(Yazı dizimizin konusu; Antalya Elmalı ve Finike’de türbeleri bulunan ve son dönemde Bektâşî/Alevî oldukları iddiası galat-ı meşhur hâline gelen Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Kâfi Baba’nın kendilerine ait olan veya kendi yazdıkları eserlerden hayatları ve tasavvufî görüşleriyle Bektâşî/Alevî olup olmadıkları konusunun açıklığa kavuşturulması üzerine olacaktır.)
Kaygusuz Abdal’ın Eserleri
Kaygusuz Abdal’ın manzum olarak; Dîvan, Gülistan, Mesnevî-i Evvel, Mesnevî-i Sânî, Mesnevî-i Sâlis, Gevher-nâme, Minber-nâme, Dolab-nâme, Salât-nâme; mensur olarak;Budala-nâme, Miğlâta-nâme, Vücud-nâme, Risâle-i Kaygusuz Abdal; manzum-mensur eserleri; Sarây-nâme ve Dil-guşâ’dır ve toplamda 15 eseri vardır.
2. Gülistan:Gülistan, Kaygusuz Abdal’ın manzum eserlerindendir. Kaygusuz eserini hak erenlerine veya bu yolda hissesi ve nasibi olanlara yazdığını belirtmektedir. İlk beyitlerinde “vahdet”e vurgu yapar ve bu menzile erişenlerin aşk yolunda canını terk edenlerin olduğunu söyler. Bu mânâyı anlayanlar ilm-i ledün sahipleri olan kâmil insanlardır. Kaygusuz’un, vahdet denizinden döktüğü cevherlerin müşterisi, onların kıymetini bilen sarraflardır ve bu cevherlerle sarraflar dükkan açarlar.
Kaygusuz, âlemlerin övüncü Muhammed Mustafa’nın şefaati ve erenlerin himmeti ile “lâ-mekân” kavramını anlatmaya ve ondan maksadın ne olduğunu açıklamaya başlar:“Öyle bir zamandır ki kâinat yok idi ve her sıfat Zât’ta (Allah da) gizli idi. Bütün varoluşa ve yaratılışa sebep Muhammed Mustafâ’dır (s.a.v.). Her hâl ilk önce onun yaratılması ile var oldu, ona Hak Sübhânehu nazar eyleyince terledi, su oldu, denizler yaratıldı. Sudan felekler, melekler, gezegenler, dünya ve içindekiler yaratıldı. Su ile dopdolu 50 bin yıl oldu kaldı cihan, Allah bir kul yarattı. 50 bin yıl daha geçti, Allah bilinemedi, yeryüzü yeşillenmeye başladı. Allah, yine ayağı sığıra, kulağı eşeğe, gövdesi koyuna, huyu ata benzer bir varlık yarattı. 50 bin yıl daha geçti ve Allah Âdem’i yarattı. Altı defa cihan doldu boşaldı. Yedincisi Âdem idi. Âdem göklerin esrârını, yedi kat yerin özelliklerini bildi. Nakıştan Nakkaş’ı bildi ve Allah’ın halifesi oldu.Azâzil hariç bütün gök ehli Allah’ın emri ile Âdem’e secde etti. Âdem’in topraktan olan cismine itibar ederek âsi oldu, secde etmedi ve şeytan oldu. Âdem cennete yerleştirilince orayı sevdi. Şeytan, cennette yasak olan buğdaydan yedirerek Havva’yı ve Âdem’i kandırdı. Üzerindeki elbiseler sıyrıldı, incir yaprağı ile örtündüler. Âdem ve Havva cennetten çıkarıldı, Âdem Dımeşk’e (Şam’a) indirildi, Havva Mekke’ye. Birbirinden 300 sene ayrı kaldılar, birbirlerini aradılar, bulamadılar. Âdem bu sürede hastalandı, ayağı sakatlandı, sakalı çıktı, Allah şifâ verdi. 300 yıl sonra Arafat da buluştular. İncir yaprağının sütünden pamuk yaratıldı ondan elbise yaptılar. Âdem’in cennetten getirdiği tohumları ektiler, sebze ve meyve oldu. Buğday da ekilenler arasında idi.
