Tatil planlarımda uzun yıllardır var olup da gidemediğim şehirlerden birisi de Diyarbakır’dı. Çoğunlukla malum sebeplerden dolayı seyahat planlarımda bu şehri hep ötelemek zorunda kalmıştım. Çok merak ettiğim bir şehirdi. Tarihi geçmişini defalarca okumuştum ama bugün itibariyle o geçmişin bugüne hiç faydası dokunmuyordu. Malum eller Diyarbakır’ın kadim tarihinden hiçbir şeyi ön plana çıkartmıyorlardı. Tek yapılan şey kirli siyasete kurban seçilmesi ve o siyasetin gereği olan her türlü propagandaya alet edilmesiydi.
Bu girizgahı uzatmaya gerek yok artık. Neticede Şanlıurfa’dan Diyarbakır’a geçtik. Dicle Üniversitesi Konukevine yerleştik ve akşamdan ön araştırma adına şehre geri döndük.
Bu arada Üniversite sahası çok geniş ve yeşillik. Geleceğin parmakla gösterilecek bir ilim yuvası olmaya namzet gibi. Sur içinde birkaç saat etrafı bakınarak yürüdük. İlk hislerim gayet olumlu ve sıcaktı. Bir o kadar da heyecanlıydım. Çok canlı bir sur içi bulduk. Surların tarihi geçmişi çok uzun yıllara dayalı, bir tarafı Dicle nehrine sınır, diğer tarafları ise ovale benzer bir şekilde merkezi sarmış. Bu haliyle merkez ilçenin adı da sur içi olmuş. Akşamdan yaptığımız plan neticesinde ertesi ün sabah ilk durağımız yaklaşık 40 km mesafedeki Eğil ilçesi oldu. Bizi oraya çeken şey Elyesa (AS), Zülkifl (AS) ve Nebi Haruni Asefi (AS) peygamberler oldu.
İlk iki peygamberin kabri bugün için bölgedeki Eğil Dicle baraj gölünün altında kalan bir yerleşim yerindeymiş. 1995 yılında Kültür Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığının ortak çalışmasıyla bu günkü Haruni Asefi (as) in olduğu yüksek tepeye taşınmış. Böyle mekanlarda insan çok heyecanlanıyor. Binlerce yıldır izi silinmemiş, Kutsal kitaplarda ismi geçen Allah’ın seçkin kullarının kabirlerinin yanında olmak gerçekten başka bir duyguydu.
Hazire girişinde gayet aydınlatıcı bilgi tabelaları mevcut. Sadece bu tür mekanların ziyaretinde usul problemi her yerde mevcut. Bir gün aydınlanırız da usulüne uygun ziyaretlerle gerçek kazanımlarımıza kavuşuruz. Bu arada Eğil ilçesinin görüntüsü de beni hayrete düşürdü. Malum olduğunuz üzere Bodrum ilçesi ya da bazı Yunan şehirlerindeki beyaz renk hakimiyeti Eğil’de karşımıza çıktı. İlçenin bütün evleri beyaza boyanmış. O da ilçeye ayrı bir hava katmış. Bu duygularla tekrar Suriçi’ne döndük. İlk durağımız Hz. Süleyman Cami oldu. İlk Yapılış tarihi 1155-1169 olarak yazılmış kitabeye. Bu günkü haline Osmanlı döneminde dönüşmüş. Bu Camini önemi İyaz Bin Ganem komutasında Diyarbakır’ın fethine katılan ve burada şehit olan 27 sahabenin metfun olmasıdır. Hz. Süleyman ise Meşhur Sahabe, Askeri deha ve komutan olan Halid Bin Velid’in oğludur. O da şehitlerin arasındadır.
