Bildiğim kadarıyla bu günkü tatil anlayışı Avrupa’da başlayan sanayi devriminin ardından hayatımıza girmeye başlamıştır. Fabrikalaşma ve seri üretim döneminde işçilerin çalışma saatlerine kısıtlayıcı düzenleme getirilmesi başta olmak üzere diğer insani konularda çalışanlara kazanım olarak yansıyan mücadelelerin bir ürünüdür.
Günlük çalışma saatlerinin belirli normlara bağlanması, haftalık iş günlerinin sınırlandırılması ve hatta yıl bazında da çalışılmayan gün sayılarının belirlenmesi hadiseleri tatil kavramının temelini oluşturur.
Zaman ilerledikçe iş yapmadan geçirilen özel zamanları da insanoğlu başka isimlerle tanımlamaya başladı. Adına, yaz tatili, kış tatili, okul tatili, haftalık tatil gibi isimler koydu.
Kimileri bu tatil günlerini ana işinin dışında başka işlerle doldururken, kimileri sadece kendisine ait zaman olarak değerlendirmeye başladı.
Kimileri doğa, tarih, deniz ve otel tatili olarak uygulamayı seçerken, yine başka bir gurup ise eş, dost ve akraba ziyaretleri ile tatillerini değerlendirmeyi uygun gördü.
Yani tek tip bir tatil anlayışı etrafında insanlık toplanmadı. Zevklerin ve renklerin tartışılmadığı gibi bu seçenekler de tartışmaya açık konulardan birisi olmaktan hep uzak oldu.
Bayramlara gelince, özellikle dini bayramların içerisini normal şartlar altında dini ritüeller, adetler ve de gelenekler doldururdu. Geçmiş zaman cümlesi kurdum. Sebebi de artık dini tatillerin içeriğinde dini ritüeller, adet ve de gelenekler yıldan yıla azalmaya başladı. Bayram günlerini de normal tatil günleri gibi algılama modası yaygınlaşmaya başladı.
Her alanda olduğu gibi milli ve dini bayramlara olan yaklaşımlarımızda ciddi oranda farklılaşma olduğunu rahatça görebiliyoruz.
Usta şair Arif Nihat Asya’nın dediği gibi:
Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu
Ne olduysa hep bize azar, azar oldu.
Bu değişimin azar azar olması, onun olumsuz etkisini hissetmemizi engellemektedir. Bu olumsuzluğun panzehri yine kendi içinde bulunmaktadır. Bayram günlerimizin içeriği dinimizin ve de örfümüzün gereği olan uygulamalarla dolu dolu geçmeli ki geleceğe dair umutlarımız solmasın.
Hiçbir tatile karşı değilim. Sadece her tatilin içinin insana ait iyi şeyler ve iyiliklerle doldurulmasını istiyorum.
Tatilin tembellik olmadığına ve de olmaması gerektiğine inanıyorum. İş sadece bedenle yapılmaz. Okumakla, düşünmekle, gezip görmekle, yeni sosyal işkiller sayesinde insan harika bilgiler ve görgüler kazanır. Aynı zamanda da dinlenir.
En kötüsü olansa o değerli zamanı miskin miskin oturup biyolojik reflekslerle geçirmek.
Anne baba için tatil başka şeyler ifade ederken okul çocukları için çok daha farklı anlamlar ifade etmelidir. Onların gelecek hayatlarına her konuda daha zengin bir içerikle hazırlanabilecekleri bir süre olması gerekirken, hiçbir şey yapmadan ya da kendisine ve geleceğine hiçbir olumlu katkısı olmayan hareketlerle geçirmesi büyük bir kayıp olacaktır.
Onların bedenine ve ilgilerine uygun iş dallarında çıraklık yaparak geçirmeleri ve bu süreçte kazanacakları bilgi ve görgüler onlara ömür boyu sermaye olacaktır.
Yorgunluk atmanın birkaç yolu vardır. Bedensel yorgunluğu fiziksel dinlenme ve egzersizlerle yapmak mümkün.
Zihinsel yorgunluğu ise başka işler ve de uğraşılarla uğraşırken de atabiliyoruz. Dinlenip dinginleşebiliyoruz.
En kötüsü ise tembellik yaparak bütün tatil günlerini geçirmek olacaktır.
Allah Kur’an’ın birçok ayetinde yer yüzünü gezmemizi, farklı yerleri görmemizi bizlere tavsiye etmektedir. İbret almamız, öğrenmemiz, ders almamız gibi olumlu kazanımlara ihtiyacımız olduğunu bizlere bildirmektedir.
Yani hiçbir bilgi kaynağı sadece biyolojik yaşam olan yeme, içme, uyuma ve otel gibi kapalı ortamlarda ve o alanın sportif imkanlarından yararlanarak zaman geçirmenin faydalı olduğundan bahsetmez.
Ne yapalım o zaman?
-İş harici zamanlarımızı boş zaman olarak nitelendirmeyelim ve derhal onların içerisini, okuma, spor, hobi, kültürel faaliyetler ve ziyaretler gibi bedenimize ve de ruhumuza iyi gelen uğraşılarla dolduralım.
-Çocuklarımızın yaşlarına ve bedenlerine uygun olan ve yatkın oldukları alanlara göre çıraklık yapabilecekleri iş yerlerine yerleştirip takibini yapalım. İlk alın terlerinin karşılığını alıp görsünler. Paranın nasıl kazanıldığını deneyimlesinler. İnsan ilişkilerini yaşasınlar. İyiler ve kötülerle bire bir tanışsınlar ki hayata ciddi bakmayı öğrensinler.
-Okunacak kitap listelerimiz olmalı. Onları yıl boyu tedarik edip hazırlamalıyız ki tatil başladığında okumaya başlayabilelim.
-Ailecek kimseyi sıkmadan, bilhassa çocukları usandırmadan Tarih, coğrafya ve kültür bilgisi ve eğitimi alabileceğimiz geziler yapmalıyız.
-İnsanlık adına, iyilik adına, inancımız adına bizim dışımızda birilerine iyi gelecek çalışmalara maddi ve manevi katkı planlaması yapmalıyız.
-Ailemizin bütün bireylerinin ihtiyaç ve iştiyaklarına göre kişisel gelişimlerine katkı sağlayacak Yabancı dil, Bilişim teknolojileri, meslek kursları gibi yan dallarda eğitim planlamaları yapmalıyız.
Siz siz olun telafisi olmayan en büyük nimet olan zamanı boş ve verimsiz bir şekilde harcamayın.
Tatil ve bayramı olması gereken en güzel biçimde ve içerikte yaşayalım ki yaşanmamış zaman hükmünde olmasın.
Her birinize yaz aylarını mevsimin imkanlarından yararlanarak insani ve mesleki performansımıza katkı sağlayarak geçirmenizi tavsiye ediyorum.
Bu vesile ile sağlık ve sıhhat içerisinde, bilgi ve görgü dolu bir yaz ayı dilerim.
Hoş olun, Hoşça kalın, Allah’a emanet olun.