Âdem ile Havva’nın çocukları oldu. Âdem peygamber yerine Şît peygamber oldu, hakkı ve hakîkatı tebliğ etti ve yaşadı. Sam ise kendi nefsine uydu, âsi oldu. İnsanlık hak ve bâtıl üzere hareket eden iki bölüğe ayrıldı. Şît’ten sonra Nuh peygamber oldu, kavmine nasihat etti, dinlemediler, suda gark oldular. Nûh peygamberden sonra İbrahim peygamber oldu, Tanrılık dâvâsında olan Nemrûd’a hakkı tebliğ etti. Sonra Mûsâ peygamber oldu, Tevrat’ı getirdi. O da batıl yol da olan Firavun ile uğraştı. Mûsâ’dan sonra Dâvud peygamber Zebur’u getirdi. Sonra İsâ İncil’i getirdi. Sonunda batmayan bir güneş olan Mustafa doğdu. Yol gösterdi ve örnek oldu insanlığa kıyamete kadar. Onunla mucize ve peygamberlik sona erdi, kaldı velâyet.Velâyetsırrının sahipleri veliler, Mustafa ümmeti içinde keşf, kerâmet ve esrarın madeni oldular. Meşâyıhlar bu hâli bildiler ve halkı bu yola davet eylediler. Sabırla, kanaatla dünya için endişe etmediler, acı sözlere tahammül gösterdiler…”
Kaygusuz, Gülistan adlı eserinin diğer bölümlerinde, mürşid, derviş, seyr u sülük gibi tasavvufî konulardan bahsetmektedir. Gülistan adlı eserinde bir Mesnevî’yi nazarlarınıza arz edelim:
MESNEVİ
Fâ’ilâtünFâ’ilâtünFâ’ilün
İster-isen buncılayın mertebe
Bî-edeb olma hâzır ol edebe
Nireye baksan hâzır gör Allah’ı
Seni görmez sanmagıl sen ol şâh’ı
Edebi olanda olur dînîmân
Mustafâ’nunhadîsi budur hemân
Müslümân isen dînünehâzır ol
Tâ ki şeytân gönlüne bulmaya yol
Îmânun sakla ki şeytânalmasun
Gönlünde Hak kalsun gayrı kalmasun
Sâfî ol şöyle güneşdeneşkere
Gevher ol hem ma’den ol hem gevhere
Kibri terk eyle başundaniy hoca
İysâlûsı zerki ‘ayyâr ustaca
‘Ucb-ıla zerk ü sâlûslıksatmagıl
Sâfînesîbine ‘illet katmagıl
Göricekta’naurursundervîşi
Üstâdundan mı dutarsun bu işi
Akçe çok olsa i gönlün hoş olur
Olmayıcakyançukcagun boş olur
Melûl olursun hâtırunperîşân
Ne perîşânvîrân olursun vîrân
Zîrâ ki dînünîmânunakçedür
Akçe vübâgçevübâg u boğçadur
Hûblarun hû gice gündüz hayâli
Seni almış delüolmışsın deli
Sûfîdiyühalkun ‘izzet itdügi
Sanarun ahmaklar elin dutdugı
Zikr-i tesbîhün put olmış özüne
Tâatün perde olupdur gözüne
Bu hayâldüriy seni yoldan koyan
İybî-usûl seni usûlden koyan
Hasedsin özüne yokdurhîçcârun
Tâli’ün onmaz düşüpdürsitârun
İydirîgâgeçdi ‘ömrün bî-hâsıl
Rencûr u hastevünâşî kim ‘âkıl
Sana gerek idi şimdi bir tabîb
Derdüne ilâç kılaydı iyhabîb
Bağlayaydı datludürlü şerbeti
