ANTALYA’DA ABDALLIK, BEKTÂŞÎLİK VE ALEVÎLİK
Yazı dizimizin konusu; Antalya Elmalı ve Demre’de türbeleri bulunan ve son dönemde Bektâşî/Alevî oldukları iddiası galat-ı meşhur hâline gelen Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Kâfi Baba’nın kendilerine ait olan veya kendi yazdıkları eserlerden hayatları ve tasavvufî görüşleriyle Bektâşî/Alevî olup olmadıkları konusunun açıklığa kavuşturulması üzerine olacaktır.
Hacı Bektaş Velî’nin Eserleri -4-
Hacı Bektaş Velî tasavvuf, ahlak, nasihat ve dîni konularda Türkçe, Arapça ve Farsça birçok eser kaleme almıştır. Eserlerindeki muhtevâ, Ahmed Yesevî’nin hikmetleriyle büyük benzerlik göstermektedir. Araştırmalar sonucu kaynaklarda Hacı Baktaş Veli’ye âit olduğu rivayet edilen eserler şunlardır:
Besmele Şerhi, Fatiha Sûresi Tefsiri, Makâlât, Kitâbü’l-Fevâid, Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye, Şathiyyât, Nesâyıh-i Hacı Bektaş Veli (Nasihatler), Üssü’l-Hakîka, Hurde-nâme.
6. Şathiyyât: Şathiye, sûfînin sekr, vecd, cezbe, galebe, inbisat, istiğrak, cem‘, fenâ ve tevhîd-i zâtî gibi kendini kontrol edemediği tasavvufî haller içinde söylediği sözlerdir. Bâyezîd-i Bistâmî, Sehl et-Tüsterî ve Hallâc-ı Mansûr ilk dönem tasavvufunda şathiyeleriyle en çok tanınan sûfîlerdir.
Abdülbâki Gölpınarlı, Hacı Bektaş’a ait iki sayfa civarında tutan bir şathiyesinden bahsetmiştir. Eserin nerede olduğuyla ilgili herhangi bir bilgi mevcut değilken, m.1680 yılında Enverî mahlası bir müellif tarafından nazım ve nesir olarak “Tuhfetü’s-Salikîn” adıyla şerh edildiğini ve eser hakkındaki sınırlı bilgileri Gölpınarlı’dan öğrenmekteyiz. Gölpınarlı, HacıBektaş-ı Velî'nin iki sayfa tutarında şathiyesinin varlığından bahsetse de bu risalenin nerede olduğuyla ilgili bir malumat vermemiştir. XIII. yüzyılın dil özelliklerini yansıtan, Türkçe kaleme alınan risalelerin Barak Baba'nın şathiyesiyle benzerlikler gösterdiğini, 1091/1680 tarihinde Enverî maslahlı Hurûfî ve Nakşî meşrepte bir müellif tarafından nazım ve nesir karışık olarak “Tuhfetü's-Sâlikîn” adıyla şerh edildiğini belirtmiştir.
Cengiz Gündoğdu, İSAM Ktp.’nde fotokopi halinde Gölpınarlı'nın ismini taşıyan metinde Mevlânâ Müzesi, A. Gölpınarlı yazmaları, nr. 182'de kayıtlı, 1229/1814 tarihinde Mustafa Ağa tarafından istinsah edilen şerhin başında “Şerh-i Rumûzât-ı cenâb-ı Enverî ve hüve's-Sultan Haci Bektâş-ı Velî” kaydı konulmuş olduğunu söyler. Şâmîzâde Şeyh Mustafa adlı bir nakşi şeyhin, oğlu Genc Ali ve halifesi Köstendilili Ali Çavuşzâde Şeyh Said b. Mustafa'ya eserin şerh edilmesini istemesinin ardından yapılan şerhin 1192/1778 tarihinde tamamlandığını, içerik açısından şerhin Sünnî inançları ve Nakşibendî geleneğin görüşlerini yansıttığını, Muâviye'ye dil uzatanların, adının söylenişine benzediği için mavi renkli elbise giymeyenlerin hoş görülmediğinden bahsediliğini ifade eder. Gölpınarlı'nın eserin Hacı Bektaş-ı Velî'ye ait olabileceğini ihtimalini belirttiğini ancak şerhe şiirleri karışan Enverî'ye aidiyetinin daha muhtemel olduğunu nakletmektedir.
7. Nesâyıh-i Hacı Bektaş Veli (Nasihatler): Hacı Bektaş’a aidiyeti kanıtlamamış bu eserin varlığından M. Esad Coşan bahsetmiştir. Coşan, eserin Hacı Bektâş İlçesi Halk Kütüphanesi 29 numarada kayıtlı nüshada, Dedemoğlu tarafından “Akâid-i Tarikat”ı müteakiben Hacı Bektâş nasihat ve vasiyetlerinin kaydedildiğini belirtmiştir. Ayrıca İstanbul Arkeoloji Kütüphanesi 891’de kayıtlı Mecmuatü’r-resâil içinde tamamlanamamış bir Hacı Bektâş Nasâyihi olduğunu da söylemiştir. Bu nasihatlerin Hacı Bektaş’a aidiyetini tespit etmek mümkün olmamıştır.
Hacı Bektâş-ı Velî’nin Diğer Eserleri:
Gölpınarlı, Hacı Bektâş’ın Hadis-i Erbaîn gibi ona atfedilen eserlerinden yine eserlerin yerlerini belirtmeden bahsetmiştir. Hünkâr’a ait olduğu söylenen birtakım şiirlerin Hacı Bektâş’ın nefes evladı sayılan Bektaş Çelebi’ye ait olmasının muhtemel olduğunu Coşan’dan öğrenmekteyiz. Son olarak Hurde-nâme ve Üssü’l-Hakîka adlı eserlerinin de olduğu bazı araştırmacılar tarafından ifade edilmiş olsa da şimdiye kadar bu eserlerin hiçbir nüshasına rastlanılmaması eserlerin niteliği ve Hacı Bektaş-ı Velî’ye aidiyeti hakkında bir yargıda bulunmamızı engellemektedir.
Hünkâr’a aidiyeti tartışılan bir başka eser ise Emânet-i Hazret-i Pîradlı risaledir. Risale üzerinde transkripsiyon çalışmasında bulunan Kozan, eserin m.1700’lü yılların ilk çeyreğinde Osmanlıca olarak istinsah edildiğini, eserin üslup itibariyle genel anlamda Hacı Bektâş-ı Velî’nin diğer eserlerinde rastlanmayan İmam Cafer-i Sâdık ile On İki İmamı ve On Dört Masumu pak bilmek gerektiği gibi konulardan bahsedilmesi, Muaviye b. Ebi Süfyan hakkında hakaret ifadelerinin bulunmasından ve risalede geçen “Hazreti Pîr Hünkâr el-Hâcı Bektâş-ı Velî’yi cümle pirlerden evvel bilüp amel etmeli” ifadesinden bu risalenin doğrudan Hacı Bektâş-ı Velî tarafından kaleme alınmadığı, aksine sonraki bir dönemde müstensih tarafındanderlendiğini belirtir. Farklı din ve mezheplere kin ve nefret ifadelerini eserlerinde hiç kullanmayan Hacı Bektâş-ı Velî’nin eserlerinde kullandığı üsluba da benzemeyen risale, muhtemeldir ki Şia’nın İmâmiye/İsnâ Aşeriye/Câferiye mezhebine mensup bir şahıs tarafından kaleme alınmış olmalıdır.