Bazı meselelerin konuşulması geciktikçe daha da içinden çıkılmaz hale gelmesi kaçınılmazdır. Hatta zamanından önce konuşulup değerlendirilmeler yapılıp gerekli tedbirler alınmazsa çok geç kalınmıştır. İnsan ve onun oluşturduğu topluma dair bütün alanlarda süreç genelde böyle gelişir. Zaman geçtikçe, hayatın dinamikleri değişip geliştikçe insanın ona uyması da gerekli hale gelir.
Başlığımızdan da anlaşılacağı üzere konumuz günümüzdeki din eğitimi ya da dini eğitimdir.
Ne durumdayız?
Nereye doğru gidiyoruz?
Neler yapmak zorundayız?
Bu ve benzeri soruların cevaplarını bulabildiğimizde hem doğru bir sorun tespiti yapmış oluruz hem de tespit edilen sorunlara sağduyulu ve sağlam çözümler bulabiliriz.
Son yıllarda yani 1990 lı yıllarda doğan gençler bambaşka bir dünyaya doğdular. İmkanların bolluğu, teknolojinin zirve yaptığı, iletişim teknolojilerinin katkılarıyla dünyanın küçük bir kasaba gibi algılanır olması gibi durumlar bu nesillerin her hallerini başkalaştırdı.
Bir anda bizler gibi düşünmeyen birkaç milyonu bulan bir gençlik çıktı ortaya. Bugünün büyükleri bir anda şoka girdi ve ne yapıp edeceklerini bilemeden çaresizce hareket etmeye başladılar.
Bu durum bilmedikleri bir problemdi. Deneyimlemedikleri bir yaşam sitiliydi. Yeme içme kültüründen tutun da giyim kuşama kadar her hali farklı bir nesil çıktı ortaya.
Toplumun kültür katmanlarını hiçe sayan ve bizlere göre fütursuzca davranmayı hayat felsefesi haline getirmiş bir nesildi bunlar. Bu çaresizliğimiz hala devam ediyor. Bazı halleri kelimelere dökmek gerçekten zor. Tam olarak anlaşılamamış şey hakkında cümle kurmak da zorlaşır. Bu neslin dinle ilişkileri de bugüne kadar rastlamadığımız türden bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Birden her şeyi sesli ya da sessiz sorgulayan bir nesil vardı artık karşımızda. Ayıp olur diye susan, saygısızlık olmasın diye ortama uyan gençlerin sayısının hızla azaldığını görüyoruz. Bu ve benzeri bütün yeni durumlara karşı aşağı yukarı eski dil ve yöntemlerimizin yanında çok az miktarda yeni çareleri söyleyenler oluyordu ama güç ve kuvveti elinde tutanlar bu yeni sesleri derhal susturuyordu. Hala da konuşmak çok kolay değil.
Bunun karşısında gençler çok rahat bir şekilde mevcut din algısından her gün uzaklaşmaya hala devam ediyorlar. Sorgulayamadıkları şeyleri tatminkâr olarak kabul etmiyorlar. Sorgulayamadıkları yerlerde vakit geçirmiyorlar. Ama bizim bütün çabamız her şeye rağmen eski metot ve dille bir şeyler yapıp bu tahribatı engellemeye çalışmaktan öte geçmiyor.
İnsan bilmediklerinin yabancısıymış derler. Şu an bizler bilmediğimiz ve yabancısı olduğumuz bir durumla yüz yüzeyiz. Hatta iç içeyiz de denilebilir. Artık hatır için ya da ailemiz inandı ve gereğini yaptı diye yapan bir nesil yok ortada. Bir ailenin içerisinde üç ayrı dini düşünce ve hal mevcut. Üçü de birbirinden ayrı ama aynı ortamı paylaşmaya devam ediyorlar. Bazen gerginlik, bazen sessizlik, bazen de mesafeli bir yaşama mahkûm olmuşuz.
Bildiklerimizi öğretmeye kalktığımızda bu neslin anlayacağı türden bir metodumuz yok. En iyi bildiğimiz şey yap, et, inan gibi buyurgan kelimelerle öğretmeye çalışıyoruz.
Okullarımızda ve bir şekilde din öğretimi yapan oluşumlarda da durum bundan farklı değil. Onların elinde de bir müfredat var. Ucunda da bir sınav ve alınması gereken geçer bir not. Bu durum geçerli bir not alacak kadar ezberlenilen bir mecburiyetin fotoğrafıdır.
Halbuki bize lazım olan şey öğretimden önce eğitimdir. Eğitimin temel dinamiği ise inandırmaktır. İnandırmanın yegâne yolu ise ikna etmektir. İnsanoğlu için ikna olmanın yolu akıl ve mantık kuramları çerçevesinde anlatılan şeyi kalbinin onaylaması hadisesidir.
Bizim şu anki müktesebatımız inandırmaya endeksli değildir maalesef. Sadece ve sadece ezberleterek öğretmeye yaramaktadır. Bu durumun sonucu ise sınav notunu aldıktan sonra en kısa sürede konuyu unutmaktan geçer.
Evet şimdi tam da bu kısır döngünün içindeyiz. Eğitemiyoruz. Öğretmekte bile zorlanıyoruz. Tarafları belirsiz bir kavganın içerisindeyiz. O sebepten kendimizle kavga ediyoruz.
Ya küçük dini guruplar oluşturduk ki korunalım diye, bildiklerimizi muhafaza edelim diye. Ya da yüksek sesli savunmalar, haykırışlar, sözlü saldırılar ve dahası. Ortalık toz duman.
Bu arada dinden uzaklaşan milyonlarca genç günden güne kartopu etkisiyle çoğalmaya devam ediyorlar. Bazıları da ya düşman arayışında ya da yeni bir şeyler söyleme derdinde.
Halbuki bu tür zamanlar olağan üstüdür ve bütün kararları da olağan dışı olmalıdır. Yoksa toplumda karşılık bulmaz. Zaman geriye akmaz. Hele de şu zamanda insanlık her alanda yüzlerce yıl birden yaşlanmışken.
Eski zamanda çok etkili olan fikirler, çok problem çözen formüller bugün anlamını yitirdi.
Taptaze duran tek kitap var o da Kuran-I Kerim’dir. Merhum Akif’in dediği gibi:
"Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı..."
Bu yola yolcu olabilenler geleceğin de problemlerine çare bulabilirler. Bu yöntemle bugüne zaten çareler bulmak mümkün. Tabi bu kitaba hikmet dolu bir kitap diye yaklaşmak şartıyla.
Rabbimden İslam toplumuna ve bilhassa ülkemiz insanına hakkı batıldan ayıracak bir basiret hediye etmesini niyaz ediyorum.
Allah her birimizin yar ve yardımcısı olsun.
Hoş olunuz, hoşça kalınız, cahillerden ve cehaletten uzak kalınız, Allah’a emanet olunuz.