Normal şartlarda Allah’ın insanların ihtiyacı olan din adındaki disiplinleri, olumlu özellikleri olan insanlar arasından seçtiği elçiler aracılığıyla ilettiğini biliyoruz. Elçilerin adına Nebi, Resul ve güncel dilde de Peygamber diyoruz.
Allah tarafından Peygamberlere değişik şekillerde vahiy dediğimiz ayetler verilir, öğretilir, ezberletilir. Elçi de halkının seviyesine göre ayetleri hem orijinal kelimeleriyle aktarır hem de ayetleri açıklar ve halkın anlamasını, anlayarak uygulamasını sağlardı.
Peygamberlerin hayatı boyunca içinde yaşadığı toplumun ıslahı için bir öğretmen gibi, bir toplum lideri gibi, bir problem çözücü gibi çalıştığını biliyoruz. Çünkü Peygamberliğinin gereği budur.
Peygamberin vefatının ardından onun öğretilerini anlatmaya devam eden yine Allah tarafından seçilmiş elçilerin faaliyetleri devam ederken, bugün alim dediğimiz, ahlaki ve ilmi olarak büyük problemleri olmayan örnek kişilerle de dinin anlatılması ve bir sonraki nesle aktarılması devam edegelmiştir.
Son Peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’in gelişi ile Rabbimiz, Peygamberimiz ve ona gelen Kutsal kitabın insanlık için kıyamete kadar sürecek ve Peygamberler zincirin son halkası olduğu gerçeğiyle insanlığı buluşturdu.
Yani yaklaşık 15 asırdır yeni bir elçi gelmedi ve de dünyanın sonuna kadar gelmeyecek. Çünkü Son Peygamberle insanlığa gelen Kutsal metin bütün orijinalliği ile elimizde ve sayısını bilemediğimiz yüzbinlerce hafızın hafızasında varlığını sürdürmektedir.
Önceki Peygamberlere gelen Ayetlerin orijinalliğini muhafaza edemediği gerçeğinde hiç şüphe yok. Bu durum ilgili herkes tarafından da bilinmektedir. Bu yüzden de Rabbimiz yeryüzünde yeni bir peygamberi ve öncekinin daha gelişmişi olan bir kutsal kitabı göndermiştir. Bu onun adaleti gereğidir. Verdiği sözün icabıdır.
İslam tarihinin, bilhassa Peygamberimizin vefatının ardından farklı düşünce gurupları oluşmuş, farklı İslam yorumcuları çıkmış, Tefsir ve hadis ilmi aracılığı ile her gurup kendisine ana kaynaktan bir delil ve zemin ayarlama gayretlerinde bulunmuştur.
Bunlardan bir kısmı günümüze kadar gelirken, çoğunluğu tabanda yeterince destekçi bulamadığı için tarihin sayfalarına takılıp kalmıştır. Bunların bazılarına iman, bazılarına da ameli mezhepler diyoruz. Bazı marjinal yapılar da kendilerine marjinal destekçiler bulabilmişlerdir.
Bu ayrışma veya farklı düşünme yorumsal farklılıklardan öte geçememiştir. Çünkü Kuran ilk günkü gibi tazeliğini ve bütünlüğünü korumaktadır. Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün eğer Kuran’dan ve Peygamberimizin uygulamalarından bize aktarılan sahih delillerden destek alamazsa onun sözlerini uzun vadede bir değeri olmayacaktır. Nitekim bu meyanda ismi çok bilinenler dahi birçoğunun bugün itibarıyla varlıklarından söz edemeyiz.
Peki bu durum ideal bir şey mi? Yani bölünme normal mi? Cevap; Farklı düşünmek, farklı yorumlamak temel esaslarda olmadığı müddetçe normaldir. Taraflar birbirini hoş görmek zorundadırlar.
Eğer temel esaslarda ayrışım başlamışsa, o zamanda seviyeli ve delilli cevaplar verilip ıslahı istişare ile yapmak esastır. Şiddet asla hoş görülmez, bir seçenek olarak asla masada durmaz. Ta ki saldırı anında savunma durumuna gelinceye kadar.
Son yirmi yılda işler biraz daha değişti. Toplumlar dini farklı yaşamaktan öte, ciddi bir oranda dinden uzaklaşma eğilimine girdiler. Batılı ülkelerde bu durum uzun süredir yaşanmaktaydı ama Müslümanlar için pek de bilindik bir durum değildi. Müslüman toplumlardaki İslam algısı her ne kadar arızalı ve olması gerekenin ötesinde bir durum sergileseler de varlıklarını hissettirmekteydiler.
Müslümanların İslam’ı, biraz kültür, biraz adet, biraz teamül, ya da hepsinin karışımına dönüşmüş durumdadır. Kuran ve onun ilk pratisyeni Sevgili Peygamberimizin anlayış ve uygulamalarından ya içsel ya da uygulama açısından gittikçe uzaklaşıyoruz. Uzaklaştıkça da dinimizin kişisel ve sosyal etkisi azalmaktadır.
