ANTALYA’DA ABDALLIK, BEKTÂŞÎLİK VE ALEVÎLİK
(Yazı dizimizin konusu; Antalya Elmalı ve Demre’de türbeleri bulunan ve son dönemde Bektâşî/Alevî oldukları iddiası galat-ı meşhur hâline gelen Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Kâfi Baba’nın kendilerine ait olan veya kendi yazdıkları eserlerden hayatları ve tasavvufî görüşleriyle Bektâşî/Alevî olup olmadıkları konusunun açıklığa kavuşturulması üzerine olacaktır.)
Kaygusuz Abdal
Gaybî Bey, arkasından gelen atlılara: “Bundan sonra benim babam Abdal Mûsâ Sultan’dır. Siz olaya karışmayasınız. Hemen atımı ve elbiselerimi alın gidin” dedi.
Alaiyye/Alanya Beyi ve Gaybî Bey’in babası Hüsameddin Mahmud, Teke/Antalya Beyi’ne “Oğlumu alıkoydu” diye Abdal Mûsâ’yı şikâyet edince, Teke Beyi, Abdal Mûsâ’yı cezalandırmak istedi. En çok güvendiği Kılağılı Îsâ’yı çağırdı ve “Abdal Mûsâ’yı tut bana getir, nice kişidir göreyim…” dedi. Kılağılı Îsâ, Abdal Mûsâ’nın dergâhına geldi, edepsizce hareketleri sonunda, durdulamayan atının üzengisine takılı bir vaziyette parçalanarak öldü. Abdal Mûsâ’nın üzerine askerleriyle giden Teke Beyi’de atından düşerek ölünce olanları gören Gaybî Bey’in babası da Abdal Mûsâ’dan özür dileyerek, oğlu Gaybî Bey’e duâlar ederek Alanya’ya döndü.
Gaybî Bey, bundan sonra beyzâdeliği tamamen terk ve maddî hayatın âlâyişinden ferâgatla, dervişliği ihtiyar etmiş/seçmiş, zâhir âlemin kayıt ve alâkalarından nefsini uzaklaştırmıştı. Abdal Mûsa, Gaybî Bey’e bakarak; “Gaybî, kaygudan rehâ buldun, şimdiden girü adun Kaygusuz olsun” dedi. Bundan sonra Gaybî Bey, Kaygusuz diye anılmaya başlandı.
Kaygusuz Sultan, Abdal Mûsâ’ya kırk yıl hizmet eyledi, nasibini aldı, menzil ve merâtib sahibi oldu. Hacca gitmeye niyetlendi ve şeyhi Abdal Mûsâ’dan bir şiirle icâzet istedi. Abdal Mûsâ kalemi alıp Kaygusuz’a şöyle bir icâzetnâme yazdı:
“Bismi’llâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm!
Elhamdüli’l-lâhi’llezî ca’ale kulûbe’l-’ârifîne ilâ âhirihi. Her ne kim vardur cevâb içinde mestûr kıldu. Dahı buyurdı kim bizüm ile müşâhede kılmak murâd eyleyen Kaygusuz’a nazar eylesün. Ve bizden hayr duâ iltimâs eyleyen Kaygusuz’dan alsun. Safâ-nazarın ve himmetin recâ ve niyâz kılsun ve her ne diyâra ki ‘azm idüb (varsa) gerekdür ki, ol velâyetün erbâb ü a’yân ve ekâbir ve eşrâf ve agniyâ ve fukarâ, her kim olsa, mezbûr Kaygusuz’un üzerinde bir vechile nazar-ı inâyet ve merhamet ve şefkat dirig buyurmayalar (esirgemeyeler). Bu cânibün ri’âyet hâtırıçün ana ‘izzet ve hürmet kılalar. Anun kadem-i kudûmın kendülere minnet-i ‘azîmile ra’iyyet bileler; dîdârlarıyla müşerref olup safâ-nazar himmetiyle mugtenim olalar ve ana olan riâyet ve himâyet mahzâ bu cânibe olmış gibidür, şöyle bileler. Bâkî ne ola ki ma’lûm-ı sa’âdet olmaya ve’s-selâm.”
Kaygusuz, hocasının bu kıymetli icâzetnâmesini en uygun saklayacak yer olarak kalbini düşündü ve icâzetnâmeyi ayranın içine doğrayarak yedi. Abdal Mûsâ çok hoşuna giden bu davranışı karşısında Kaygusuz’a şöyle duâ etti: “Başka kimseler dışarıdan söyler, sen içinden söyleyesin.” Bu duâ ile birlikte Kaygusuz’un gönül gözü açılıverdi ve mânâ denizinde söylemeye başladı. Kırk dervîşanla birlikte Mısır’a yola çıktı. Mısır padişahının kör olan bir gözü onun duâsıyla açıldı. Kaygusuz ve dervişleri bütün erkânıyla hac farizasını yerine getirdikten sonra Medine-i Münevvere’de Peygamberimizin (s.a.v.) kabrini ziyaret ettiler. Kaygusuz, yedi gün kaldığı Medine’de, Efendimizin (s.a.v.) kabri başında Gevher-nâme adlı risâlesini söyledi.
Kaygusuz, hac dönüşü Şam, Şeyhun, Ma’arra, Serâkıb, Hân-ı Tuman, Halep, Akyol, Kilis, Ayıntab, Bağdad, Hille, Kûfe, Necef, Kerbelâ Medâin, Samarra, Musul, Nusaybin güzergahını takip ederek Abdal Mûsâ Tekkesi’ne geldiler. Kaygusuz, çok özlediği şeyhi Abdal Mûsâ’nın ellerini hasretle öptü, kendisi ve dervişeleri ona hediyelerini takdim ettiler. Kaygusuz, şeyhine kavuşmanın heyecânı ile şu şiiri söyledi:
Beglerimüz çıkdı Avlan üstine
O(n)lar gelür Sultân Abdâl Mûsâ’ya
Urum abdâlları hırka vü postun
Bağlar gelür Sultân Abdâl Musâ’ya
Urum abdâlları gelür dost diyü
Giydükleri nemed ile post diyü
Hastalar da gelür dermân isteyü
Sağlar gelür Sultân Abdâl Mûsâ’ya
...
Bir niyâzum vardur ganî keremden
Münkir bilmez evliyânun sırrundan
Kul Kaygusuz ayru düşmiş pîrinden
Ağlar gelür Sultân Abdâl Mûsâ’ya
Kaygusuz, tahminen 1444 yılında vefat etti ve Tekke’de Abdal Mûsâ’nın hemen yanına defnedildi.