Sevgili memleketimiz olan Anadolu’nun; öteden beri türlü şekavetlere sahne olduğunu tarihlerde okuyoruz. Bu vakaların bir kısmı herkesin okuduğu kitaplarda yazılı ise de ekserisi, ihtiyar tarihin küflü ve yıpranmış sahifelerinde saklanmış, meydana çıkmaktan adeta utanır bir vaziyet almıştır. Ara sıra merak sahiplerinin bazıları; çok yıllardan beri kapalı duran bu pencerelerin birer ikişer kanadını açarak ortalığı aydınlatır ve yorgun yorgun uyumakta olan bu olguları ayaklandırarak ortalığa göstermektedir.
Şimdiki bahtiyar neslin çocukları eski istibdat devirlerinde Anadolu’nun geçirdiği dehşet ve korkunç devirlerini kavrayabilmek için asırlarca için için ağlayan yüzbinlerce aile ocağını söndürmüş olan, hesapsız vatan evladının kanıyla ıslanan algulardan vilayetimize ait olanlardan birisini ve fırsat buldukça diğerlerini de yazacağım. Bu vaka Deli İbrahim devrinde vuku bulmuş ve Anadolu’yu kavuran Haydaroğlu haydutluğuna aittir. Haydaroğlu, yıllarca Anadolu’da bin bir macera peşinde dolaşan, hayatı baştan başa kan ve ateş ile sıvanmış olan bir şahsiyettir. Asi Haydaroğlu, vilayetimizde yetişmiş ‘Kara Haydar Mehmed’in oğludur.
Hammer’in verdiği mâlumata nazaran Haydaroğlu, Ali Baba zaviyesinde ansızın tutularak bütün adamları ile birlikte kılıçtan geçirilmiş olan babasının intikamını almak sebebi ile ‘Teke’ sancağında ilk tuğyan işaretini vermiştir.
Asi Haydaroğlu’nun tâbilerinden olup ‘Hamid’ sancağını ihtilale verdikten sonra oranın berat-ı hükümetini istemek üzere İstanbul’a gelmiş olan bir şahsı, şu suretle gösterdiği emniyet-i cesuranenin cezasını bularak zincire vuruldu. Anadolu ve Karaman valileri, Haydaroğlu üzerine yürümek için emir aldılar. Bu vaka 1057/1647 senelerinde idi.
Haydaroğlu, maktul olan Sadrazam Ahmed Paşa’nın bir sancak için kendisinden 30.000 kuruş aldığını iddia ederek taşkınlığa vesile ittihaz eylemişti. Haydaroğlu ve onun yardımcısı hükmünde olan Katırcıoğlu, Ilgın ve Akşehir arasındaki hıttayı (memleketleri) harap eylediler ve böylece acısı yıllarca sürmüştür.
Anadolu valisi Ahmed Paşa, Karahisar’a yakın yerde yapılan çarpışmada eşkıyayı mağlup etmiş ise de Sandıklı Ovası’nda çadır kurmak gibi tedbirsiz harekette bulunmuştu. Haydaroğlu, ansızın karargâhı basarak Ahmed Paşa’yı esir etmişti. Haydaroğlu ‘Birtakım korkaklara güvenip de başından geçmiş bir adamın önüne çıktığın için seni acemiliğine hürmeten bıraktım, haydi git, bir daha kullanamadığın askeri, galip gelemeyeceğin hasmın önüne çıkma’ diyerek Ahmed Paşa’yı soydu. Başında yalnız bir külah bırakarak atına binip gitmesini emreyledi. Fakat bu azatlığa Katırcıoğlu razı olmadı ve Paşa’yı takip ile yetişerek öldürdü ve askerini kendi sancağı altına aldı 1058/1648. Bunun üzerine Haydaroğlu’nu her kim öldürürse, kendisine bir sancak verileceğine dair etrafa emirler yazıldı.
Sabık Bosna Valisi Ömer Paşazade Mehmed Paşa’ya Anadolu Valiliği verildi. Dördüncü Murad silahdarı Sinan Paşazade’nin kardeşi olup Haydaroğlu’nu ortadan kaldırmaya memur edilmiş bulunan Mehmed Paşa’ya, bütün kuvveti ile eşkıyanın üzerine yürümesi emredildi. Abaza Hasan, Mahmed Paşa tarafından mütesellimlik ile Hamid Sancağı merkezi olan Isparta’ya gönderilmiş idi. Bu sırada Haydaroğlu, Karahisar’ı yağma etmiş ve Isparta üzerine yürümüştü. Ahaliden üç bin kuruş vergi istemişti. Ispartalılar, Haydaroğlu’nu emniyette zannettirerek aldatmak için emrine mütabaat edeceklerini vadettiler. Eşkıya reisi Isparta’ya yakın bir ovada gafilane paralara muntazır iken Abaza Hasan ansızın kendilerini bastırdı. Kavga arasında Haydaroğlu’nu uyluğundan ağır bir surette yaraladı. Haydaroğlu savaş meydanından kaçmış ise de bilahare yaranın tesiri ile saklandığı bir evde yakalandı ve esir edildi.
