Kıymetli okurlar,
Bu konuda yazı yazmayı hep düşünmüştüm. Çeşitli sohbet ve konferanslarımda bu konudan defalarca hem müstakil olarak hem de başka konuların içerisinde özellikle bahsettim.
Bildiğiniz gibi en çok ilgimizi çeken şeyler bizi her açıdan en çok uyaran ve etkileyen olaylardır. Ülkemizin hızla şehirleşmesi neticesinde hem kırsalın hem de şehirlerin dengeleri sarsıldı. Hatta bir denge tutturulamadığını bile söyleyebiliriz.
İki farklı yaşama geçiş yapan insan ne geldiği yerden kopabildi ne de bir sürü farklı dinamiğin ve kuralın olduğu şehir yaşamına adapte olabildi. Göçün yönü itibarıyla şehirde köy hayatı yaşamayı kendisi için huzur kaynağı olarak tespit etti.
Problem bunun neresinde diye sorabiliriz tabi ki. Hem de sormalıyız. Hızla boşalan tarım arazilerinin yanında, sanayi ve ticaret merkezleri etrafında oluşan site tipi yapıların artması neticesinde oluşan manzara insanın plansızlığının en basit ispat fotoğrafıdır. Adımını attığında toprağa basan insanın beton kulelerde yarı mahkûm bir hayata uyum sağlamasını beklemek de ayrı bir sorun tabi ki.
Bunun tersinin mümkün olduğunun en büyük ispatı Avrupa devletlerinde sanayi, tarım ve ticaretin bütün coğrafyaya yayılmış hali ve bunun işlevselliği en basit ispatıdır.
Peki bu iyi örnek insanlık için yeterli mi? Ya da bir kıtanın iyi olması neticede kendilerini güvenli kılabilir mi? Maalesef hayır. Tabiat bu konuda insanlığa cevap vermeye başladı bile.
Çünkü insan doğal hayatın dengelerini bozucu çalışmalar ve seçenekler konusunda hiç de dikkatli hareket etmemeye başladığından beri mevsimlerin özellikleri değişti. İlk bahar yok oldu. Yağmurların zamanı ve yoğunluğu değişti. Sıcaklık ani yükselişlere geçti.
Gerek kimyasal atıklar gerekse karbon salınımı konusundaki duyarsızlıkların biz insanlığa nasıl geri döndüğünü sık sık görmeye başladık.
Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu.” Rûm, 30/41.
Bu ayetteki vurgu insanın kendi eliyle yapıp ettiklerinin tabiattaki değişime etkisini hiç unutmamalıyız.
-Kimyasal atıkların,
-Yanlış ve aşırı karbon salınımının,
-Çevre kirliliğinin,
-Besinlerin doğal yapısının değiştirilmesi,
-Hayvan ve bitkiler üzerinde gen değişikliği çalışmalarının neticeleri,
-Hatalı yapılaşma,
-Yeşil alanların katledilmesi,
-Ormanların yok edilmesi,
-Denizlerin kirletilmesi,
-Yer altı sularının sonsuzmuş gibi kullanılması gibi problemli davranışların çoğunluğu daha çok para ve güç için yapılırken, bir kısmının müsebbibi ise cehalet ve cahilliktir. Toplamda ise insanın Allah’ın muradını hiç ama hiç anlamadığının ispatıdır.
Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Kendi kendinizi tehlikeye atmayın.” Bakara, 2/195.
Bu sesi duysaydı insan, ya da bu sese inanıp ona göre davransaydı bu işlere girip bu sonuca sebep olabilir miydi?
Kamer Suresi 49 ayette: ‘’Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.’’ Bilgisi inanan insanı bu konularda daha dikkatli olmasını sağlaması gerekmez miydi?
Orman yangınlarında her ne sebepten olursa olsun sabotaj varsa eğer zaten onların her kademedeki müsebbipleri için Allah’ın alçaltıcı bir azabı vardır şüphesiz. Bu yaratıklar tabiatta yok ettikleri bir karıncanın bile hesabını veremezler.
Bu tiplerin bırakınız bir dinlerinin ya da vicdanlarının olmasını, insan olmaları bile mümkün değildir. Allah tarafından en güzel donanımda yaratılan ve yaratılanların en şereflisi unvanını kazanma potansiyeli olan insanın yanında insanlık ailesinin içerisindeki en sefil yaratık olma rezaletinin ve rütbesinin sahibidirler.
Diğer taraftan cehaletin ve hırsın mahkûmu olan insanın yaptıkları kötülükler ve kötü seçeneklerin de sorumlularını hiç unutmamamız lazım. Kanun ve nizamnamelerin eğitici ve caydırıcı bir içeriğe sahip olması konusunda ciddi olmamız gerekmektedir.
-Çevreyi kirletenler,
-Ormanlara bilhassa cam ve plastik çöp bırakanlar,
-Denizlere ve göllere çöp kovası muamelesi yapanlar,
-Karada ve denizde av yasaklarına uymayanlar,
-Dere yataklarına ev yapanlar,
-Arazı kazanmak için ormanı kesenler,
-Rant için tarım alanlarına bina yapanlar,
-Doğal hayatı tehdit eden her tür işe imza atanlar konusunda da sadece cahillik ve cehalet tanımlamalarıyla geçiştiremeyiz. Allah zaten cahillerden ve cahillikten yüz çevirmemizi emreder. Fakat bazı dünyevi hukuksal ceza yaptırımları da insana düzeni korumak üzere verilmiş haktır.
Sonuç olarak söylemeliyim ki, her birimiz bir şeylerden sorumluyuz. Her sorumlu kişi gereğini hakkıyla yaptığında tabiatın yeniden yüzümüze daha fazla gülmemesi için bir sebep yoktur.
Bu arada başta Manavgat olmak üzere yangın felaketini yaşayan bütün şehirlerimizdeki durum içimizi acıttı. Yangını yaşayanlara ve bu durumda ruhu daralıp içi acıyanlara çok geçmiş olsun. Vefat edenlere rahmet olsun. Kalanlara ibret olsun. Özellikle yangına yardımda sembol kişilik olan Şahin Akdemir kardeşimize özellikle rahmet olsun. Ailesi ve Türk Milletinin yardımseverleri bu gencimizi hiç unutmasın.
Tabi ki sel felaketi yaşayan vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum Vefat edenlere de Allah’tan Rahmet diliyorum. Kalanlara da ibret olmasını temenni ediyorum.
Bütün bu problemli ve hastalıklı davranışlar ‘’Ben Müslümanım’’ diyenler için din hanelerindeki durumu değerlendirme vesilesidir. Kimse İslam’ın bu meselelerdeki tavrını görmezlikten gelemez, gelmemelidir.
Her birinize doğal hayatlar seçmenizi ve yaşamanızı tavsiye ediyorum. Misafir olduğumuz şu dünya yurdunda kimseyi rahatsız etmeden yaşamayı hedefleyelim. Bu şekilde mülk sahibinin bizden razı olmasını bekleyebiliriz.
Sağlıklı, Güvenli ve Huzurlu bir hayat dileklerimle,
Hoş olun, Hoşça kalın,
Allah’a emanet olun.