ANTALYA’DA ABDALLIK, BEKTÂŞÎLİK VE ALEVÎLİK
(Yazı dizimizin konusu; Antalya Elmalı ve Finike’de türbeleri bulunan ve son dönemde Bektâşî/Alevî oldukları iddiası galat-ı meşhur hâline gelen Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Kâfi Baba’nın kendilerine ait olan veya kendi yazdıkları eserlerden hayatları ve tasavvufî görüşleriyle Bektâşî/Alevî olup olmadıkları konusunun açıklığa kavuşturulması üzerine olacaktır.)
Kaygusuz Abdal’ın Eserleri
Kaygusuz Abdal’ın manzum olarak; Dîvan, Gülistan, Mesnevî-i Evvel, Mesnevî-i Sânî, Mesnevî-i Sâlis, Gevher-nâme, Minber-nâme, Dolab-nâme, Salât-nâme; mensur olarak; Budala-nâme, Miğlâta-nâme, Vücud-nâme, Risâle-i Kaygusuz Abdal; manzum-mensur eserleri; Sarây-nâme ve Dil-guşâ’dır ve toplamda 15 eseri vardır.
3. Mesnevî-i Sâlis (Üçüncü Mesnevî): Mesnevî’nin; Almanya Marburg Üniversite Kütüphanesi, Ankara Milli Kütüphanesi no. 167 ve 645 ve Süleymaniye Kütüphanesi Haşim Paşa Bölümü no. 19’da birer nüshası bulunmaktadır.
Kaygusuz Abdal, Mesnevî’ye “Gizli bir hazine idim, bilinmeyi murâd ettim ve âlemi yarattım” ezelî sırrıyla âlemin yaratılışını ve vahdet-i vücudu anlatarak başlamaktadır. Sonra Kaygusuz Abdal, birlik âlemini şöyle vasfetmektedir: Âlem cevâhiri mutlaktır ve her türlü sadâdan “Ene’l-Hak” duyulmaktadır. Her şey birlik içerisindedir ve birdir. Birlik alâmetinin nişânı herşeyin Mûsa ve her yerin Tûr olması, Kâf ile Nûn’un birlikte yazılmasıdır. Birlik ile, bütün zıtlar tevhîd olmuş; her gece Kadir Gecesi, her gün bayram, telli çalgı ile neyin sesi, Hüdhüd ile Simurg, uzak ile yakın bir olmuştur. Birlik ile yâr ile ağyârın yolu aynı oldu, kul ile şâh tek oldu, ayrılık ile kavuşmanın arasında perde kalmadı. Vahdeti bulanlar halvete çekildi, mâşûkuyla halvet fırsatına erişti. Toprağın yetiştirdiği herşey gül oldu, bütün denizler âb-ı hayat, her yer bülbül sesleriyle doldu.
Kaygusuz Abdal, Mesnevîsi’ne Âdem’in önemini anlatarak devam eder: Bütün sırların sûreti âdem’de yazılıdır, iki cihânın sırrı âdemde mevcuttur, âdem aynadır, aynaya bakanlar ve âdem’i bilenler pür-nûr olurlar. Bu kadar kıymetli birinin kendisini bilmemesi ve tanımaması ne acayip bir iştir. Tılsım, ilim, hikmet, sıfat, zât hepsi âdemde toplanmıştır. Âdem lâ-mekândır, ebed sırrı âdemdedir, cümle sûretler ve canlar ondadır. İnsan, bütün bu kıymetlerden nasıl gâfil olabilir, gözünü açmalı, özünü görmelidir. Birlik güneşinde karanlıklar yok olur, aynada her şey görünür. İşte sen, özünü görsen benzersiz olduğunu anlarsın.
Kaygusuz Abdal, tekrar birlik/vahdet-i vücûdu açıklayıp emsalsiz nimet ve kıymetlerini saydıktan sonra hayânın imandan olduğunu ve her yerde hâzır ve nâzır olan Allah’a karşı insanın edebini takınması gerektiğini, edepsiz kişinin nasipsiz olduğunu anlatır. Kaygusuz Abdal, bütün dertlerin çaresinin aşk olduğunu söyledikten sonra nefsine yenik düşenlerin hallerini şöyle vasfeder: Nefsine kapılan Hakk yolundan sapar, sağını solunu bilmez, kanadı kesilmiş kuş gibi döner durur. Bu kişiler dünya arzusunda fareler gibidir, dünyaya taparlar, görünüşleri âdemdir, özleri ise hayvan. Bunlar dünya hevesine öyle kaptırmıştır ki kendilerini bir akçeye dininden dönerler, ölüyü mezarından çıkarırlar, aklı şaşmış, kendini kaybetmiştirler. Muhammed (s.a.v.): “Dünya leştir” buyurmuştur, ona “kardeş” demezler. Dünya kimseye yâr olmamıştır, onun Kârûn’a, Dakyanus’a, Nemrud’a ne yaptığını biliyorsun. Dünyadan kimse muradını alamaz, önce yüzüne güler sonra boğazını keser, herkesi mat eder. Dünyaya gönül verilmez, veren yanılmıştır. Dünya safâsına aldanma, aç gözünü, bu tuzaktan kurtul. Sen lâ-mekânsın, şahbaz ol bu yolda, maksadın hâsıl olsun. Devlet güneşin doğsun, hakkı bâtıldan ayırasın.