Haydaroğlu, İstanbul’a yaralı olarak gönderildi. Başarıklığına mükâfat olarak Abaza Hasan’a hilat giydirildi ve arzusuna göre yeni il için Türkmen Ağalığı’na yani Anadolu Türkmen Aşiretleri Ağalığı’na tayin olundu.
Evliya Çelebi’nin nakline göre Haydaroğlu, iki at koşulmuş bir tahtırevan içinde olarak İstanbul’a götürülmüştür. Başına bir sarı ipek mendil sarmış, henüz genç ve kuvvetli olmakla beraber aldığı yaralarından pek rahatsız idi.
Vaktiyle Evliya Çelebi, Erzurum’dan dönüşünde Ankara yakınında ‘Balinhisar Köyü’nde Haydaroğlu takımı tarafından tutulup bir zarara uğramaksızın bırakılmış idi. Hasan Ağa, Haydaroğlu’nun yiğitliğini görmüş ve onun cesaretine hayran olmuştu. Bunun için kendisine bir türlü kıymak istemiyor, mümkün olursa affettirerek o sırada devam eden Girit cengine göndermek istiyordu. Bunun için tedavisine çalışmış ise de cerrahlar ümidini kesmişlerdi. Bir gün Haydaroğlu yanındakilere: ‘Nice kuranlardan, badirelerden canımızı kurtarmış idik. Ama şimdi bu Hasan Ağa’nın sayesinde can kuşu uçacak gibi görünüyor’ demişti. Yanındakiler kendisini teselli yerinde ‘yarın seni huzura çıkaracaklar. Canıma kıyma, beni Girit’te Deli Hüseyin Paşa’nın yanına gönder. Din uğruna düşmana kılıç vurarak şehit olayım dersin’ demişlerdi. Haydaroğlu doğruldu ‘behey kardeşler! Ölüm olduktan sonra sızlanmak ne boynuma borç. Evvela ben bir can için minnet mi ederim’ diye cesurane mukabelede bulunmuştu.
Filhakika ertesi gün, Haydaroğlu, Sadrazam huzuruna götürüldü. Sadrazam Sofu Mehmed Paşa, Haydaroğlu’ndan niçin eşkıyalık ettiğini sordu. Haydaroğlu, Sadrazamı Mevlevî külahı ile görünce ‘Dede Efendi! Kurt oğlu kurt idim, kişi aldığına göre satar. Babasından anasından gördüğünü işler. El-Hükmü lillâh’ dedi. Sadrazam ‘bunca hazine malları nice oldu. Bu kadar senedir baban harami idi. Onun ve senin elde ettiğiniz hazinelerini nerede saklamış’ olduğunu sordu. Haydaroğlu şu cevabı verdi: ‘Bu, mahşerde olacak bir sualdir. Bu kadar kan döktüğüm, bu kadar şehirler yaktığım, bütün bu garet (yağma) etmiş olanlarımı birer birer itiraf etmek için midir? Koca üvezir! Gün akşamlıdır. Dün doğdum bugün ölürüm. Hemen sen işimi gör!...’ dedi. Sadrazam ‘Başüstüne’ cevabını verdi. Cellada, Haydaroğlu’nun idamını emreyledi. Haydaroğlu, Parmakkapı’da asıldı. Naima diyor ki: ‘Haydaroğlu asıldığı zaman sakalsız, henüz sarı bıyıkları gelmiş bir taze yiğit idi.’ Evliya Çelebi dahi: ‘Haydaroğlu, Parmakkapı’ya götürülürken iki yanına aslan gibi nigeran olduğunu nakil ile nihayet Haydaroğlu’nun babası Kara Haydar, yirmi sene önce Evliya Çelebi’den bir saat gasp etmiş, saat Kaya Sultan’ın yâdigârı imiş. Evliya Çelebi saatı bu defa oğlunda görmesi ile ‘bre Beyim bu saat benim idi’ demiş. Haydaroğlu ‘gerçektir, babam senin mülkün bana vermiş idi. Hasan Ağa’dan sor, yolda gelirken bu saat Evliya Çelebi’nindir der idim.’ Cevabını vererek saatı Evliya’ya iade eylemiştir.
Yine 1058/1648’de cülus eden Dördüncü Mehmed zamanında vuku bulan vakalardan birisini Hammer naklederken diyor ki:
Anasıl Tekeli olan ‘Deli Mahmud’ namında bir asi, Çelebipazarı kazasında ‘Konih Köyü’nü zapt etmiş ve bütün o tarafları dehşete vermiş idi. Bosna ve Hersek Valisi Hasan Paşa bunu kendi hududu arasına almak maharetinde bulunarak Deli Mahmud’u düşman toprağında cevalanlar yapmak ve esir getirmek hususunda istihdam ile istifade eylemişti.
Binaenaleyh Haydaroğlu’da böyle idare edileydi, tînetindeki şecaat ve cesaretten külli istifade edilebileceği muhakkaktı. Fakat o zaman ki hükümetin kötü idaresi yüzünden bu gibi cesur adamlardan istifade şöyle dursun külli miktarda zarar gördüğünü tarihlerde okuyoruz. (Süleyman Fikri Erten, TürkAkdeniz Dergisi, Haziran 1937, Sayı 3, safya 8-10)