ANTALYA’DA ABDALLIK, BEKTÂŞÎLİK VE ALEVÎLİK
(Yazı dizimizin konusu; Antalya Elmalı ve Finike’de türbeleri bulunan ve son dönemde Bektâşî/Alevî oldukları iddiası galat-ı meşhur hâline gelen Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Kâfi Baba’nın kendilerine ait olan veya kendi yazdıkları eserlerden hayatları ve tasavvufî görüşleriyle Bektâşî/Alevî olup olmadıkları konusunun açıklığa kavuşturulması üzerine olacaktır.)
Kaygusuz Abdal’ın Eserleri
Kaygusuz Abdal’ın manzum olarak; Dîvan, Gülistan, Mesnevî-i Evvel, Mesnevî-i Sânî, Mesnevî-i Sâlis, Gevher-nâme, Dolab-nâme, Salât-nâme, Minber-nâme; mensur olarak; Budala-nâme, Miğlâta-nâme, Vücud-nâme, Risâle-i Kaygusuz Abdal; manzum-mensur eserleri; Sarây-nâme ve Dil-guşâ’dır ve toplamda 15 eseri vardır.
14. Saray-nâme: Kaygusuz Abdal’ın manzum-mensur iki eserinden biri olan Saray-nâme’nin Marburg Kütüphanesi’nde 1, Ankara Genel Kütüphane’de 2 ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde 1 olmak üzere dört nüshası bulunmaktadır. Allah Teala’nın yarattığı ve sahibi olduğu evrenin bir saraya benzetildiği ve içindeki insanların her birinin farklı işlere daldığı ve evreni yaratandan gafil oldukları konusunun işlendiği eser bir şiirle başlamaktadır. Halkı gaflete düşüren, her tarafında nakış ve süslemeler olan evrenin süsüne ve alayişine kapılarak asıl bütün özellikleriyle ve güzellikleriyle evreni yaratanı düşünmemeleridir. Evrenin sahibi ve asıl padişahı olan Allah’ı tanımak ve aramak gerektiği ve bu Padişahında insanda gizli olduğu vurgulanmaktadır Saray-nâme’de.
Kaygusuz Abdal eserinde, evrenin yaratılmasından sonra insanın yaratıldığını, insana akıl nimetinin lütfedildiğini, evrendeki herşeyi insanın hizmetine verildiğini, Allah’ın peygamberler göndererek insanları irşad ettiğini anlatmaktadır. İnsan Allah’ın halifesidir, bununda işaretleri şunlardır: Allah’tan korkması, peygamberden utanması, evliyayı kabul etmesi, Hakk’tan başka işlerden uzaklaşması, bakınca ibretle bakması ve baktığı her yerde Allah’ı görmesi, konuşunca hikmetle konuşması, yâre yoldaş olması, komşusuna emin olması, ulu’l-emre uyması, Allah’tan ümidini kesmemesi, menzile yol ile, yola ise erkân ve şartları ile varması, cahillere ilimle söylemesi, ârifler huzurunda ise sükût etmesidir.
Bu sarayda vekâleten, Allah’a hilafetinden dolayı padişahlık insanındır ve bu saraya insanlar Allah’a ibadet etmek, kul olmak için gönderilmişlerdir. İnsan olan sarayın nakış ve süsüne takılı kalıp aldanmaz, Allah’ın hikmetlerini görüp O’nunla meşgul olur. Nefislerine uyup mal, mülk, şan ve şöhret peşinde olmaz, bir mürşide boyun verip içlerinde gizli olan hazineyi keşfeder.
Bu sarayın ilk halifesi Muhammed Mustafa’dır (s.a.v.) ve Allah bu evreni yarattığından beri Muhammed Mustafa (s.a.v.) gibi bir kâmil insan bu cihana gelmemiştir ve gelmeyecektir. Muhammed Mustafa (s.a.v.) bu saraya gelince hemen bel bağlayıp kulluğa durmuş ve üstün derecelere erişmiş, Mirac’a bu sarayda varmış, her türlü hünere bu sarayda ulaşmıştır. Ali’ye Zülfikar, Eyyüb’e sabır, Musa’ya Tur bu sarayda verilmiştir. İnsan da bu sarayda Muhammed Mustafa (s.a.v.) ilmi ve sünneti ile Hakk’a varan yolu bulur. Bu âlem bir kervansaraydır, konan göçer. Bu âlem Allah’ın nazargâhı, insanın gezinti yeridir, asıl yurdu değildir.
Kaygusuz Abdal; “Ârif ile beraber ol, kendini bilmeyen kişiden uzak ol, sıdkın İbrahim (a.s.) gibi, ahlakın Muhammed Mustafa (s.a.v.) gibi, perhizkârlığın İsa (a.s.) gibi, sabrın Eyüp (a.s.) gibi, yol gözetmen Veysel Karani gibi, divânelikte Behlül gibi ol. Marifet âlemini keşfeyle, menzile tarikat ile var, uluların katında edepsiz olma. İbadetin aslı hak olmayan işlerden uzak durmandır” açıklamalaırndan sonra şu şiiriyle Saray-nâme’yi tamamlar:
Her hâl içinde Hakk ile bir ola
Gayrı koya Hakk’a müntazır ola
Ululara ihtilâf eylemeye
Vezn ile söyleye lâf eylemeye
Bâb-ı cibretden açıla gözleri
Hikmet aslı ola cümle sözleri
İnsân ola hayvâna yol bildüre
Yol içinde ‘ilm ile hâl bildüre