Gaflet ile bîmârolmışsın katı
Tertîb ide-y-idi sana gün-be-gün
Tâ ki ‘âkıl ola-y-idüniycünun
Sen bu derddenkurtulıbilsenhemân
Mekânunolurdısenün lâ-mekân
Üste sen şöyle giriftârmübtelâ
Boynuna düşmişnigâhun bu belâ
Debrenesidahıçâren kalmadı
Tükendi ilâç medârun kalmadı
Bî-hâsıl geldün gidersin bî-hâsıl
Zulmete düşdünbilünce yok delîl
Peygamberün kim dînünnedür ‘aceb
Edebün yok bî-edebsinbî-edeb
Ehl-i dîn olsan olurdıakranun
‘Acebegerdînün var ise senün
Hîçmürebbîgörmedün mi iy kişi
Görişdi virdi sana Hak sağ düşi
Gözün açıla göreydünhâlüni
Anlayıbilürolaydunyolunı
Divşüreydünönünikendüzüne
Başda kim çâre kılaydın özüne
Kalmayadun şöyle sayrubî-çâre
Perîşânhâtırı işinden âvâre
Her ne-y-ise ma’lûmoldı vay hâlün
Bir yana oldı bu yanlış hayâlün
Sen bu zahmetden halâs ol tastamâm
Dahı kalmadı cânundagussagâm
Bir duru gel gözüni aç iy kişi
Endîşeden geç ko ahı teşvişi
Zî-hayıf kim şöyle kalasın bîmâr
Rencûr u hastegarîb-i bî-timâr
Vardı gitdi bile gelen yoldaşun
Sen henûzkaldırabilmezsinbaşun
Hastalıgunrenc ü gafletdürhemân
Dahı nesebin yok durugeliycivân
İnsân isen malûm oldı kim işün
Hayvân isen görinüpdürcümbişün
Bir gözün aç beşâret çaldı malun
Hayvân isen dur ki yüklendi yükün
Âdem isen sen bu hayvânlıknedür
Sen neredesin bu âdem kandadur
Ger dîv isen der-beyâbânduryirün
Âdem isen bilgil ahı mikdârun
Gözün aç bak kim görindicân ili
Delîlgörindigözetgil delîli
Her ne ki vardurgörindieşkere
Güneşünşu‘lesidüşdi her yire
İrteoldı bir durugeliyrefîk
Bahîlolmagıl özüne iyharîk
Münâdiçagırdıgörindinişân
Menzile irişdikondıkârubân
Perde gitdisultânıgörditâlib
Ba‘îd iken menzili oldıkarîb
Cânilidür anda sıgmazkîl ü kâl
Sen ü ben ü zen ü ferzend mülk ü mâl
Acımagdoymag u gülmek aglamak
Küllî Hak’dursıgmaz anda gayr-ı Hak
Meclisi cândursâkîsipâdişâh
İlâhî sohbetdür hâkim ol İlâh
Kanda baksan görinennûrdurhemân
Nûra gark olmışbi-küllî cism ü cân
Cümle nûrdandurâlât-ı meclisün
Bir olmışcânınûr ile herkesün
Evliyâenbiyâolmışlarharîf
İlâhî sohbet iderler hoş latîf
Yokdur anda bu cihân mertebeleri
Cümlesi nûra karışmış nûrları
Nûr ile yeksânolupdur her sıfât
Nûrgörinürçâr ‘anâsır şeş cihet
Zâhir ü bâtın bi-küllî nûrhemân
Nûrgörinürdahıgörinmezcihân
Mest-i elestolmış anlar nûr ile
Cümlesi birlige batmış bir ile
Birlik olmışlarhemân cümle gönül
İkilikdenyokdur anda kâl ü kîl
Ol nûruntecellîsinden ay ü gün
Dâ’imâ gezer cünûnolmışcünun