Kaygusuz Abdal, birlik, aşk ve âdemin özelliklerinden anlatıp, nasihatler ettikten sonra Mesnevîsi’nin tamamlamaktadır. Teberrüken Mesnevî’den birkaç beyit arz edelim:
Zevâl anadur ki ‘ışkı bilmez
‘Işk âyinesin ‘ışkile silmez
Hayvân gibi nefsine kalupdur
Bu nefs-i zâlim anı alupdur
Şöyle kim anı çıkardı yoldan
Fark eyleyimedi sag u soldan
Kanadı kesilmiş kuşa döndi
Dünyâ talebinde mûşa döndi
Dünyâyı sever îmânı oldur
Cânınun içinde cânı oldur
Sûreti âdemdür özi hayvân
Bir akçeyi ‘aziz tutar atından
Dünyâ hevesine şöyle düşmiş
‘Ömri bî-haber gâfil savuşmış
Dünyâdur anun dîni îmânı
Bir akçe içün söyler bin yalanı
Bir pulı yeg sever kardaşından
Bir akçe içün geçer başından
Bir akçe içün döner dîninden
Ölüyi çıkarur oyar ininden
Dünyâya zîrâ dînin virüpdür
Dünyâya andan eli irüpdür
Dünyâ hevesine şöyle düşmiş
Bî-çâre ömüri ‘aklı şaşmış
Bir işde sanur özin ol ahmak
Bir dâne içün bin kurar fak
Tanrı’yı hâzır görüp utanmaz
Gaflet ile uyuyup uyanmaz
Dünyâya cîfe didi Muhammed
Dünyâya dimezler ahî devlet
Dünyâ Kârûn’a ne vefâ kıldı
Ya Dakyanus’a ne cefâ kıldı
Ya Nemrûd’a n’eyledi bilürsin
Sen dünyâ içün niçe ölürsin
Dünyâ senün ile bâkî kalmaz
Dünyâdan kimesne murâd almaz
Evveli şîrîn hoş safâdur
Âhir bekâsı yok bî-vefâdur
Evvel kişinün güler yüzine
Sonra bıçak çeker boğazına
Evveli latîf şöyle ma’mur
Âhiri sokar g.tün ç.kündür
Satrancile üter her meliki
Âhir mât ider her bir çâpüki
Her kime sunarsa bir piyâle
Sonunı irgürür bin melâle
Fitnesi öküşdür emîn olmaz
Çün dünyâ yalandur ki çin olmaz
Dünyâya gönül viren yanıldı
Dünyânun adı yalan anıldı
Evvelîde gösterür bir ‘izzet
Sonunda kılur bin cevr ü mihnet
Her dürlü fesâd bu dünyâdandur
Bu kasd u garaz bu dünyâdandur
Olar kim yol azdı gümrâh oldı
Dünyâ sebebinden nedür âh oldı
Dünyâ safâsına aldanursın
Dünyâyı bâkî kalur sanursun
Bir gün kimin ile yâr olursa
Bin cevr ider peygamber olursa
Dünyâdur adı budur pîşesi
Râhatına degmez endişesi
Dünyânun adına didiler hîç
Hîç degülisen bu dünyâdan giç
Nice bir gâfilsin bu hâlden
Bir gün geçemezsin bu hayâlden
Gaflet duzagı seni dutupdur
‘Ömrün bî-haber gâfil ütüpdür
Var var özüne müdâra eyle
Gaflete dutuldun çâre eyle
………………………………
Kes bu duzagı ki kurtulasın
Ömrün hâsılı safâ bulasın
Kaygusuz Abdal gör ne söyledi
Tuhaf acâ’ib hikâyet eyledi
Sayuklar meger kim düş görüpdür
Bir iş içinde iş görüpdür
Varlugı koyuban ere yitdi
Bî-hüner idi hünere yitdi
Abdal Mûsâ’ya kul oldı cândan
Çekdi elini iki cihândan