklın ürünü olabilir?
Bu soruları çoğaltabiliriz. Çünkü sevgisizlik ya da yanlış sevgi insana zindan hayatı yaşatan bir ceza türüdür aslında.
Yapmamız gereken şey derhal sevgi melekesini tanıyıp kendi davranışlarımızın içerisine yerleştirmektir. Bunu yaparken kesinlikle yavaş yavaş yapmalıyız. Dozunu da iyi ayarlamalıyız ki üzerimizde yapmacık durmasın.
Gerçek sevgilerde buluşmak dileğiyle hoş olun, hoşça kalın, sevgiyle yaşayın, Allah’a emanet olun.