Antalya Kaleiçi Selçuk Mahallesi Mektep Sokak’ta, Ahî Kızı Mescidi’nin batısında bulunan Ahî Kızı Türbesi’ni ziyâret edip, mübârek ruhlarına Fâtiha okuduk. Ziyâret esnâsında gördüklerimiz karşısında ise şoka girdik. Neden mi? Anlatalım!
Türbenin güneyinde sokak üzerinde yer alan ve üzerinde “AHÎ KIZI TÜRBESİ” yazan dış kapıdan girince bizi tuvaletler! karşıladı. Evet, yanlış yazmadım tuvaletler karşıladı. Birkaç adım sonra tuvaletlerin kuzeyinde yer alan ve kapısı zor açılan Ahî Kızı Türbesi’ne vâsıl olduk ve içeriye girdik.
İslam’da kabir ziyâret edebinin tarifi, kabrin ayak ucu tarafından girilmesi, kıble yönünden göğüs hizâsına gelip selam verilmesi ve duâ okunması şeklindedir. Biz kabrin kuzey kısmındaki, kabir sahibinin arka tarafından açılmış kapıdan girdik. Kıble tarafında göğüs hizâsına yönelmek istediğimizde, kıble tarafı cephesinin kabirle birleştirilerek tamamen duvarla örüldüğünü ve oraya girmenin imkânsız olduğunu gördük. Ayak tarafına geçelim, sırt tarafından ziyâret ve selâm vermek edebe uygun değildir diye düşündüğümüzde, ayak tarafının da duvarla birleştirilip örülmüş ve girmenin imkânsız olduğuna şâhit olduk.
Ahî Kızı Zâviyesi ve Medresesi’nden günümüze herhangi bir eserin dahi kalmadığı, geriye kalan 5-6 m2’lik bir alanda ise, Ahî Kızı’nın sırt tarafında kalakaldık. Duamızı yapmak için oturduğumuzda, bizi bir fâcia daha bekliyormuş meğer. Müslümanlar cenazelerini kabre koyarken, yüzleri kıbleye doğru gelsin diye cenazenin sol alt tarafına biraz toprak koyarak yükseltirler. Böylelikle cenazenin yüzü kıble tarafına doğru olur. Ahî Kızı’nın mezar taşlarına baktığımızda baş tarafı ile ayak tarafı değiştirilmiş, mezar taşları ters şekilde yerleştirilmişti.
Ahi Kızı’nın baş tarafı diye yerleştirilen ve betonlanan ayak ucundaki yazılı mezar taşını okuduğumuz zaman bu kadar da olmaz dedik ama maalesef olmuş. 1819 yılında tamir edilen türbe ve zâviyenin talik hattı ile Osmanlıca yazılmış olan ve Süleyman Fikri Erten’in 1924’te türbe giriş kapısı üzerinde okuyup kaydettiği tamir kitâbesi, Ahi Kızı’nın mezar taşı olmuş. Ahi Kızı’nın baş tarafının, kitâbeli mezar taşı yönünde olduğunun kesinlik kazandırılması içinde kabrin üzerine beton dökülmüş ve ayak tarafından göğüs kısmı yükseltilmiş. Baş tarafına da ayak mezar taşı konulmuş. Bütün bu yapılanlar karşısında, zihnimi “Bu kadar da olamaz, birileri Müslümanlarla ve kutsal değerleriyle dalga geçiyor” düşüncesi kaplayıverdi.
Antalya Kaleiçi’nde Ahî Evran, Bayraktar Baba, Şeyh Cemâledddin, Frenk Baba gibi arşivlerde rastladığımız ve rastlayamadığımız, sayısını bile bilemediğimiz mübârek zâtlara âit türbelerden geriye hiçbir iz kalmadığını biliyoruz. Kaleiçi’nde günümüzde; Ahî Yusuf, Gülşenî Dede, Bayraktar Baba, Ambarlı Baba, Zincirkıran, Nigâr Hatun gibi iki elin parmakları kadar ziyaretgâhlardan birisi de Ahî Kızı Türbesi’dir.
Ahî Kızı Türbesi, Ahî Kızı Zâviyesi ve Medresesi’nin bir parçasıdır. Diğer tarihi alanlarda olduğu gibi Ahî Kızı Zâviyesi’de bir şekilde işgal edilerek şahısların mülkü hâline getirilmiştir. Yüzyıllardır ilim-irfan yuvası olmuş Ahi Kızı Zâviyesi ve Medresesi’nden geriye, Ahi Kızı’na lâyık görülen kabrinin sıkıştırıldığı 5-6 m2’lik bir yer bırakılmak zorunda kalınmış. Çünkü Ahi Kızı Türbesi olmasaydı, o kadarcık bir alanın bile kalması söz konusu olmazdı.