SONUÇ /DEĞERLENDİRME 1. Bölüm
Yazı dizimizin konusu; Antalya Elmalı ve Demre’de türbeleri bulunan ve son dönemde Bektâşî/Alevî oldukları iddiası galat-ı meşhur hâline gelen Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Kâfi Baba’nın hayatları ve tasavvufî görüşleriyle Bektâşî/Alevî olup olmadıkları konusunun açıklığa kavuşturulması üzerine idi. Sonuç değerlendirmemizi, 1. İtikat/İnanç 2. Amel 3. Tasavvuf Anlayışı 4. Diğer Konular şeklinde dört başlık hâlinde özetleyelim.
-
İtikat/İnanç
Bektâşîlik ve Alevîlik yüzyıllardır müntesipleri ile birlikte var olan bir öğretidir. Bektaşilik ve Aleviliğin kaynaklarından bir diğeri kabul edilen ve Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadında olan ve dört mezheple amel eden Seyyid Ebu’l-Vefâ el-Bağdâdî (ö. 501/1107) tarafından kurulan Vefâiye Tarikatı ve müntesiplerinden Şeyh Edebâli, Dede Garkın, Baba İlyas, Geyikli Baba gibi zâtlar ise konumuz dışındadır. Araştırmamız; Hacı Bektaş-ı Veli, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Abdal Kef’in (Kâfi Baba) Bektaşilik/Alevîlik ile ilgisinin olup olmadığının açıklığa kavuşturulması üzerinedir. Konuyu daha iyi değerlendirebilmek için Pîr-i Türkistânî Ahmed Yesevî’nin (ö. 562/1166) Divan-ı Hikmet adlı eserini, Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî’nin (ö. 690-738/1291-1337) Besmele Şerhi, Fatiha Sûresi Tefsiri, Makâlât, Kitâbü’l-Fevâid, Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye, Şathiyyât, Nesâyıh-i Hacı Bektaş Veli (Nasihatler), Hadis-i Erbaîn, Üssü’l-Hakîka, Hurde-nâme, Emânet-i Hazret-i Pîr adlı eserlerini, yine Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’ye ait Velâyetnâme adlı eserde kendisinin pîri Lokman-ı Parende’yi, Abdal Musa Sultan’ın (ö.792-812/1390-1410) Velâyetnâme’sini, Kaygusuz Abdal’ın (ö. 848/1444); Dîvan, Gülistan, Mesnevî-i Evvel, Mesnevî-i Sânî, Mesnevî-i Sâlis, Gevher-nâme, Minber-nâme, Dolab-nâme, Salât-nâme; mensur olarak; Budala-nâme, Miğlâta-nâme, Vücud-nâme, Risâle-i Kaygusuz Abdal; manzum-mensur eserleri; Sarây-nâme ve Dil-guşâ adlı 15 eserini ve Abdal Musa Sultan’ın Velâyetnâme’sinden Abdal Kef’i (Kâfi Baba’yı) okuduk ve inceledik.
