Gezimizin diğer iki şehri Midyat ve Mardin idi. Halfeti’nin ardından Midyat’a geçtik bir akşam üstü. İlk ziyaretimin üstüne daha fazla ne görebilirim duygusuyla yürümeye başladık.
İlk dakikadan itibaren heyecanın yerini zihinsel yorgunluğa bıraktı. Otantik evlerin çoğu kahve tarzı işletmelere dönüştürülmüş. Birçoğunun esnaflıktan haberi bile yok.
Sadece yüksek fiyat ve kalitesiz içecek ve yiyeceklerini satmak üzere kaynağı meçhul eski Mahmutpaşa esnaflığını uygulamaya çalışıyorlar. Ya da bu tiplerin sesi çok çıkıyor.
Neticede durumdan şikayetçi olan işletmeciler de yok değil. Kültür turistinin az olduğunu ve neticede kültür ikram eden işletmelerinde azlığını konuşanlardan anlayabildim. Bir curcunadır gidiyor. Turların zamanla yarışan halleri rehberlerin yüksek sesle bağırmalarından anlaşılıyor. Hiçbir şeyi yerli yerince anlayacak kadar zaman olmuyor.
Konaklarda manken edasıyla çekilen resimler ve verilen pozlar birçok insanın hatıradan öte hayal alemlerini tatmin etmeye yönelik davranışlar sergilediklerini anlamak zor değil.
Yani zarf ve mazruf aynı problemi üretip yaşamaya devam ediyorlar.
İki saatlik sürede şu anki Midyat bizi yordu. Bir an önce uzaklaşmak geldi içimizden ve hızla Mardin’e hareket ettik.
Hafta sonu bölgenin tamamında konaklamada ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Buna şahit olduk. Bir yönüyle sevindirici bir haberken diğer yönüyle maalesef maddiyatın dışında üretilen bir faydanın olmadığını anlamak hiç de zor olmadı.Sabah erkenden Kadim Süryani kilisesine, Deyrulzafaran Manastırı’na gittik. Buradaki manzara biraz daha seçkin görünüyordu. Süryaniler çeşitli sebeplerden dolayı dinlerini kapalı yaşayan bir Hristiyan topluluktur.
Manastırın içerisindeki Mor Hananyo Kilisesi, Azizler Evi, Meryem Ana Kilisesi ve Güneş Tapınağı manastırın önemli yapılarını oluşturuyor. Kendilerinden olan rehberlerin guruplar halinde ziyaretçileri bilgilendirerek gezdirmeleri takdire şayandı. Çok kısıtlı bilgi verseler de yine de gelenlerin meraklarını bir nebze de olsa gideriyorlar.
Mardin merkezde bende iz bırakan ikinci yapı ise Zinciriye medresesi oldu. Ulu Cami ve Minaresine çok detaylı bakmak gerekmektedir. Minaredeki hatlarla yazılmış kompozisyon çok kıymetli bir çalışma. Mardin’de esnaf kalitesi çok daha yüksek. Kadim bir esnaflık kültürünü nesilden nesile aktararak devam ettirenleri görmek hiç de zor değil. Bu durum mutluluk verici. Mutfağını anlatmaya zaten gerek yok. Artukluların mimari olarak bıraktıkları eserler bu şehir halkına yaklaşık bin yıl yetmiş. Artuklu Beyliği ya da diğer adıyla Artuklular, Harput, Mardin ve Hasankeyf bölgelerinde 1102-1409 yılları arasında hüküm sürmüş bir Oğuz Türkmen beyliğidir. Artuklular, 1102 yılında, Güney ve Doğu Anadolu'da Artuk Bey tarafından kurulmuş bir beyliktir. Mardin’de olmaktan dolayı mutlu olduk. Mutlu ayrıldık. Çok şey öğrendik. İbret aldık. Ülkemizin dört bir yanında o kadar tarih ve kültür hazineleri var ki biraz bilgi, merak ve heyecanla gezip görmek gerekmektedir. Bu tür geziler insanın geçmişle bağını hatırlayıp geleceği daha sağlıklı planlamasına yardımcı olur. Bilgisiz ve meraksız seyahatin bolca kilometre yapıp yorulmaktan başka geriye bir şey bırakmayacağı muhakkaktır.
Gezdiğim yerlerde dini hayatın zayıfladığını hissetmek zor değil. Bidat ve hurafe kültürü dini mekanlara ciddi manada hâkim görünüyor. Bu kitleye ilim, bilgi, sahihlik ve benzeri kriterler hiçbir anlam ifade etmiyor. Hayata ekonomik gözlüklerle bakma konusu her ortamın hâkim olmuş. Maddi imkanlar ya da imkansızlıklar, hedefler ve önündeki engeller, arzulanan şeye ulaşmak için düşünülen türlü türlü yollar en önemli gündem maddeleri olmuş.
Durup da kendini dinleyene çok az rastladım. Kanaatkâr esnafımız yok demeyecek kadar hala varlar hamdolsun. İnsanların çoğunluğunda bir gerginlik hali mevcut. Hele şehirlerde bu oran çok daha yüksek.
Bu gidişin sonu hiç hayra alamet değil. Sosyal bunalım denen sinsi bir hastalığın ayak seslerini duymak hiç de zor değil. İnsanı dünyevi hastalıklardan uzak tutan gerçek din duygusu ve dinin kriterleri elimizden günden güne kayıp gidiyor. Kanaat, sabır, şükür, ölüm ve ahiret inancı, haram hayattan uzak durma gibi kadim değerlerimizi yüksek bir dirençle elimizde, kalbimizde ve dilimizde tutmalıyız. Ne tür zenginlik ve farklılık ararsan cennet vatanımızda her şey fazlasıyla mevcut. Dört mevsim aynı anda yaşanıyor bizim vatanımızda. Çok renkli kültürel desene sahibiz. Tarihimizin her anında dünyanın hayretle baktığı işler ve yaşanmışlıklar mevcut. Yani geleceğe sağlam bir ümitle bakabilmenin her türlü dayanağı bizde mevcut. Yüce dinimiz İslam’ın hoşgörülü bakışını bütün insanlığa yansıtarak kalplerin imana gelmesine vesile olabilecek deneyimlerimiz de mevcut. Tek yapmamız gereken şey içine düştüğümüz cehalet ve gaflet tuzaklarının farkına varıp onlardan kurtulma mücadelesini bireysel ve toplumsal olarak başlatmak olmalıdır.
Hep beraber şu meşhur sözü söyleyelim canı gönülden. ‘’Sefer bizden, zafer Allah’tan.
Seferimiz kutlu, tefekkürümüz bereketli, geleceğimiz aydınlık olsun inşallah.
Hoş olunuz, hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.
Kaleminize kuvvet, yüreğinize sağlık İbrahim hocam , teşekkür ederiz."Ne kadar ilgi? O kadar bilgi !"