İstanbul ve Kastamonu seyahatlerimin ardından sıradaki şehir Antalya oldu.
Antalya; İki milyonluk bir şehir derler hep. Ama yaz nüfusu başka, kış nüfusu başkadır. Aklımda kaldığı kadarıyla dünyada tanınan 6. şehirdir. 52 yabancı dilin konuşulduğunu duymuştum.
Sahillerinde 1200 civarında, çoğunluğu 5 yıldız otelden oluşan devasa bir turizm potansiyeline sahiptir. 19 ilçesinin neredeyse hepsi kendine ait özellikleriyle bir marka olmuştur. Narenciye üretimi endüstriyel bir alan oluşturmuştur.
Her ne kadar dünya markası yüzü varsa da aynı zamanda bir Anadolu portresini de görmezden gelemeyiz. Yörük kültürünü hissetmek ve anlamak hiç zor değil. Kendi halinde zamana direnen bir neslin yanında zamanla yarışan ve zamanın içinde kaybolan bir yeni nesli de görebiliyorsunuz.
Torosların ardında farklı özellikleri bir arada barındıran, sıcağı, nemi ve güneşiyle hoyratça insanlara yaklaşan bir şehir.
Antalya’yı yeterince anlayabilmiş ve ondan faydalanabilmiş değiliz ülke olarak. Bir zamanlar Diyanet Radyoya bu şehri anlatmıştım. Sürem 15 dakikaydı ama program 40 dakika sürmüştü.
Bir başka yönü ise kadim bir Teke yöresi diye anılan Selçuklu şehri olmasıdır. Tarihi de çok zengin şekilde sunar insanlara. Türklerden önceki tarihten yeterince izleri barındırır. Hepsi birer ibret vesikasıdır aslında. Rabbimiz öyle demiyor mu Ankebut Suresi 20. Ayette: ‘’De ki: “Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın. Sonra Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Kıyametten sonra her şeyi tekrar yaratacaktır) Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.’’
Rum Suresi 42. Ayette de: ‘’De ki: 'Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik kimselerdi.'’
Ve buna benzer ayetlerle yüzleşilebilen onlarca şehir devletinin izleri açık hava müzesi gibi bir coğrafyadır Antalya.
Yaklaşık iki yıl aradan sonra pandeminin de etkisiyle şehir halkını biraz yorulmuş gördüm. Diğer yandan elindeki sektörlerden dolayı yeni atılımlar, imkanlar ve şartların ikramından dolayı da ciddi manada gelişim gösterdiğine de şahit oldum.
Tam tamına 7 yıl yaşadığım şehir hala bana yabancı değildi. Sıcak, ilgili, hayat sunan özelliklerini hissedebildim.
Kuzeydeki savaşın neticesinde şehre ciddi manada savaş kaçkını Rus ve Ukraynalı insanlar akın etmiş. Emlak sektörü alt üst olmuş. Bu iki millet savaşın aksine barışın ve özgürlüğün tadını çıkarıyorlar bu şehirde şimdilik. Sonrası için ciddi yorum yapanı da görmedim.
Benim hayatıma çok şey katmıştı. Bana çok değişik imkanlar sunmuştu. Kadim dostlarım olmuştu ve hala dostluk bağlarımız devam etmekte. Şimdi onların hatırası ile yaşamaya devam ediyorum. Dostlarımdan aldığım güzel haberlerle mutlu oluyorum. Mutsuzluk üreten haberlerle de üzülüyorum.
Benim ikinci şehrim, memleketim Antalya hakkında şimdilik bunları yazmak geldi içimden. Bizi ağırlayan, gönlüyle seven ve bunu hissettiren bütün dostlarıma selam olsun.
****
Sıradaki şehrimiz Şanlıurfa. Antalya’dan Şanlıurfa’ya değerli dostlarımız ve güzel insanlar olan Soner & Ülker Sezgin Ailesiyle ve özel aracımızla gittik. Torosların ihtişamlı manzaralarının ardından Ereğli ve Karaman üzerinden, muhteşem bir görüntü ikram eden Gülek boğazını geçerek Adana’ya indik.