Araştırmacıların da ittifak ettiği gibi, araştırma konumuzun kaynağı Pîr-i Türkistânı Ahmed Yesevî’nin tasavvufi öğretisi üzerine kuruludur. Ahmed Yesevî’nin fikirlerini ve anlayışını şekillendiren ise hocası/şeyhi Yusuf Hemedânî’dir. Yusuf-i Hemedânî’nin de hocası/şeyhi Nakşibendî tarikatının altın silsilesinde yer alan Ebû Ali Farmedî’dir. Ebû Ali Farmedî aynı zamanda Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadı dışındaki gruplarla ömrü boyunca mücadele eden Huccetü’l-İslâm İmam Gazâlî’nin de şeyhidir. Yâni Ahmed Yesevî, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadı üzere kurulmuş Nakşî tarikatı eğitim ve öğretimi içerisinde yetişmiş, şeyhi Yusuf Hemedânî’nin yerine bıraktığı Hace Abdullah-ı Berâkî, Hasan-ı Endâkî ve Abdülhâlık-ı Gucdüvânî gibi en meşhur halifelerdendir. Ahmed Yesevî, şeyhi vefat ettikten sonra bir müddet şeyhinin makamında irşad vazifesinde de bulunmuş, manevi bir işaret üzerine yerini Abdülhâlık-ı Gucdüvâni’ye bırakarak memleketi Batı Türkistan’daki Yesi’ye dönmüştür. Yesi’deki eğitim ve öğretim faaliyetleri neticesi binlerce talebesi, müridi olmuş ve bir müddet sonra kendi adına izafetle Yesevilik tarikatı doğmuştur. Ahmed Yesevî’nin yakın çevresinde doksan bin müridi toplanmış, bunlardan yetiştirip icâzet verdiği çok sayıda halifesi olmuştur. İlim ve irfan dolu sînesinden doğan ve kalplere şifa, sâde ve anlaşılır hikmetli sözleriyle geniş kitlelere ulaşan Ahmed Yesevî, Anadolu çoğrafyasını İslam toprakları kılan Abdalları yani Horasan Erenleri’ni yetiştirmiştir. Her türlü meslek kollarında da çalışan bu erler “Âhiyân-ı Rûm” yani Anadolu Âhiliği’nin de kurucuları olmuşlardır.
Oğuz’un Kayı boyu ile Abdalân-ı Rûm’un/Horasan Erenleri’nin aynı zaman diliminde Anadolu’da bulunmuş olmaları ve birlikte hareket etmeleri madden ve mânen büyük bir güç hâline gelmelerini sağlamış, gazâdan gazâya koşan Gâziyân-ı Rûm, kadınlar hareketi olan Bâcıyân-ı Rum ve İslam’ı Anadolu’nun en ücrâ köşelerine yayma gayret ve çabasında olan Abdalân-ı Rum ile Anadolu Müslümanların vatanı/yurdu hâline gelmiştir.
Rum Abdalları ya da Abdâlân-ı Rûm, Ahmed Yesevî sûfilik geleneğinin temsilcileri olan dervişlerinin adıdır. Antalya’nın Elmalı ilçesi Genceli’de/Tekke Köyü’nde doğan Abdal Musa, Velâyetnâme’sinde, dergâhın önünün çamurlu olmasından dolayı taşlı dağa “tevhid-i erre/zikr-i erre” ile varıp, selam verip iki rekat namaz kıldıktan sonra dağdan on iki bin taş istemesi meşhurdur ve Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde de bu konu zikredilmektedir. Tevhid-i Erre/Zikr-i Erre/Testere Zikri, Abdal Musa’nın da bağlı olduğu Yeseviliğin zikir şeklidir. Ayrıca Abdal Musa talebe ve müridlerini “Abdal” lakabı ile beraber isimlendirmekte ve onlara “Abdallar” diye hitap etmektedir. Kaygusuz Abdal “Beylerimiz Elvan Gölün Üstüne” adlı şiirinde Rum Abdalları’ndan şöyle bahseder:
Beglerimüz çıkdı Avlan üstine
O(n)lar gelür Sultân Abdâl Mûsâ’ya
Urum Abdâlları hırka vü postun
Bağlar gelür Sultân Abdâl Musâ’ya
Hacı Bektaş-ı Veli, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Abdal Kef’in (Kâfi Baba) yaşadığı 13 ilâ 15. yüzyıllarda, Bektaşîlik ve Alevîlik diye bir fikir ve öğreti ekolünden bahsedilmesi imkânsız olduğundan, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadında olan söz konusu zâtların Bektâşîlik ve Alevîlik’le alakaları da bulunmamaktadır. Bu zâtları Bektâşîlik ve Alevîlik öğretisinin içerisinde göstermek ve değerlendirmek hatalı ve kastını aşan bir tutumdur. Anadolu’daki 13-15. yüzyıldaki dönem “Abdallar” diye bilinen, “Rum Abdalları” ile Abdalların kurduğu “Ahîlik” teşkilatı dönemidir.