ANTALYA’DA ABDALLIK, BEKTÂŞÎLİK VE ALEVÎLİK
(Yazı dizimizin konusu; Antalya Elmalı ve Demre’de türbeleri bulunan ve son dönemde Bektâşî/Alevî oldukları iddiası galat-ı meşhur hâline gelen Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Kâfi Baba’nın kendilerine ait olan veya kendi yazdıkları eserlerden hayatları ve tasavvufî görüşleriyle Bektâşî/Alevî olup olmadıkları konusunun açıklığa kavuşturulması üzerine olacaktır.)
Abdal Musa
Bursa’nın fethinden önce Buhara’dan Anadolu’ya gelen kırk abdaldan biridir Abdal Musa.
Abdal, dünya ilgilerinden kurtularak kendisini Allah yoluna adayan ve ricâlü’l-gayb (gayb erenleri) diye adlandırılan evliya zümresi içinde yer alan sûfî veya erenlerdir.
Abdalân-ı Rûm yani Anadolu Abdalları, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda, Gâziyân-ı Rûm/ Anadolu Gazileri (veya alp-erenler), Âhiyân-ı Rûm/Anadolu Ahîleri ve Bâciyân-ı Rûm/Anadolu Kadınları ile birlikte büyük hizmetleri görülen dördüncü sosyal zümredir. O dönemde dâru’l-cihâd olan Anadolu’ya akın akın Oğuz Türkleri göç etmekte idi. Yine gazâ etmek amacıyla göç edenler arasında Ahmed Yesevî ocağından destur alan ve Horasan erleri denilen abdallar, babalar ve dervişler de Anadolu’ya gelmekte idi. Hacı Bektâş-ı Veli’de ilk dönemde kardeşi Menteş’le birlikte Anadolu’ya gelmişti. Hacı Bektâş-ı Veli bu dört zümreden Bâcıyân-ı Rûm’u tercih etti ve Hatun Ana’yı yetiştirdi.
Abdal Musa’nın yaşadığı dönemde, Antalya ve yöresini Hamidoğulları Beyliği’nin bir kolu olan Teke Beyliği idare etmekte idi. Teke ili çevresindeki sosyokültürel yapı, Orta Asya’dan Anadolu’ya yayılan tasavvuf anlayışı çerçevesinde gelişim gösterdi, pek çok tekke ve dergâh açıldı. Açılan tekkelerden biri de Antalya’nın Elmalı İlçesi’nin 17 km. güneybatısında yer alan Tekke Köyü’ndeki (o dönemdeki adı ile Genceli’de) Abdal Musa Tekkesi idi.
Evliya Çelebi, Seyahatnâmesi’nde tekke ile ilgili özetle şu bilgileri vermektedir. "Dağ eteğinde yüz ev vardır. Abdal Musa Evkafı'dır. O tekkenin tamirine, yiyip içeceğine memurdurlar. Bu köyün kıblesinde etrafı dört bin adımlık bir bağ ortasında bir ulu kubbe altında Abdal Musa Baba gömülüdür. Bir sivri kubbedir. Alemi altındır. Sandukasının dört tarafında ayet-i kerimeler yazılıdır. Peygamber sülalesinden Horasan erenlerinden Hoca Bektaş Velifukarasındandır."
Doğum yeriAzerbeycan’ın Hoy şehri olan Abdal Musa’anın doğum tarihinin 1280-1290 arası yıllar, ölümünün ise 1390-1410 arası yıllarında olduğu ifade edilmektedir. Babası Hasan Gazi, annesi Ana Sultan, kız kardeşi Hüsniye Bacı’dır.
Abdal Musa hakkında Âşık Paşazâde tarihinde şu bilgiler yer almaktadır: “738 hicrî yılında vefât eden Hacı Bektâş-ı Velî’nin “Abdal Mûsa” derlerdi bir dervişi vardı. Hâtun Ana’nın (Kadıncık ana, Fatma Bacı) muhibbi idi. O zamanda şeyhlik ismi ortaya çıkmamıştı. Tarikat silsilesi de yoktu. Hatun Ana o azizin üzerine nazar etti. Abdal Musa bunun üzerine nice günler orada (Nevşehir Hacıbektaş Sulucakarahöyük’te) kaldı. Sultan Orhan zamanında gazâya geldi ve Yeniçerilerin arasına katıldı. Bir yeniçeriden eski bir börk istedi. Gazâdan sonra Abdal Musa vilâyetine (Aydın-Denizli-Finike yoluyla Antalya’ya) geldi, giydiği börk de başındaydı. Kendisine: “Bu başındaki nedir?” diye sordular. Şöyle cevap verdi: “Buna Elif (Elif Tâc) derler.”. Yeniçerilerin başındaki tâc Hac-ı Bektaş-ı Velî’nin değil, Abdal Musa’nın giydiği tacdır.”
Şakâyık tercümesinde ve Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde Abdal Musa’nın Yesevî tarikatına mensup olduğu ifade edilmektedir. Âli’nin Künhü’l-Ahbâradlı tarihinin rivâyetine göre, Orhan Gazi’nin Bursa fethinde Muti Abdal, Abdal Murad, Doğlu Baba’nın bulunduğu ve bu arada Muti Baba’nın yanmakta olan bir ateş korunu bir pamuk parçasına koyarak sevenlerinden birisi (Abdal Musa) ile Geyikli Baba’ya gönderdiği de rivayet edilmektedir. Orhan Gazi ile gazalara katılan Geyikli Baba’da abdallardan biri olup, vahşi bir geyiği ehlileştirip üzerinde gezdiği için kendisine bu isim verilmiştir. Geyikli Baba da, Abdal Musa ile mendile koyduğu sütü Muti Baba’ya göndermişti. Mecliste olanlar sütün gönderilmesindeki hikmeti anlayamadıklarından, Muti Baba, gönderilen sütün geyik sütü olduğunu ve vahşi hayvanları ehlîleştirip kontrol altına alabilmenin, ateşle pamuğu birbirine tesir etmeyecek derecedeki tasarruf ve kontrolden daha güç olduğunun anlatılmak istendiğini söylemiştir.