Ardından karşımıza Kurşunlu Cami çıktı. Bu camii malum olaylarda yakılmış olduğundan halk arasında gazi unvanı almış. Aynı zamanda Diyarbakır’ın ilk Osmanlı Eseri olduğunu da öğreniyoruz. 1376 yapım tarihi olan Ermeni Kilisesi de sur içinin tarihten gelen sesidir. Ardından dört ayaklı minare çıkıyor yolumuza. Camisiyle arasına yol girmiş ama ikisi de ilgiyi yakalamış. Otantik çarşı içinden yürüdüğümüzde işte Diyarbakır’ın yüzlerce yıllık kalbi olan Ulu Cami çıkıyor karşınıza. MS 639 yılında Müslümanlar tarafından Diyarbakır feth edilmiş ve kentin en büyük kilisesi olan Mar Toma Kilisesi camiye çevrilmiştir. Anadolu’nun en eski camilerindendir. Müslümanlar tarafından 5. Harem-i Şerif (Mukaddes Mabed) olarak bilinir. 1091 yılında esaslı bir onarım geçirmiştir. Plan itibariyle Şam Emeviye Cami’nin Anadolu’ya yansıması olarak yorumlanır. Camiye Diyarbakır’da hüküm sürmüş bütün devletler büyük önem vermiş ve onarmışlardır. Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah, İnal ve Nisanoğulları, Anadolu Selçuklu Hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev, Artuklular, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan ve Osmanlı Padişahlarından birçoğuna ait kitabe ve fermanlar camiinin muhtelif yerlerinde görülmektedir. Ulu Caminin her bir metrekaresine özenle bakmak gerekir. Çünkü benzeri olmayan bir mimari anlayışın ürünü. Tavsiyem hem bir ön araştırmayla gidin hem de yerelde size bilgi aktaracak bir Diyarbakırlı dost bulun. Bu konuda hiç zorlanacağınızı sanmıyorum. Bu şehirde bizim gezimizin kalitesini artıran Levent Gaffur hocamıza, kardeşimize kalbi teşekkürlerimi sunarım. Daha fazla ayrıntıyı gittiğinizde görürsünüz. Görsel olarak aktarımlarım bu kadar şimdilik. Şehir insanında huzurun sevincini görmek zor değil. Güvenlik konusun Devletin tavizsiz hakimiyetiyle çözülmüş görünüyor. İnsanlar çok sıcak kanlı, cömert, ikram sever ve güler yüzlü. Diyarbakır anlatılanlardan daha fazlasına sahip bir şehir. Neden bu şehir üzerine bu kadar oyunlar oynanıyor onu daha iyi anlayabiliyorsunuz. Suriçi yakın gelecekte tarihle modernizmin bir mekânda buluşup insanlara hem gülen hem de eğiten bir süreci ikram edecek. Peygamberler ve sahabeler şehri olması zaten duygusal olarak bir çekim merkezi olmaktadır. Kalanı da bilgili, bilinçli, vatansever Diyarbakır halkı çözecektir.
****
Bir sonraki durağımız Halfeti’ydi. Yıllar önceki Halfeti’den geriye kalanlar bir elin parmakları kadar yok. Artuklu mimarisinin nadide örneklerinden olan iki adet minare, bir hamam ve İsa Bey Türbesi ilginç bir teknikle yeni Halfeti’ye taşınmış. Aynı mekân hem kapalı hem de açık hava müzesine dönüştürülmekte. Şu an itibarıyla baraj suyu yüzyılların habercisi olan eserlerin üzerini bir örtü gibi örtmüş. Anlatılanlara göre bir su altı müzesine dönüştüreceklermiş. Yeni Halfeti tek tip ve modern bir kasaba gibi. Batman ilinin sayfiye yeriymiş uzun yıllardır. Şimdi de farklı bir geleceğin beklediği söylenemez. Halk biraz şaşkın. Yılların alışkanlıkları artık bir anlam ifade etmiyor. Sadece birer hatıra olarak kalmış. Yeni hayatları konusunda da var olan tedirginlik de çok görülmemeli. Halfeti bir markamız. Bütün marka şehirler ve bölgelerimiz için çok daha katma değer üreten projelerin gerekliliği tartışılmaz bir ihtiyaçtır. Tarihin ayak izlerini bugün ve geleceğe taşımak aynı zamanda bir insanlık vazifesidir. Rabbimizin bize tavsiyesi olan ibret alma konusunu da hatırlatarak bu yazımızı bitirelim. Her birinize bol ibretli, eğitici, öğretici bir gezi ve tatil diliyorum. Hoş olunuz, Hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.
Eyvallah teşekkür ederiz