ANTALYA’DA ABDALLIK, BEKTÂŞÎLİK VE ALEVÎLİK
(Yazı dizimizin konusu; Antalya Elmalı ve Finike’de türbeleri bulunan ve son dönemde Bektâşî/Alevî oldukları iddiası galat-ı meşhur hâline gelen Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Kâfi Baba’nın kendilerine ait olan veya kendi yazdıkları eserlerden hayatları ve tasavvufî görüşleriyle Bektâşî/Alevî olup olmadıkları konusunun açıklığa kavuşturulması üzerine olacaktır.)
Kaygusuz Abdal’ın Eserleri
Kaygusuz Abdal’ın manzum olarak; Dîvan, Gülistan, Mesnevî-i Evvel, Mesnevî-i Sânî, Mesnevî-i Sâlis, Gevher-nâme, Dolab-nâme, Salât-nâme, Minber-nâme; mensur olarak; Budala-nâme, Miğlâta-nâme, Vücud-nâme, Risâle-i Kaygusuz Abdal; manzum-mensur eserleri; Sarây-nâme ve Dil-guşâ’dır ve toplamda 15 eseri vardır.
15. Dil-güşâ: Kaygusuz Abdal’ın manzum-mensur eserlerinden olan Dil-güşâ’nın Marburg Kütüphanesi’nde 2, Ankara Genel Kütüphane’de 3, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi’nde 1, Ankara Etnografya Müzesi Kütüphanesi’nde 1, İstanbul Belediye Kütüphanesi’nde 2, İstanbul Millet Kütüphanesi’nde 1, Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi’nde 1, Nûruosmaniye Kütüphanesi’nde 1, Süleymaniye Kütüphanesi’nde 3, Bursa Genel Kütüphanesi’nde 1, yani toplamda 16 yazma nüshası bulunmaktadır.
İlm-i Ledünni, kâmil insan ve vahdet-i vücûd konularının anlatıldığı mesnevî tarzındaki bir şiirle başlayan eser, kelâm-ı kibardan olan “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözünün açıklaması yapılır. “Nefs” kelimesini üzerinde duran Kaygusuz Abdal, nefsin Adem’in vücudunda olduğunu, neresinde olduğunun ise bilinmesi gerektiğini ifade eder. Ademin vücudu âlemde olan herşeyin var olduğu on iki kapılı bir şehirdir. Bu kapıların bazısı daima açıktır, bazısı daima kapalıdır, bazısı bazen açılır bazen kapanır. Adem vardır hazinedir, mamurdur, özünü bilmezse yoksuldur. Adem vardır özünü bilir, cümle varlığı kendi şehrinde bulur, emin olur. Adem vardır, sureti Ademdir, sıfatı mutlak nurdur. Adem vardır, niteliği hayvandır, Adem vardır, özünü bilmiştir, işte o sultandır.