Bütün bu değişim çok açık ve hızla gerçekleşiyor. Ya neler olup bittiğini tam algılayamadık, ya da bu duruma gerçekçi çözüm önerilerimiz yok veya anlatmaya ve anlamaya hazır değiliz. Her durumda bazı dini söylemlerin ya da gurupların sesleri çok çıkıyor gibi olsa da büyük ekseriyetin dinden uzaklaşma eğiliminde olduğunu söyleyebilirim.
Çare: Acizane ve fakirane birkaç cümle kurmam gerekiyor. Bu kadar yıldır din alanında olmam, çok farklı dinlerin insanlarını, onların dününü ve bu gününün tanıma fırsatı bulmam ve de iyi gözlem yapmamdan dolayı bazı önerilerimin olması normal karşılanmalı.
Önerilerimin iki boyutu var:
1-Bireysel boyutlu mücadele: Her aklı başında Müslümanın acilen bile isteye Kelime-i Tevhid’i okuması ve söz vermesi lazım. Bunu okumadan az önce de kime ne için söz verdiğinin bilincine varabilmesi için Yaratıcımız olan Allah’ı tanıma çalışması yapması gerekir.
Ardından Allah’ın din sisteminin iki ana merkez gücü olan Peygamber ve Peygamberliğin yanında Kuran’ı Kerimi de tanıma çalışması yapması gerekmektedir. Kitabın içeriğine sonra geçmelidir. Önce bile isteye iman etme, bile isteye söz verme ve bu durumu bilinç düzeyinde yapma çalışmasına öncelik vermelidir.
Bu çalışmada etrafınızda illaki var olan güvendiğiniz ilim erbabından, ilmine güvenebileceğiniz Hocalardan ve kitaplardan faydalanmalısınız. Sakına bunlardan yok demeyin. Azaldıkları için görünmeyi pek istemez durumdadırlar. Çünkü ortalık cazgır tipli tellalların sesinden inlemektedir. Dini menfaat şebekesine dönüştürenlerin ağızlarından köpük saçarcasına ortalığı hareketlendirdiklerine her gün şahit oluyoruz.
Bu iman çalışmasını hakkıyla yapan kişinin işi artık çok kolay olacaktır. Dinimiz zaten kolay vehuzur veren bir yapıya sahiptir. Güveni esas alır. Ahlakın yüceliğini önceler. Her şeyde önce ahlaki temizliği arar.
Kişi artık ibadetinin içeriğini, amacını, sonuçlarını ve zevkini bulur. Sosyal hayatında bir avuç harama yer vermez. Allah’la çok özel muhabbetler yapar. Bazen ister, bazen özür diler, bazen teşekkür eder.
Velhasıl hayatını artık özgürce düzenler. Tek kaynağı vardır onun: Kuran ve de onun ilk uygulayıcısı ve öğretmeni olan Peygamberimizden bize kadar gelen sahih uygulamalarıdır. Delillerle yoluna devam eder. Delilsiz sözlere itibar etmez. O artık Allah’ın kulu, Resulünün ümmetidir ve hesabını Allah’a vereceği bilinciyle yaşar.
2-Sosyal boyutlu mücadele: Bu biraz zor gibi. Eğer birinci maddedeki Müslüman adedi yeterince çoğalmışsa ve de etkili ve de yetkili makamlara gelmişlerse bütün dini eğitim ağlarına aynı sistemi yaşlara uygun şekilde uygulamalarıyla mümkün.
Eğer bu çalışmaya böyle bir ekiple başlanabilirse kolektif bir çalışma olacağından çarpan etkisi ve hızı çok fazla olacaktır. Bu durum toplumsal değişime daha hızlı yansıyacaktır. Modifiyeli dini örgütlenmeler de bu çalışma neticesinde tezgahlarını kapatmak zorunda kalacaklardır. Bu tip merdiven altı örgütlenmelerin iki ana hedefi vardır. Bunlar güç ve Paradır. Devlet, sistemi içerisinde bu güç elde etme çalışmalarına da asla fırsat vermemelidir.
Eğer bu çalışma yapılmazsa pek yakında dinsizleşme ve bu din istismarcıları aynı hızda ilerleyecekler, hatta bu din istismarcıları dinsizliğin hızını artıracaklardır. Bugün de olumsuz etkilerini toplumda çok açık hissedebilmekteyiz.
Durum bu değerli okurlar. Aklımın erdiği de bu. Bu yazıyı aynı zamanda dua niyetiyle yazdım. İnşaallah kabul olur. Rabbimiz bize merhamet eder.
Her birinize hayırlı uyanıklıklar diliyorum Allahtan. Hoş olunuz, Hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.