İç Anadolu’nun, görüntü mesafesini anlamayı zorlayan arazilerine hayran kaldım. Bir Karadenizli olarak ağaçsızlığı çok yadırgadım. Toprağın insan için önemi aklıma geldiğinde ise buraların ülkemiz için bir hazine olduğunu da hissettim. Hedefimiz Şanlıurfa’ydı. Yolda mola verdiğimiz bir tesiste yanlış kahve getiren Hasan’ı unutmadım. Hatasının karşılığında bizden ücret almadı, alamadı. Israrlarımız da sonuç vermedi. Bu zamanda mahcubiyetini telafi etme konusunda az bulunur bir davranışı sergiledi Hasan. İstasyondur burası, her gün yüzlercesi gelir geçer demedi. Vurdumduymazlığa müracaat etmedi. Rabbim sana bu güzel ahlakın karşılığında sıkıntılarını azaltsın. Bin km’lik yolu akşam saatlerinde bitirdik. Bir dostumuzun ayarladığı otelimize yerleştik. Ardından Şanlıurfa’nın kadim halk kültürlerinden en önemlisi olan Sıra Gecesinde ağırlandık. Yöresel türkülerle yöresel yemeklerin yenildiği tarihi bir mekânda doyduk, dinledik, dinlendik ve yerel havanın ilk bölümünü teneffüs ettik.
İki Urfa var şu an orada. Birincisi Tarihi Şanlıurfa şehir merkezi, ikincisi de yeni beton bloklardan oluşmuş site Urfa’sı.
Sabah Namazı için sokakta karşılaştığım herkes selam verdi. Normal olan bir şey tuhafıma gitmişti. Kaybetmeye yüz tuttuğumuz bir değerimizi bulmuş gibiydim. Kahvaltımızın ardından daha önce listesini çıkarttığım tarihi mekanları yürüyerek gezmeye başladık. Bir şey farklıydı ama ilk saatlerde o şeyin adını koyamadım. Sonradan anladım farklı olan şeyin ne olduğunu. Doğallıktı o. Neyse onu yansıtan bir yer olduğunu anladım. Yanılmadığımdan eminim. Kendi çapımda çok gezen birisi olarak bu farkı anlamam hiç de zor değildi. Selamlaşmaları, muhabbetleri, ikram kültürü çok hissediliyordu. Bizi rahatsız edecek hiçbir şeye rastlamadım desem abartmış olmam. Çarşıdaki tarihle camideki tarih birbirinden uzak değil. Urfa çok uzaklardan haber veriyor insanlığa. Şanlı olduktan sonra da unvanlarını katlamış. Dinler tarihine katkısı göz ardı edilemez düzeyde yüksek ve değerli. Sözlü kültürel tarih konusunda kesintisiz bir anlatım oluşmuş. Her şey bilimsel metotlarla anlatılamıyor. İnsanlığın kültür ve inanç tarihleri bunlardan birisi. Dinlemeliyiz. Geçmişten, hem de uzak geçmişten bahsedildiğini unutmadan dinlemeli ve de okumalıyız.
Yeni mahalledeki restorasyon yapılan camiler ve onların etrafındaki mahalle evlerinin orijinaline dönüştürülüyor olması Şanlıurfa için büyük bir çalışma olduğu muhakkak. O çalışma bittiğinde Mardin’den biraz daha farklı bir şehir merkezi çıkar ortaya. Bu aşamadaki tek risk, şehrin ucuz, kalitesiz ve kültürsüz turizme kurban edilme olasılığıdır. Arkeoloji müzesindeki eserler, Göbekli tepe ve benzeri tarihi kaynaklar başka bakış açıları sunuyor insanlığa. Hele Göbekli tepe, şu an bile bütün ezberleri bozmuş durumda. Tarih yeniden yazılmak zorunda. Bölgenin sadece %15 gün yüzüne çıkarılmış. Bu oranın yükseldiğinde daha neler bulunacak bakalım? Merakla takip etmek gerekiyor.
Şimdilik bu şehirle ilgili yazmaya ara verelim. Tabi ki hepsi bu kadar değil. Amacım ilginizi birazcık olsun çekmektir. Sizlere merakla tarihe bakmanızı tavsiye ediyorum. Çünkü tarih ayak izleri gibidir. Kesintisiz iz bırakma işi devam edegelmiştir. Bizlerde gelecek için hatırlı izler bırakmalıyız ki yaşamımız bir anlam kazansın. Hoş olunuz, hoşça kalınız, ilimle ve irfanla yaşayınız, Allah’a emanet olunuz.
Gezilerinizi çok güzel kaleme almışsınız hocam. Etkilenmemek elde değil. Yenilerini dört gözle bekliyoruz. Sağlıcakla kalınız.