Gel iy ârzû-yı vasl-ı cân kılanlar
Vücûd u sebâtını vîrân kılanlar
Görenler cânı âşikâre vücûdda
Münâcât eyleyenler her sücûdda
Kamu şeyde Hakk’ı cayân görenler
Demini her nefes Hakk’dan uranlar
İkilik duzağından kurtulanlar
Bir ile birlik idüb bir olanlar
Vücûdun cân gibi ‘azîz idenler
Özin bilüb işin temîz idenler
Hakk ile vücûdunda bilüşenler
Vücûdun katresi bahre düşenler
Özini Hakk’dan ayrı görmeyenler
Özinden Hakk’ı gayri görmeyenler
İrüşüb menzile sâkî olanlar
Fenâsız tâ ebed bâkî olanlar
Bî-hicâb Hakk ile vuslat olanlar
Sıfât-ı zâta irüb zât olanlar
Beni görün nice menzile irdüm
Ne isterem neyi buldum ne gördüm
Bu meclisin arasında sır oldum
Hemân ben dahi bunlardan bir oldum
İrişdüm bâki menzile hakîkât
Vâhid oldı ne biliş kaldı ne yâd
Bunı didi ser-âgâz itdi dervîş
Bu meclisde bu haberi kodı biliş
Dil-güşâ’nın devamında Farsça bölüm ile başlayan dervişin sözleri Türkçe devam etmektedir. Derviş’in uğradığı bir meclisi ve kendisine sorulan bir soru üzerine kendisinin de katıldığı meclisteki konuşmaları aktaran Kaygusuz Abdal şunları söyleyerek bir şiir ile Dil-güşâ’yı tamamlar: Ey yol sâlikleri, ey Şâh’ın tâlipleri, ey Allah’a itaat edenler, kimin için ibadet ediyorsunuz ve bu zahmetleri niçin çekiyorsunuz. Allah ne yaptığınızı biliyor. Siz Hakk’ı kendi şehrinizin dışında arıyorsunuz. Kıldığın namaz, yaptığın niyaz, itaat ve ibadet Allah’ın varlığına şahitlik ediyor. Bunları Allah için yapıyorsun. Allah’ın bunları kabul etmesini ve rahmet etmesini istiyorsun. Allah, kulunun yaptığı her iyiliğin mükafâtını verecektir. Bu böyleyken niçin gâfilsin ve bütün gücünü bu dünya için sarf ediyorsun?
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
«Cinleri ve insanları bana ibadet etsinler diye yarattım.» Bu sözün manasını anlamaya çalış. Eğer kulsan niye gâfilsin? Eğer sultansan niye korkuyorsun? Doğruyu yanlıştan ayırt edebilen bir insan olmak istiyorsan perhiz ehli ol ve her işin peşinden koşma. Büyüklere hizmet et, küçüklere karşı şefkatli ol. Bencil olma. Aşk derdinden gâfil olma. Allah’ı kendi vücudundan dışarıda arama. Çünkü bulamazsın. Giydiğin insanlık elbisesini ganimet bil. Bildiğini yerinde söyle. Bilmediğini sor. Herkese dürüst davran. Kendini beğenmişlerden olma. Bir şey kaybetmişsen onu ara. Kaybetmediğin bir şey için isyan etme. Gündüzü götüren, geceyi getiren, bazen karanlığı, bazen, aydınlığı ortaya çıkaran, bu cihanı hâlden hâle sokan kuvvete sahip olan Allah’a asi olma.
O hâlde ey tâlip, zâhiri, bâtını, önceyi, sonrayı kendi şehrinin dışında arama. Çünkü senin dışında bir şey yoktur. Varlık sahibi eşyada vardır. İnsanlar arasında öyleleri vardır ki ruhları güneş gibi aydınlıktır. Öyleleri de vardır ki bu hikâyeden haberleri yoktur. Bu her iki grup da dünyayı kendilerine göre hissederler. Âşıklar arasında öyleleri vardır ki, aradıklarını kendilerinde bulmuşlar ve emniyete kavuşmuşlardır. O halde ey Hakk’ı arayan kimse, o bütün şeylerde vardır. Eğer Hakk’ı istiyorsan, onu her yerde araman gerekir. Çünkü zerreden güneşe, katreden ummana, yerden göğe kadar her yerde Hakk vardır. Sözün kısası tevhid ehli Hakk’ı her yerde görür. Ey tâlip, sen birkaç günlük insanlık elbisesi giyince mağrur oldun. Kim olduğunu neyin peşinde olduğunu unuttun. Bütün bu yerlerin, göklerin, gecenin ve gündüzün hayalî şekilleri senden kaynaklanmaktadır. Sen her şeyin manasısın. Eğer bu durumdan haberdar olursan, menziline varmış ve müşkilini halletmiş olursun. İnsanlık elbisesi giymenin maksadı Allah’ı bilmek, Peygamber’i bilmek ve kendini bilmektir. İnsan ile hayvan arasındaki fark, insanın akla ve fikre sahip olmasıdır. (Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdâl Külliyatı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2021)