Konuya iki ayetin manasıyla başlamak isterim. Zaten sonraki bölüme geldiğinizde kendinizi bir kıyaslama halinde bulacaksınız.
İlk olarak Nisa Suresi’nin 119. ayetine özellikle dikkat çekmek isterim. Ayet şöyle:
“Allah’ın rahmetinden dışlanan şeytan şöyle dedi: “Senin kullarından bir kısmını kendime pay edineceğim. Onları yoldan çıkarıp içlerini emellerle dolduracağım ve hayvanların kulaklarını yarıp Allah’ın yaratma tarzını değiştirecekler. Allah’la değil de şeytanla yol alanlar, sonunda telafisi zor bir kayba uğradıklarını açıkça görecekler.”
Bu ayet, insanların uğradıkları her kaybın, sonu hüsranla biten her teşebbüsün Allah’ın rahmetinden/sevgisinden bağını kesmiş şeytanileşmiş birer insan kurgusu/yapımı olduğuna ilişkin bir uyarıdır. İnsanlığı acıya boğan ne varsa Allah bunları şeytanî birer adım olarak işaretleyip mahkûm etmekte; bu gidişatın insanlık için büyük çöküşler/hüsran getireceği yönünde uyarmakta ve doğru rotaya dönüş çağrısında bulunmaktadır.
Ayet, insanlığın sık sık karşılaştığı salgın tarzı felaketlerin ilahî bir planlama değil, şeytanla yol alanların sebep olduğu birer dram olduğunu görüp dönüş yoluna girilmesi için büyük bir uyarı olarak alınmalıdır.
Zuhruf Suresi’nin 48. ayeti, insanlığın hüsrana sürüklenişini gösteren her işaretin daha öncekilerden daha büyük/güçlü bir şekilde geleceği yönünde uyarıda bulunmakta ve girilen yanlış yoldan dönmeye çağırmaktadır. Zira insan kendi hatasından dönebilir, Allah’ın planladığı bir şeyden dönemez.
Kendi türüne en büyük kötülükleri planlayıp yapan, doğayı ve doğayı yuva edinen bütün canlıları nesneleştirip sömüren, heveslerini zorunlu ihtiyaç olarak paketleyip pazarlayan ve her şeyi alınıp satılan bir metaa dönüştüren insanın dramıdır yaşadığımız şeyler. Ayetin sonundaki “Umulur ki dönersiniz” ifadesi, hala insanlığın girdiği yanlış yoldan dönme imkanının bulunduğunu göstermektedir.
Eğer insan böyle bir sapkınlığa düşmüşse, şeytanı yoldaş edinmişse, şeytana uşaklık eden organizasyona dahil olmuşsa, bu duruma Kuran’ın yine bir ilacı var. Rabbimiz bu hastalığı da şifasız bırakmamış. Şöyle bir kompozisyonla durumu anlatmaya çalışayım.
Euzü billahi mineşşeytanirraciiim- Huzurdan kovulmuş şeytanın şerrinden sana sığınırım,
Bismillahirrahmanirrahim-Rahmeti bol, Mağfireti sınırsız Allah’ın adıyla.
Nisa 106- ‘’ Ve Allaha istiğfar et, çünkü Allah gafur, rahîmdir.’’
Farz denilince aklımıza genellikle namaz, oruç, zekât vs. gelir. Halbuki farzlar Allah’ın bize 'yapın' dediği emirlerdir.
Sabır, şükür, tevekkül, kanaat, kibirden riyadan, hasetten kaçınmak, akraba ilişkilerini kesmemek, yetecek kadar rızık için çalışmak, ticarette dürüst olmak, iyiliği emredip kötülüğe karşı uyarmak, dilini küfürden korumak… ve daha Kuran’daki pek çok emir farzdır.
Biz Müslümanlar nedense bunları yapmak zorunda olduğumuz farzlar olarak görmek yerine yapsak da olur yapmasak da olur gibi algılıyoruz. İslam’ı ne kadar sığlaştırmışız.
İstiğfar ve tövbe de farz olmasına rağmen böyle algıladığımız emirlerden olmuş. Hiç bunların da yapmak zorunda olduğumuz farzlar olduğunu düşündük mü?
Nisa 106’dakiistiğfar emri ilk etapta Rasulullahımuhatap alır. O bunun bilincinde olarak günde yüzlerce kez kendini sorgulayarak istiğfar ederdi.
Peygamberimiz bile yüzlerce tövbe etmişse bizlerin ne kadar ve nasıl istiğfar etmek (kendimizi sorgulamak, hatalarımızı görüp düzeltmek) zorundayız acaba?
Bu farzdır ve farzı terk etmek günahtır.
PekiGünah da nedir? Cevap: Kişiye zarar veren her şeydir.
Demek ki istiğfar etmeyen (hatalarını görmeyen ve düzeltmeyen, hatta sürekli başkalarını suçlu gören) kendine ciddi anlamda zarar vermektedir.
İstiğfar edene karşı Allah Ğafur (günahları, kusurları örten) ve Rahîm (çok merhametli)dir.
Kul hep kendini sorgulayıp düzeltme çabasında olursa Allah onun düştüğü yerde elinden tutar, birtakım hatalarını görmezden gelir, başkalarına da göstermez, siler. O hatalarının başına bela olmasından onu korur.
Meşhur İlahi dizelerindeki duayla bitirelim yazımızı:
Senin adin Ğaffar iken,
Ayıb örtücü Settar iken
Kime gidem Sen var iken
Cürmüm ile geldim Sana
VelhamdülillahiRabbilAlemin
Her biriniz Hoş olun, Hoşça kalın,
Nefsinize ve şeytana karşı uyanık olun,
Allaha Emanet Olun.